Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ankara'da tehlikeli sorular: Askeri Suriye'ye iteklemekle AKP-MHP'ye mi göz kırpılıyor? Amaç Bahçeli'nin istediği gibi bir an önce seçime gitmek mi? Bundan en çok kim mutlu olur?

Ankara’da bugünlerde olanlar gerçeküstü bir film senaryosunu andırıyor.

Normal koşullar altında askerin hükümetten sınırların ötesinde büyüyen tehlikeye karşı müdahale izni isteyeceği tahmin edilir.

Bu işin bir de askerin siyasi otoriteye göre güç kazanması boyutu hesaba katılır; siyasetçiler işi diplomasiyle halletmeye, çatışmaya dökmemeye, savaşa girmemeye çalışır.

Örnek mi? İşte Ahmet Sever “Abdullah Gül ile 12 Yıl” kitabında yazmış: Asker 2003’te ABD askerleri Irak’a Türkiye’den girişi için “Olağanüstü Hal gerekir” deyince, hükümet frene basmış.

-'Beştepe' dediler, olmadı.

-'Külliye' dediler, olmadı.

-'Ofis' diyorlar, olmuyor.

Olmaz tabii...

*

En başta... 

Ta en başta...

-'Ak Saray' diye bir isim icat edildiğinde keyiften dört köşe olmasaydılar.

-'Saray' tanımlamasını 'hünkâr'ı çağrıştırdığı için tebessümle karşılamasaydılar.

-'Saray' dendiği anda... 'Ne sarayı be... Mütevazı bir yapı...' demeyi başarabilselerdi.

-IŞİD'e DEAŞ, Esad'a Esed deme konusunda sergiledikleri ısrarı, Saray'a Külliye deme konusunda sergileseydiler.

Belki olurdu.

Bir ihtimal.

*

Ama iletişim biliminin lanet olası bir kuralı vardır:

'İsimlendirmeyi en başta sıkı tutacaksın' der bu lanet olasıca bilim.

Suriye ile savaşa mı giriyoruz?

Hayır.

IŞİD'le savaşa mı giriyoruz?

Hayır.

Suriye'ye mi giriyoruz.

Galiba evet.

Peki ne yapacağız?

Tampon bölge oluşturacağız.

Suriye'de uzunluğu 110 kilometre olan ve İŞİD'in kontrolündeki Cerablus bölgesinde bir tampon bölge kurulması söz konusu. Ayrıntılarını aşağıda paylaşacağım ama tampon bölge için Suriye topraklarına girecek miyiz?

Türkiye sınırları içinden bu bölgenin kontrolü sağlanabilse, Suriye topraklarına girilmesi düşünülmüyor. Ama 110 kilometre uzunluğunda 33 kilometre derinliğindeki bir alanın obüs topları ile kontrol altında tutulması pek mümkün gözükmüyor.

AKP iktidara 13 yıl önce tek başına geldi. 

İdam cezası o yıl kalktı. 

Anadilde eğitim ve yayın hakkı o yıl kabul edildi. 

Bahçeli, Öcalan’ın idam edilmemesi sayesinde PKK dağdan inip politikleşecek diye endişelenmeye o yıl başladı. 

Ecevit, “Seçimlerde AKP birinci olur ve HADEP de barajı aşarsa rejim sorunu yaşanabilir” lafını o yıl etti. 

Siyasiler barajı kaldırmaktan o yıl hep birlikte vazgeçti. 

Savcılık AKP hakkında “Laik devlet düzenini bozmaya yönelik eylemlerin odağı haline geldiği” iddiasıyla incelemeyi o yıl başlattı. 

Tayyip Erdoğan kendisi hakkında açılan soruşturmalar için, “O günkü konuşmalarımızda belki kelime itibarıyla dozu yüksek ifadeler olabilir. Bugün biz çok farklı bir yelpaze açmış durumdayız” yalanını o yıl söyledi. 

AKP 13 yıl tek başına iktidarda kalacağı 

13. hükümeti o yıl kurdu.

Aslında komşumuz Yunanistan, Türkiye siyasetinin ve partilerinin tarih içindeki ve yarına dönük olarak da gelişmelerini gözlemleyebileceğiniz bir laboratuvar gibi değil mi? Çok köklü partilerin eridiği, yeni çıkan partilerin de sosyo-politik ve ekonomik fiyaskoların mimarları olmaya aday konumda bulundukları bir laboratuvar...

Bilge dostum Herkül Millas arşivime koyduğum bir yorumunda, PASOK'un ikilemini şöyle anlatmıştı: **Tarihî büyük katkılarına ve en iyi niyetlerine karşın zamanaşımı yüzünden düşüşe geçen bir partinin durumu öğretici olabiliyor. Bir zamanlar çok başarılı bir partinin dönemi bitmiş, miadı dolmuş, misyonu tamamlanmış olabilir. Aklımda CHP de var. Böyle partiler daha uzun zaman hayatta kalabilirler.

Erdoğan 'fiili başkan' rolüyle kaybettiği seçimi bu kez 'başkomutan' olarak kazanmak istiyorsa bu hesap hepimizi yakar.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Suriye'nin kuzeyinde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz” çıkışının ardından günlerdir askeri müdahale planlarıyla yatıp kalkıyoruz. Hevesleri yarım kalan Erdoğan, belli ki Arap dostlarıyla anlaştı, bir bahaneye ihtiyacı var, o bahane de Kürtler. ABD’nin bir Kürt kuşağı oluşturduğuna dair komplo teorisi üzerinden bir müdahale planı çıkartıldı.

Erdoğan 2 Mart 2015’te Riyad’da yeni Kral Selman ile İran’a karşı Sünni bir ittifak kurarken Suriye’de muhalifleri sonuç alacak şekilde destekleme konusunda anlaşmıştı. Bu çerçevede silahlı gruplar yeniden organize edildi. Ürdün üzerinden Güney Cephesi’ne, kuzeyde Türkiye üzerinden Fetih Ordusu silaha boğuldu. İdlib ve Cisr el Şuğur Türk-Suud ortaklığının sonucunda düştü. Amaç Şam’ı iki koldan kıskaca alıp rejimi yıkmak. Arapların iddiasına göre ortak planda Türkiye’nin karadan girip tampon bölge oluşturması da var. Şimdi bu plan seçim sonrası AKP’nin tek başına iktidar olma şansını yitirmesi nedeniyle sallantıda.

Ali Bulaç “bitme” yerine “durdurma” kelimesini tercih ediyor ve “Türkiye İslâmcılığı tarihsel olarak 2002'de durduruldu” tespitinde bulunuyor. İktidar her muhalif ideolojiyi bitirir. İslâmcılık iktidara geldi ve bitti.

“Durma” ve “bitme” kelimeleri arasındaki fark, birincisinde vakit tamam olunca kaldığı yerden yoluna devam etmesi; ikincisinde ise yeniden başlaması veya ortaya yepyeni bir şeyin çıkması. Bir bekleme odasına alınmadığına veya dondurulmadığına göre iktidarda bir etkileşim yaşayarak dönüşmesi ve geride kalanın İslâmcılık olup olmadığına karar verilmesi lazım. Daha önemlisi, ekolojisi değişti, İslâmcılığın beşerî coğrafyası Arap Baharı'nı, darbeleri ve iç savaşları tecrübe etti, dünya tek ideolojik yörüngede değil kendi ekseninde dönmeyi sürdürdü. Peki İslâmcılık adına geriye ne kaldı ve neler değişti?

Meclis Başkanı kim olacak?

AKP kimle koalisyon kuracak?

Veya kuracak mı yoksa erken seçime mi gidiyoruz?

Soruları bir anda gündemden düştü..

***

Ankara’dan hava değişti, bi anda savaş tamtamları çalmaya başladı..

Kimi, ‘Suriye’ye hemen girelim’ diyor; ‘Kendimize güvenli bölge oluşturalım..’

Kimi, ‘Girelim girmesine de nasıl çıkacağız?’ diye soruyor..

Doğru ya, girmek kolay da nasıl çıkmak zor!..

ABD Irak’tan 10 yılda zar zor çıktı.. Çıkmadı aslında tüydü!..

***

O zaman girmeyelim, uzaktan vuralım?

Dur ya, önce şu Suriye’ye girip girmeme mevzuunu bitirelim, ona sıra gelecek!..

Diyelim ki Suriye’ye on bin, on beş bin askerle girdik.. Düşman kim?

PKK destekli Suriyeli Kürt savaşçılar mı?

IŞİD militanları mı?

El Nusra mı?

Öteki  küçük örgütler mi?

Kim?

Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde çıkılan Afrika gezisinin duraklarından biri Libya’ydı; oraya giderken, bir geceyi, Tunus’un Cerbe Adası’nda geçirmiştik. Bir ucundan diğerine tamamen turistlerin rahat ettirilmesine çabalanan bir adaydı burası... 

Tunus ekonomisi büyük çapta turizm gelirlerine dayanıyor. 

Geçen gün, Tunus’un turizm merkezlerinden Sousse’de, Kalaşnikof’unu şemsiye içerisine saklamış bir militanın açtığı ateş sonucu, 38 turist hayatını kaybetti. IŞİD diye de bilinen DAEŞ’in üstlendiği kanlı eylem yüzünden, turizm mevsiminin daha yarısına ulaşılmamışken, tatillerini Tunus’ta geçirmeye hazırlanan yabancılar rezervasyon iptaline gitti.

Eylemin sebebi, gözlemcilere göre, Tunus’un turizme dayalı ekonomisini ağır yaralamak... 

Bunda başarılı olmuşa benziyor DAEŞ...

2014 yılı sonundan itibaren Fuat Avni, Tayyip Erdoğan’ın Suriye’de bir savaş hazırlığı içinde olduğunu belirtiyordu. Doğrusu buna hiç ihtimal vermemiştim. Zira AK Parti tabanı da yabancı ülkelere müdahaleye karşı. Hatta 2003 yılında ABD’li askerlerin ülkemizden geçerek Irak’a gitmesini bile, AK Parti’nin büyük bir çoğunluğu onaylamamıştı. Ama bakıyorum korkularımız gerçek oluyor. Kobanê’nin batısında Cerablus bölgesinde Türkiye bir tampon bölge oluşturma hevesinde.

Böyle bir gelişmenin doğuracağı önemli sakıncalar var.

1) Seçimle düşen bir hükümet, bu kararı alamaz.

2) Bugüne kadar IŞİD militanları sınırdan kolayca gelip geçerken ve himaye görürken, tedbirin onlara karşı alındığı iddiası inandırıcı olmaz.

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu