Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

IŞİD ” diyoruz. Ama konu IŞİD’le bitmiyor. Bir yerde El Kaide ve ona bağlı ya da ondan neşet etmiş bir küme çalışmaya devam ediyor. Afganistan halen de Taliban ’a havale. Boko Haram var, El Şebab var. Başkaları da var. Kimisi de herhalde yolda. Bunlar hepsi kendine bir “ İslâm bayrağı ” bulmuş. Bunların elinde İslâm bir ölüm makinesi haline geldi. Öldürme bir “ show ”a dönüştü: Kanlı, tiksinti veren bir “ show ”. Kesilip kapıya asılan bir kelle vb.

Bu tip işleri yalnız İslâm bayrakları altında toplananlar mı yapıyor? Hayır. İşte Norveç’teki o manyak; işte, daha yeni, Amerika’daki ırkçı sapık! Bu da bir moda oldu. Tanımadığın, bilmediğin insanları takır takır öldürüyorsun. Hedef, sayının yüksek olması. Niceliğin egemen olduğu bir dünyada böyle olmak zorunda. “ Sen yirmi kişi götürdünse ben kırk tane temizledim. Senden üstünüm. ”

Türkiye’de vergi vermek “kerizlik” kabul edilir. Bu nedenle, vergi rekortmenleri listesi daima ilgiyle okunur. Kim ne vermiş, kim ne vermemiş, gazetelerin hepsinde manşet yapılır.

Halbuki…

Gazetelerimiz hiç alaka göstermiyor ama, kimin ne verdiğine, ne vermediğine dair, enteresan bi liste daha var.

Geçtiğimiz senelerde…

İftar çadırları gazino gibiydi.

Seçimin üzerinden üç hafta geçti..

Soru şu; Ankara, daha doğrusu iktidar, daha da doğrusu Beştepe seçim şokunu atlattı mı?

Şoku atlatsalar yeni bir oyun planıyla çıkarlardı. Şimdilik olanı biteni seyrediyorlar..

Neden mi şok etkisi yaptı?

Bütün hazırlıklar, bütün altyapı çalışmaları, bütün planlar çöpe gitti de ondan...

Siz bakmayın, bekliyorduk, sürpriz olmadı laflarına.. Resmen damdan düşmüş gibi oldular..

Amma abarttın ha.. AKP yine birinci parti.. Onsuz hükümet kurulamıyor.. Koalisyon kurulursa büyük ortak, güçlü ortak yine AKP olacak.. Başbakan yine başbakan olarak kalacak..

Denilecektir.. Mesele bu değil..

Mesele büyük planın bozulması..

Sosyal psikoloji alanındaki çalışmalar kendimizi ve kimliğimizi kayıran önyargıları çok kolaylıkla benimsediğimizi ortaya koyuyor. Örneğin kendi yanlışlarımızı çevre koşullarına ya da ‘ötekinin’ tutumuna bağlarken, başkalarının yanlışlarını onların ‘karakteri’ ya da kadim özelliği olarak açıklamaya yatkın oluyoruz. AKP’yi destekleyen birçokları da son seçim sonuçlarını bir yenilgi psikolojisi ile karşıladılar ve bu duygudan çıkmanın yolunu bir ‘büyük planda’ aradılar.

Ancak bu tutum ilk başta hoşa gitse de AKP’ye ve Erdoğan’a zarar veriyor. Çünkü bu partinin ve liderinin asıl gücü sahiciliği ve samimiyetinde. Toplum içinde AKP’nin tasarruflarından hoşlanmayan, Erdoğan’dan nefret eden çok kişi olabilir. Ama hemen hiçbiri bu yapının ve doğal liderinin gayrı sahici veya gayrı samimi olduğunu inandırıcı bir biçimde öne süremez. Bu niteliklerin zemininde gerçekçilik ve irade var… Samimiyet sadece açıklık anlamına geldiğinde çoğumuzda olabilecek sıradan bir meziyettir. Kişinin kendi çıkarına olduğunu bilmesine rağmen kendi yolundan ayrılmamasını içerdiğinde ise derinde kendisiyle yüzleşen bir iradeyi ifade eder. Erdoğan’ı lider yapan özelliklerden biri bu… Sahicilik ise sadece gördüğümüzde içimizin ısınmasını sağlayan, özünün iyi olduğunu düşündürten bir duruş olarak kaldığında yine çok ender bir olgu sayılmaz. Ama kişinin duygu dünyasını çıplak biçimde sizin önünüze koymasını, bu duygunun içinize işlemesini ve gerçek bir kaygı ile bütünleşmesini ima ederse o kişiyi bir ‘köprü’, bir kuşatıcı yürek haline getirir. Erdoğan’ı lider yapan bir diğer özellik de budur.

Türkiye'nin güneyi Suriye'nin kuzeyi

ASKERİ vesayet döneminde generaller, televizyon ve gazetelerden rica ederlerdi:

'Lütfen Kuzey Irak demeyin... Bu ifade yerleşirse... 'Kuzey Irak' diye ayrı bir devlet olduğu algısı ortaya çıkar... 'Irak'ın kuzeyi' deyin... Böyle derseniz algıyı düzeltmiş olursunuz'.

Türkiye medyası, güçlülerin ricasını hiçbir zaman kırmazdı.

Öyle de oldu.

'Kuzey Irak' denmedi.

'Irak'ın kuzeyi' dendi.

Ama sonuç değişmedi.

Kuzey Irak'ta ayrı bir devlet ortaya çıktı.

Bedeli ne olursa olsun mu

Bu cümleyi yazın bir tarafa... Bugün pazar yazısı yazmayacağım.

Çünkü hepimizin, çocuklarımızın ve torunlarımızın yarınını hayati biçimde etkileyecek çok önemli bir gelişme var.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önceki akşam bir iftar yemeğinde coştu ve 'birilerine' meydan okudu...

Hem de biz, yani bu ülkenin vatandaşlarının sırtından meydan okudu ve 'birilerine' dedi ki:

'Bedeli ne olursa olsun orada devlet kurdurmayız...'

'Bir sabrımızı taşırmasınlar babalanması daha' geçip gidebilirdim.

Ama bu defa öyle değil...

Kobani’de önceki gün yaşanan bir katliam. Çoğu çocuk, 150 dolayında insan hayatını kaybetti. Bir o kadarı yaralandı. Katliamın faili kendisine “İslam Devleti” adını takmış olan, bizlerin daha önceki isminin başharfleriyle “IŞİD” ya da eski adının Arapça başharfleriyle “DAİŞ” diye telaffuz etmeye devam ettiğimiz, Selefi-İslamcı güç.

O kendisine “Devlet” diyor. Neredeyse tam bir yıl önce, 29 Haziran’da, “Hilafet” i bir başka deyimle “Devlet” i ilân etti. Ve, IŞİD adının “I” ve “Ş” harflerini sildi. “İD” i kullanıyor.

“Örgüt” demek ya da “terörist örgüt” olarak söz etmek, IŞİD’i ya da İD’i anlatmıyor. Çünkü, bir “örgüt” olmanın çok ötesine geçmiş durumda ve çok ciddi bir olgu.

Biliyorum, hepinize, hepimize gına geldi. Türk mutfağıyla ünlü bir lokantada yemek yiyen turistin, garsona “ Oğlum bana bir bardak su. Ama n’olur patlıcansız olsun ” demesi gibi biz de neredeyse “ Haydi sohbet edelim ama n’oooolur koalisyonsuz olsun ” diyecek haldeyiz.

Ve ne çare ki o sohbet koalisyonsuz olmayacak.

Olmasın da…

Türkiye’nin yakın geleceğinin belirlenebileceği bir eşikten geçiyoruz.

Peki, bu nasıl bir “ yakın gelecek ” olacak?

Koalisyonlar üstüne gönlümüzden geçenleri sıralayıp onlara sözüm ona ağır yorumlar döktürüyormuşçasına kılıflar bulmanın pek anlamı yok. AKP’yi dışarıda bırakacak bir hükümet formülünün hiçbir olanağı ve olasılığı kalmadı. Dört partili parlamentodan çıkabilecek hükümet formülü de ikiye indi: AKP - CHP ve AKP - MHP.

Üçüncü seçenek erken seçim.

Peki, hangisi?

Birinci soru

Suriye’ye yönelik bir operasyon konusunda Erdoğan ve Davutoğlu ’yla asker karşı karşıya mı geldi?..

Öyle anlaşılıyor.

İkinci soru

Genelkurmay , Suriye tarafında bir güvenlik kuşağı oluşturulmasının bazı riskler taşıdığını mı düşünüyor?

Öyle anlaşılıyor.

Üçüncü soru

Suriye topraklarına en kısa zamanda girilerek bir güvenlik kuşağı oluşturulması için, kapalı kapılar arkasında asıl bastıran taraf acaba Davutoğlu’ndan çok Erdoğan mı?

Öyle anlaşılıyor.

Dördüncü soru

Dünkü Hürriyet’in manşetindeki 2 KAPI TALİMATI başlığını taşıyan haber daha çok askeri kaynaklara mı dayanmakta?

Öyle anlaşıyor.

Aslında ORGANİZE İŞLER demek daha doğru... Türkiye’nin dev projelerine takoz koymakla övünen, atılan her olumlu adıma karşı aldığı tavır ve açtığı davalarla adından söz ettiren ve son olarak İsrail-Alman basını ile eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanlığı makamına saldırarak Külliye’deki iftar üzerinden yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltan Mimarlar Odası, aslında hiç de algılatılmaya çalışıldığı gibi “garip, kendi ayakları üzerinde durmaya” çalışan bir yapı değilmiş...

Hatta oda “mimari kaygılardan çok” RANT ve “organize işler” kaygısı üzerine kurulmuş...

Nasıl mı?

500 bine yakın üyesi olan Mimarlar Odası’nda devasa rakamlar dönüyor. Üyelik giriş ücreti, yıllık ödemeler, her belge için ayrı ücret talebi, proje onayı için yapılan uçuk rakamlar sonucu yılda 4 milyona yakın bir para ortaya çıkıyor! Bu sadece görünen resmi rakam! Bazı mimarların iddialarına göre projelerin tasdik edilmesinde oluşan tekelleşme sonucu ortada belgesi olmayan paralar da dönüyor! Bu gerçeklere bir de yurtdışından “Türkiye’deki projeleri engelleme-Türkiye’deki kurumları yıpratma karşılığı” yapılacak YARDIMLARI ekleyin. Ortada tam bir ORGANİZE YAPI var!

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu