Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

CHP ’ye gittik…

Kemal Bey “Bahçeli’ye koltuğu veririm” dedi…

Oradan çıktık MHP ’ye…

Bahçeli ’ye anlattık durumu “ Başbakanlık koltuğunu size veriyor” dedik…

Baktı baktı “İstemem” dedi…

Başbakanlık koltuğu elimizde kaldı…

İsteyen pek yok…

Niçin?..

Çünkü; koltuğa oturayım derken, pisliğe oturma riskidir… Devletin en önemli koltuğu o haldedir yani…

MHP lideri Devlet Bahçeli , Sözcü gazetesine yaptığı açıklamalarda, AKP ile bir koalisyon hükümetinin dört şartını şöyle açıklamış:

(1) Çözüm sürecine son verilsin.

(2) 17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları açılsın.

(3) Cumhurbaşkanı anayasal sınırlar içine çekilsin.

(4) Ve Saray’dan çıkıp Çankaya Köşkü ’ne gitsin.

Bahçeli son olarak eklemiş:

AKP şartlarımızı kabul ettikten sonra Erdoğan’ın AKP’si mi kalır?.. Şartlarımız olursa MHP, taşın altına elini değil gövdesini koyar.”

Ahmet Sever, önce Başbakanlık’ta, sonra Çankaya Köşkü’nde tam 12 yıl Abdullah Gül’ün en yakınında çalıştı.

Yolları çakıştığında Gül daha yeni milletvekili olmuştu; Ahmet bizim 32. Gün ekibindeydi.

Ayrı mahallelerin insanlarıydılar.

Gül, o dönem Avrupa Konseyi’nde insan haklarına dair hassasiyetiyle Ahmet’in sempatisini kazanmıştı; Gül ise sanıyorum Ahmet’in haberciliğine de yansıyan dürüstlüğünden etkilenmişti.

Ama her ikisinin de mahalleleri, karşı mahalleye tavırlıydı. O yüzden ikisi de birbiri yüzünden sıkça eleştirildi.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun MHP’ye koalisyon teklifini yenilerken, “Dönüşümlü başbakanlık sisteminde, o koltuğa ilk Devlet Bahçeli otursun” demesi, uzlaşma yolunda çok ileri bir adım. Sonuç itibariyle, ilkeler etrafında bir araya geliniyor. İcap ederse, üzerinde uzlaşılamayan konular askıda bırakılacak.

Bahçeli’nin koltuk meraklısı olmadığının farkındayız. Ama araya koyduğu bu mesafe, “Acaba sorumluluk taşımak istemiyor mu” sorusunu gündeme getiriyor. Başarılı olacağına inanmıyor mu? Oysa yetişmiş kadroları var; devlet tecrübesine sahip. Üstelik taşın altına elini koyduğu takdirde, vatandaş bu fedakârlığı seçim sandığında değerlendirecektir. Aksine bir tutum ise MHP’yi mızıkçı durumuna düşürebilir.

Bir AKP-MHP koalisyonu kurulacaksa, bunun 'Kürt karşıtı' özelliğinin yanısıra, Rojava'dan ötürü kaçınılmaz bir 'anti-Amerikan' ve 'anti-Batı' boyutu da olmak zorunda.

Radikal tam bir yıl önce bugün 'kağıt' baskısına son vermiş, 'dijital'leşmişti. Tam 38 yıl 'kağıt' üzerinde görünmüşken, sadece 'sanal alem'de görünecek şekilde ilk yazımı bir yıl önce bugün yazmıştım. Yılın 'aydınlığı en uzun günü'nde yayımlanmak üzere...

Aradan bir yıl geçti. Her şeyin ne kadar hızlı aktığını ve ne çok değişiklik yaşandığını ancak bir yıl geriye dönüp baktığımızda fark edebiliriz. Örneğin, bir yıl önce IŞİD, ondan önceki bir yıl içinde hiç kimsenin aklına gelmeyecek biçimde Irak'ın ikinci büyük şehri Musul'u ele geçireli topu topu on gün olmuştu.

Kimdi hatırlamıyorum, Demirel olabilir, bir parti başkanı bir seçimden sonra, “ Biz bu seçimi kaybettik ” diyemediği için bir edebiyat yapmış ve “ Seçmen bize muhalefet olma görevini verdi ” demişti.

Türkiye herkesin birbirini taklit ettiği bir toplumdur. Sen misin bunun diyen? O zamandan beri habire Seçmen birtakım görevler dağıtır durur.

Herhalde günün birinde bir spor spikeri (ya da yazarı) ilginç olsun diye topa “ meşin yuvarlak ” demeyi akıl etmişti. O gün bugündür on kişi “ top ” derse yüz kişi “ meşin yuvarlak ” demeye başladı. Sanki bu meretin adı “ meşin yuvarlak ” da, mecaz yapmak isteyenler “ top ” diyor.

İmdi, adı “ Seçmen ” olan bir adam yoktur, çok sayıda, yerine göre milyonlarca, “ seçmenler ” vardır. Bunların her biri kendine göre bir şeyler düşünür, birtakım eğilimleri vardır. Hiçbirinin düşündüğü ya da eğilimi öbürününkini tutmaz.

Haziran seçimlerinde AKP’den diğer partilere yaşanan oy kaymaları siyaseti anlamak açısından önemli bir gösterge. Yüzeyde bakıldığında, yani yeni seçmenin eski seçmen dağılımına uygun olduğunu varsaydığımızda AKP’nin kaybedilen 9 puanının 5’inin HDP’ye 2’sinin MHP’ye gittiğini, kalan ikisinin ise sandığa gitmeyen kabaca 5 puanlık AKP seçmeni nedeniyle ortaya çıktığını ileri sürmek mantıklı gözüküyordu. Öte yandan yeni seçmenin daha ziyade ‘uç’ partilere kaydığına dair izlenimler vardı. Nitekim KONDA’nın değerlendirme raporu bunu doğruluyor. Kabaca 3 milyon yeni seçmenin öncelikle HDP’ye, ardından MHP’ye yöneldiği tespiti yapılıyor. Söz konusu 3 milyonun ne kadarı sandığa gitti bilmiyoruz. Ama her halükarda MHP’nin yüzde 0.8 civarı yeni oy aldığı söylenebilir.

Bu parti 2011 seçiminde 5,6 oy almıştı. Yeni seçmenle birlikte ortalama yaklaşık 6.4 milyona geliyor. Bu seçimde ise toplam 7,5 milyon aldı. Soru bu ilave bir milyon oyun nereden geldiği… Bu noktada KONDA değerlendirmesi iyi düşünülmeden kayda geçirilmiş duygusu veren bir tablo sunuyor.

Ankara’da çok ilginç şeyler oluyor... Malum medya grubunun seçim öncesi ve sonrası bağrına bastığı iki parti var ki; bütün enerjilerini tüsiad’ın verdiği direktifler doğrultusunda hükümet modellemeye harcıyorlar...

Hatta o kadar gözlerini hırs bürümüş, o kadar “söyleneni yapma” hevesine kapılmışlar ki; “gel destek ol Başbakan bile bizden olmasa olur” temposunda kapı çalıyorlar...

Sevgili dostlar, seçimin ertesi günü fikrimi açıkça ortaya koydum; yasal süre dolana kadar 4 partinin içinde bulunduğu siyaset havuzu serbest bırakılmalı ve partilerin birbirleriyle görüşmeleri saygıyla beklenmeli...

Oysa durum maalesef farklı ! Eski Türkiye’nin “dışlanmışları” havuza ilk günden dalarken, ROL ÇALMA ve ESKİ TÜRKİYE’yi geri getirme hırsları boylarını açmış durumda...

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt