Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Artık bu dünyada olmadığına göre, ister istemez, kendisinden sonra gelmiş olan cumhurbaşkanları ve başbakanları ile karşılaştırılacaktır. Bu tür karşılaştırmalardan, 'Süleyman Bey' kazançlı çıkar. Günümüz Türkiye'sinde bunu bilir durumdayız.

“Dokuzuncu Cumhurbaşkanı” Süleyman Demirel’in bu dünyayı terkettiği gün, başka konuda yazamazdım. Türkiye’nin yarım yüzyıllık yakın tarihinde onun kadar ağırlıklı rol almış bir başka kimse bulunmamasından ötürü değil. Ömrümün yarım yüzyılına damgasını vurmuş olduğu için…

Altı kere gidip yedi kere geldiği “Başbakanlık” sıfatını ilk üstlendiği sırada, lisenin birinci sınıfındaydım. Bir genç siyasi aktivist olarak “sokağa çıktığım” vakit, üniversite yıllarımı onun Başbakanlığı döneminde geçirdim. “Yürüyerek yollar aşınmaz” sözünü, nice unutulmaz deyişi gibi, tarihe bıraktığı yıllarda.

Süleyman Demirel siyasete girişinin 50. yılında hayattan ayrıldı...

Hem Müslümanlığın hem insaniyetin gereği, ölenler hakkında iyi konuşulur.

Ancak siyaset defteri açık tutulur.

Demirel ile bizim siyasete girişimiz de bir bakıma aynı tarihe rastlar!

Demirel 1965 yılında Başbakan oldu. Bizler de Mülkiye öğrencileri olarak ilk kez o yıl Kızılay’da yürüyüşlere başladık... Bir yandan Dönüşüm dergisi satılır, bir yandan slogan atılırdı:

“Süleyman Başvekil, işçi köylü aç sefil”

Sonraki yıllarda TRT’de siyasi programlar yaptık. TRT özerkti. Demirel’in ve Adalet Partisi’nin icraatını en amansız eleştiren yayın organı bizdik. 12 Mart darbesiyle askerler Demirel’i devirdi, bizi de TRT’den attılar. Hem 12 Mart, hem 12 Eylül darbesi Demirel’e karşı yapılmış görünür. Ama sonuçta darbeler Demirel’in başa çıkamadığı sorunları çözmüş, solu temizlemiş, iktidarı yine Demirel devralmıştır.

Demirel, 1993 - 2000 arası farklı kesimleri kucaklayan, Anayasaya saygılı bir cumhurbaşkanı oldu. Ancak daha önceki başbakanlık yılları sağcı, bölücü, popülist siyasetin zirve yaptığı dönemlerdir.

Demirel'in hikayesi aslında Türk demokrasisinin hikayesiydi.

“Dağdaki çobanla benim oyum bir mi olacak” diyen zihniyete rağmen, Çoban Sülü'nün Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olmasıydı.

Dün taziye için Güniz Sokak'ta Demirel'in evindeydim.

Girişte Recep Özel'le karşılaştım. İlhan Kesici ve Mehmet Haberal ile taziyeleştik. Sonra geniş bahçeye geçtim. Demirel'in siyaset arkadaşlarından Necmettin Cevheri'yi, Esat Kıratlıoğlu'nu, Ali Şevki Erek'i, gördüm.

Meslek hayatımın bir bölümü Demirel'i izlemekle geçti. DYP'nin,”Süvari” isimli otobüsüyle seyahat ederdik. Günlerce sürerdi. Demirel araca gelir, bize Türkiye'yi anlatırdı. Çok şey öğrendim. Yemeği mutlaka kendisini takip eden gazetecilerle yerdi. Otelde kalacağımız yerlerle ilgilenir, yatacağı zaman keyifle ayağa kalkar, ”Aç ve açıkta kalan bizden değildir” der, meşhur kahkahasını patlatır, bizleri yerlerimize uğurlardı.

Süleyman Demirel'in siyasi yaşamının başlarında, 1965-1971 arasındaki tek başına iktidardaki başbakanlığı döneminde bıraktığı iz, alt yapı yatırımları ile mühendis ve kalkınmacı bir başbakandır.

Türkiye'nin o dönemdeki ortalama büyüme oranı yıllık yüzde 6'dır. Hele ki ilk bütçesini yaptığı yıl olan 1966'daki büyüme oranı yüzde 11.7 ile 1953'den beri görülmemiş bir büyümedir. Demirel'in siyasette yıldızının parladığı yıldır.

Askeri darbe ve muhtıraların müdahalesi ile kesintiye uğrayan sivil siyasetin ekonomisi de bozulur. Hele ki 1973 ve 1979 petrol krizleri nedeniyle gelen şok dalgaları da, bu zorluklara tuz biber eker. Koalisyonlar ve azınlık hükümetleri hep birbirlerine 'enkaz devretmekle' kalmaktadır. İstikrarsızlık yıllarıdır; siyasal kutuplaşmanın 'Milliyetçi Cephe' hükümetleriyle (AP-MSP-MHP) vücut bulduğu yıllar. Bunların da Başbakanı olan Demirel eski ekonomik başarıyı gösteremez. Tersine yine 12 Eylül darbesinden 8 ay önce tarihe '24 Ocak kararları' olarak geçen bir dizi 'acı ilaç' kararları alır. Yüksek kamu zamları ve devalüasyon ile sübvansiyonların kaldırılmasını içeren kararlar kabinede tartışılırken, itiraz eden bakanlara, bu kararlara kendi hatalarının da katkısının olduğunu, toparlama işinin de kendilerine düştüğünü söyler. Kararları kamuoyuna açıklarken söylediği şu söz ekonominin durumunun özetidir; '70 cente muhtaç hale geldik'.

Ölünün arkasından kötü konuşulmaz! 

Zaten onu kişisel olarak tanıyıp da sevmemek olanaksızdı... 

Keşke ben de onu sadece kişisel olarak tanımış ve yalnızca müsteşar olarakbirlikte çalışmış olsaydım.

***

Bayar-Menderes ikilisinin ipoteğinden kurtulmaya çalışırken Bayar’ı kızdırmıştı... 

Ferruh Bozbeyli’nin Bayar’ın desteğiyle giriştiği Demokratik Parti hareketi ile 1973 seçimlerinde birinciliği ve başbakanlığı Ecevit’e kaptırınca, 1975’te kurduğu “Birinci Milliyetçi Cephe” hükümeti ile eski geleneksel dinci-milliyetçi-anti komünistneoliberal çizgiye geri döndü. 

(Aslında pek de fazla sapmamıştı ya!) 

***

Müthiş bir bellek... 

Hatırşinas bir kişilik... 

Atatürk Cumhuriyeti’nin çobanlıktan Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığı’na taşıdığı babacan bir köylü.

Süleyman Demirel’i çok severdim. O sahici bir Anadolu insanıydı. Hep mütevazı ve hep kendisi gibi kalmayı başardı. Sempatikti; güler yüzlüydü; diyalog adamıydı. Kriz yaratan değil, çözüm üreten bir kişiliğe sahipti. Sandık, onun için çok önemliydi. Ama, hukuk devleti ilkelerine sadakat de aynı derecede değerliydi. “Demokrasi içinde çare tükenmez” der, gerginlik ve düşmanlığı çok uzatmazdı. “Barış yapmasını bilmiyorsan, kavga etmeyeceksin” sözü ona ait.

Türk demokrasi tarihinde basınla uğraşmayan, özgür ifadeye saygı gösteren 2 başbakan tanıyorum. Biri Bülent Ecevit, diğeri Süleyman Demirel.

Her ikisini rahmet ve saygıyla anıyorum…

Siyasal yaşamımıza 1964 ile 2000 arasındaki dönemde damgasını vurmuş bir siyasetçinin arkasından olumlu ve olumsuz söylenebilecek çok söz vardır.Ama gerek inançlarımız gerekse geleneklerimiz ' Gidenin arkasından kötü konuşulmaz ' kuralını bilincimize yerleştirmiş... Yazıya ' Süleyman Demirel'e rahmet diliyorum ' diyerek başlamak galiba en doğru olan davranıştır.

'Yolları yapmasaydım'

Demirel'e ilişkin o kadar çok anım var ki... Birkaç yaz önceydi. Arabamın direksiyonunda Yalıkavak'tan Torba'ya doğru gidiyordum.

Cep telefonum çaldı, aracı kenara çekip açtım... Karşımda Demirel vardı... ' Beni çoktandır aramadın, neredesin ' diye sordu. ' Bodrum'dayım ' dedim... Güldü ve ' Ben o yolları yapmasaydım Bodrum'a çok zor giderdin ' diye cevap verdi...

Türkiye’de iktidardan düştükten sonra, yeniden iktidara gelme başarısını en göstermiş olan Türk Sağının simgesi Süleyman Demirel öldü. Eğer sosyal medya olmasaydı, bugün onun hakkında hep “iyi” metinler okuyacaktık!

Çünkü gelenektir, ölünün arkasından kötü konuşulmaz!

17 Haziran 2015 sabahı (dün) “Demirel öldü” haberi internet sitelerine, televizyonlara, sosyal medya takipçilerine ulaştığında başsağlığı mesajlarıyla birlikte anında “tepkiler” de bir anda yükseliverdi.

Örneğin Demirel’i yakından izlemiş bir muhabir olarak “onunla ilgili bir yazı farz oldu” dediğimde hemen bilgi notları, istekler gelmeye başladı:

- Denizlerin idamlarına oy verme hikayesini yazın!

Bir başkası “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” dediğini de yazmamı öneriyordu.

Demirel’in iyi yanlarını da ıskalamak olmazdı. Örneğin Uğur Dündar şöyle dedi:

Süleyman Demirel imzalı ilk yazı, benim tespitlerime göre, Ocak 1960'ta, 27 Mayıs darbesinden dört ay önce 'milliyetçi ve memleketçi' çizgideki Türk Yurdu dergisinde çıkan makalesidir.

Yazıda şair Arif Nihat Asya'dan alıntılar yapan, Anadolu'ya kamu hizmeti götürmek için çırpınan idealist bir genç mühendistir Demirel. Adnan Menderes'in 'Su İşleri Genel Müdürü'dür.

Yazının başlığı 'Kamu Hİzmeti'dir. Şair Arif Nihat'tan aldığı şiirlerin bir bölümü şöyle:

 Dağları, taşları, akar sularıyla

 Şu tanıdık toprakta

 Bir büyük dünya parçası

 Fâtihini aramakta

Yoksul ve ıssız Anadolu toprağını suyla, elektrikle, yolla, okulla yeniden fethetmenin idealizmi. Demirel yazısında şöyle diyor:

'Türk toprağı ve insanı şevk ve ilham kaynağıdır.

Süleyman Demirel’i dün sabaha karşı kaybettik.

Henüz basında adlı adınca anılamadığı siyasi yasaklı günlerinde, Güniz Sokak’taki evini ziyaretlerimde, hep gördüğüm manzara şuydu: Salonun dört duvarı önüne yerleştirilmiş sandalyeler siyasetten aşina yüzlerle doluyordu; masanın üstü ise tepeleme kitaptı.

Süleyman Demirel, siyasi yasaklı arkadaşlarına, Batı dünyasının ortak değerinin “demokrasi” olduğunu, o dünyanın bir parçası sayılan Türkiye’nin de bir gün yeniden demokrasiye döneceğini anlatıyordu; son çıkan yabancı eserlere ve makalelere atıflarda bulunarak...

Gazeteciler ancak bir süre sonra, o da kendisinden “Bir Bilen” diye söz ederek, Demirel’i sütunlarına taşıyabildiler.

Buna rağmen, siyaset arkadaşları ve gazetecilerle buluşmalarını hiç aksatmadan sürdürdü Demirel...

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!