Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Belki de Erdoğan’a “samimiyeti” için teşekkür etmeliyiz. 

O dinmek bilmez öfkesini azıcık dizginleyebilse, biraz tarafsız bir görüntü verebilse, böyle meydanlara inip ekranlara çıkıp muhaliflerini uluorta tehdit etmese, belki imdadına koştuğu partisi bu kadar ağır bir yenilgi tatmayacaktı. 

Yapamadı. Kendini tutamadı. 

Her zamanki gibi hedef gösteririm, korkuturum, sindiririm sandı. 

Bu kez sert kayaya çattı. 

Hep kendi kitlesini sağlamlaştırmak için kullandığı taktiği, yıllardır ekmeğini yediği öfkesi, bu kez ona ihanet etti; muhaliflerinin bir araya toplanmasını sağladı. 

“Hepsine karşı ben” söylemiyle, karşısında bir “anti-Erdoğan” cephesi yarattı. 

Yüzde 10 barajını yıkan da o cephe oldu; yani Erdoğan kendi kurduğu barajın altında kaldı. 

Baraj yıkıldı; sıra Saray’a geldi.

Kritik dönemeçlerde, Türkiye halkı, her zaman, seçimler yoluyla, siyasi aktörlere, 'Türkiye'nin yararı'na hareket edin mesajını vermiştir. İşte bu seçimde de verdiği 12 önemli mesaj...

Türkiye’nin çok partili demokrasi hayatı ilginç bir nitelik içerir.

Demokrasi serüvenimiz, darbeler, vesayet, otoriterleşme, krizler, çıkar kavgaları, güç-iktidar hırsı, v.b olumsuzlukları içerir. Fakat, bu serüvende, Türkiye halkı, farklı kimlikleri ve siyasi tercihleri içinde, bir bütün olarak, seçimlerde, özellikle kritik dönemeçlerde yapılan seçimlerde, her zaman doğru kararı vermiş ve olması gerekene dönük sonuçları çıkartmıştır.

Kritik dönemeçlerde, Türkiye halkı, her zaman, seçimler yoluyla, siyasi aktörlere, “Türkiye’nin yararı”na hareket edin mesajını vermiştir.

Seçimlerden önce AK Parti’yi eleştirdik. Fakat biraz olsun dinlemediler.

Ve toplum sandıkta zarif bir cümle kurdu: “Sevgili AK Parti, Sayın Erdoğan, bende hatırınız var, fakat bu kadar olmaz. Lütfen, rica ediyorum…” dedi.

Geçmişte ülkeye verdiği hizmetleri görmezden gelmedi. O hizmetlerin hatırını hiçe saymadı.

Erdoğan’ın hırsına ‘Dur’ dedi ama Erdoğan’ı da bütünüyle silmedi. Aklını başına alması için adeta bir imkan verdi.

AK Parti’nin şımarıklığına, şuursuzluğuna karşı tavır aldı, ama AK Parti’yi siyasi denklemin dışına atmadı.

Toplumun bu tavrından hepimizin bir ders çıkarması gerek. Peki nedir o ders?

Önce muhalefet partilerinin durumuna bir bakalım.

Seçimlerde çıkan tablo siyaseti çetin bir sınavın içine soktu.

Koalisyon hesapları, erken seçim tartışmaları, azınlık hükümeti arayışları derken, Ankara eski günlerine döndü.

3 Kasım 2002'den bu yana yapmadığımız hesapları yapıyoruz.

Parti genel merkezlerinde koalisyon formülleri konuşuluyor, erken seçim tartışmaları yapılıyor.

7 Haziran seçimleri ile Türkiye yeni bir döneme adım attı.

Önce Cumhurbaşkanlığı çevrelerinden bir eğilimi yansıtmak istiyorum.

Türkiye'nin siyasi istikrarsızlık içine yuvarlanmaması için AK Parti'nin koalisyon formüllerini zorlaması arzu ediliyor.Seçimlerden birinci parti olarak çıkan ve 13 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AK Parti'nin ülkeyi hükümetsiz bırakmama sorumluluğu olduğunun altı çiziliyor.

OHHHH be...

Bu kasvetli havalara rağmen, hazirana güzel başladık.

Öyle hissediyorum.

Bir hafifleme, bir rahatlama.

Ertuğrul Özkök yazmış ya, 'Güzel bir yaz olacak!' diye... Evet, inşallah öyle olacak...

Tamam, dolar, Euro aldı başını gidiyor, bir takım gelişmeler elbette yaşanacak...

Ama benim için bu seçim, 2'nci Gezi.

Yine bir haziranda, Türk halkı -AK Partililerin deyimiyle 'eski Türkiye'- sesini yükseltti ve bir kere daha ders verdi...

*

Gezi'den Erdoğan'ın otoritesini protesto eden gençlerdi bu defa tüm Türk halkı... 

'Ben karar verdim, istediğimi yaparım' tavrını desteklemediklerini açık ve net bir şekilde gösterdiler.

'Kendine gel!' dediler.

'Kibrinden bıktık!' dediler.

'Biz, seni fakirlerle aynı sofraya oturduğun için seçmiştik ama şimdi sen saraylara çıktın, halkı unuttun. Halkın değerlerini küçümseye başladın' dediler...

Dikkat ettiniz mi, ne trafolara giren kedilerden bahseden var ne de oyların çalındığından... 

Tabii ki, Hakan Şükür ve milyonluk seçim harcamasına para bulabilen polis memuru bağımsız adaylarını dahi seçtirmeyi başaramayan 'kitlesel cemaat trolleri' dışında. 

Peki ne oldu da 6 Haziran'a kadar başında her partiden gözetmenin olduğu şeffaf sandıkların üzerine oturulmasını dahi teklif edenler 7 Haziran akşamı YSK'ya kefil oldular? Yok bu sefer de seçimleri kazanamadılar. Ama topyekûn yan yana gelip 13 yıllık iktidar partisinin hükümeti tek başına kuramamasını sağladılar. Çanakkale Belediyesi'nin yaptığı gibi CHP'lilerin bile şerefine pilav dağıttığı HDP'lerine barajını aştırabildiler. 

Obama'sı, Putin'i, bunca yıllık iktidarın ardından seçimlerden birinci çıkan Ak Parti'yi kutlarken, onlar barajı aşmanın ve muhalefetken yerinde saymanın sarhoşluğuyla naralar atmaya başladılar. Şüphesiz en komik olanları da diktatör dedikleri siyasinin eski partisini sandıktan iktidar olarak çıkartmamanın mümkün olduğunu gördükleri halde, 'tek adamlık' martavalını hâlâ sürdürenler.

Sonuç ortada: Birinci çıkan parti AKP olsa da 2015 genel seçimlerinin en büyük galibi, barajı tüm zorluklara rağmen rahatlıkla aşan ve Meclis’e Türkiye partisi olarak giren HDP. Bu, aynı zamanda başkanlık ısrarının da şimdilik- sonu demek. 

Batı’dan aldığı oyları büyük oranda artıran HDP’nin, muhafazakâr Kürt seçmeni kazandığı kadar CHP’den “emanet” oy aldığı herkesin malumu. Ancak HDP’nin başarısını salt AKP/başkanlık korkusu veya karşıtlığı üzerinden yorumlamak yetmez. 

Çünkü 7 Haziran’ın asıl kazananları, siyasi partiler, liderler veya teşkilatları değil... 

1 GEZİ’Yİ KAVRAYANLAR: Gezi Parkı eylemleri sonrasında sorulan hep şuydu: Siyaseten bir karşılığı olmayan bir hareketin anlamı ve geleceği ne olabilirdi? 

Bu soruya, Gezi’nin yurttaşa “farklılıklara rağmen beraberlik” ruhunu kazandırdığını, düşmanlık-şiddet-gerginlik politikalarının ters teptiğini ve insanların çok saf, haklı bir gerekçeyle (ağaç!) birbirine kenetlenmesinin gücünü anlatmaya çalıştım. 2015 genel seçimi, Gezi’nin tahminlerin ötesinde bir değişimi tetiklediğini ortaya koydu.

Türkiye’nin son on üç yılı ilahların sunduğu tarihsel bir fırsattı. Sadece sınıfsal değil, kültürel ve ideolojik anlamda çevreden gelen bir siyasi hareket ilk başta şansı yaver gittiği için merkeze oturdu ve sonrasında da yaptığı olumlu işler sayesinde oraya yerleşti. Tarihsel açıdan çok kısa bir süre içinde askeri vesayetin geriletilmesine, bürokraside reformların yapılmasına, ekonominin on yıllardan bu yana ilk kez rasyonel yönetimine tanık olduk. Altyapıdan sağlığa, kentleşmeden sosyal haklara büyük bir kalkınma hamlesi yaşandı. İfade özgürlüğü alanında tabuların yıkıldığı bir dönem oldu. Geçmişi ve coğrafi çevreyi sahiplenme açısından yeni bir uyanış yaşandı. 

Aynı süreçte Türkiye küresel dünyaya entegre olurken, modernliğin felsefi eleştirisini de hızla kendi anlam dünyasının içinde eritti. Sonuç zihnimizdeki normların her alanda gelişmesi, standartların yükselmesi, olması gereken doğrularla ilgili bakışımızın derinleşmesiydi.

Tarihi gün tam böyle olur herhalde. HDP’nin oyları artık 12’ye dayanmışken, Eş Başkan Selahattin Demirtaş’a bu günü kaç gün gibi yaşadığını sordum. Bir iç çekti. “41 yıllık ömrümde böyle bir gün yaşamadım, daha da yaşamam herhalde” dedi. Tüm partililerinkine benzer şekilde yüzünde şaşkın ama mutlu bir hal vardı. Sevinmeye nereden başlayacağını bilemiyordu etraftaki kimse. Demirtaş bir süre sonra kameraların önüne çıkıp konuşma yapacaktı; metnin hazır olup olmadığını sordum. Bu da tarihi bir konuşma olacaktı çünkü. “Bir yandan onu düşünüyorum zaten. Ama biz şimdiye kadar ne söylediysek, aynısı söyleyeceğiz” dedi. Bu bir seçim vaadiydi zaten. Tebrikleri kabul ederken herkesin kendi yorumunu almayı da ihmal etmiyordu. Partililer, gönüllüler, her yan birbirine sarılan insanlarla doluydu. Girilen iddialar, barajı geçmek için yapılan totemler konuşuluyordu gülüşerek, insanlar durduğu yerde gözleriyle halay çekiyordu sanki.

Eş başkan Figen Yüksekdağ da benzer şaşkınlıkta ama hüzne yakındı toplantı öncesinde. “Daha cenazesi yeni kalkmış insanlar var. Sevinsek mi ne yapsak bilemiyorum” diyordu, “ama belki de tam da onlar için sevinmemiz gerek.” Sonra konuşmasında da “iyiliğin ve büyük insanlığın gücüne” değinecekti zaten.

Bu sonuçlarla bence yapılacak iş şu: AKP ve Erdoğan karşısında yanyana durmuş ve çoğunluğu da sağlamış üç parti bu yanyana duruşunu sürdürürler. HDP ile MHP’nin bir koalisyon içinde biraraya gelmesini çok olası bir iş olarak görmüyorum. Koalisyon olacaksa –ki bence olmalı– bunu CHP ile MHP’nin yapması daha akla yakın. HDP ise bunu dışarıdan, oyuyla destekleyebilir.

Ne için, hangi amaçla koalisyon?

Tayyip Erdoğan’ın demokrasi üzerinde, Türkiye’nin zaten zayıf ve nahif, handikaplı doğmuş demokrasisi üzerinde yaptığı tahribatı onarmak amacıyla kurulmuş bir koalisyon.

Yani, Kuvvetler Ayrımı’nın üçüncü ayağı Yargı üzerinde Erdoğan’ın giriştiği operasyonları hükümsüz kılmak.

Siyaset sözlüğümüze “” adıyla geçen yolsuzlukla ilgili, Bilâl’in evden götürmesi gereken paralarla ilgili, Tayyip Erdoğan’ın her türlü kuralı çiğneyerek engellediği yargıyı başlatmak amacıyla kurulacak bir koalisyon.

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!