Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Devlet büyükleri el atınca, kelimelerin tedaîleri değişiyor. “Karafatma” on sene öncesine kadar seçkin azınlıkların çarşaflı hanımları aşağılamak için kullandıkları bir deyim olarak tedavülde idi.

Bugün 13 yıllık iktidarın büyük başarılarından biri olarak sevimsiz olan aslına rücû etmiş görünüyor. Doğrusu da bu: Karafatma Doğu’ya özgü bir hamam böceği türü. Herkesi korkutur ancak aslında zararsız bir yaratıktır, sadece ummadığınız anlarda karşınıza çıktığı için tedirginlik yaratır. Zehri yoktur ve ısırmaz. Sıcak, nemli ve karanlık ortamları sever, bu yüzden hep geceleri dolaşır. Işığı açar banyoya girersiniz, bir de bakarsınız pıtır pıtır kaçışıyorlar. Kurtulmak istiyorsanız milyarlarca lira harcayıp saray yaptırmanıza gerek yok. Koskoca başbakanlık binasını topu topu bir günlük işçi yevmiyesi karşılığı böcek ilacı ile bütün böceklerden temizletmek mümkün.

Seçim günü için tavsiyeler

HANGİ partiye oy veriyorsanız verin.

Oyunuzu kullanın.

Hangi partiye oy veriyorsanız verin.

Oyunuza sahip çıkın.

Sahtekârlara aman vermeyin.

Sahtekârları kararlı ve dikkatli duruşunuzla geriletin.

Hangi partiye oy veriyorsanız verin.

Sandık başında barışçıl olun.

Parti ayrımı yapmadan birbirinize selam verin.

Tayyip Erdoğan, Fransız Kralı 14. Lui’nin “Devlet benim” sözleriyle ifade ettiği bir iklimde yaşıyor. O da “Milli irade benim” diye konuşuyor; böylece devletle özdeşleşiyor. Ayrıca seçim yapılmasını ve çok sayıda partinin seçimlere katılmasını, Türkiye’de bir diktatörlük olmadığının kanıtı sayıyor.

Önce yüzde 52 oyu bir analiz edelim… Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, seçmen sayısı 55 milyon 692 bin di. Sadece 41 milyon 283 bin kişi sandığa gitti. Katılım yüzde 74’te kaldı. Tayyip Erdoğan 21 milyon oy aldı. Bu rakam, toplam seçmenin yüzde 38’ine tekabül ediyor. Seçimler, milli iradeyi kimin temsil ettiğini değil, ülkeyi kimin yöneteceğini ya da cumhurbaşkanı makamına kimin oturacağını belirler. Eğer oranları, kendinizi “milli iradenin yegâne temsilcisi” gibi göstermek için kullanırsanız, büyük bir yanılgı içine girersiniz. Ayrıca, seçmenin tümüne bakıldığında azınlıkta kaldığınız da ortaya çıkar.

Osmanlı’nın yıkılışı hala bir hayalet gibi üzerimizde. O süreçteki hatalar ve günahların yükü çok fazla. Bu nedenle gerçeklikle ilgisi olmayan ve sıkı sıkıya sarıldığımız bir tarih anlatımımız var. Buna göre Batı 1. Dünya Harbi ile ‘bizi’ parçalamaya, ortadan kaldırmaya çalışmış… Ermeniler Rusya tarafında savaştığı için tehcir edilmiş… Ya da Kurtuluş Savaşı ‘yedi düvele’ karşı verilmiş… Bu kendi psikolojik ihtiyacımız için uydurmuş olduğumuz ve son yüz yılda bizi gerçeklikten kopartan, hastalandıran bir söylem. Gerçek 1. Dünya Savaşı’na Osmanlı’nın kendi isteğiyle ve toprak genişletmek amacıyla girdiği, Anadolu Ermenilerinden Rusya tarafına geçmiş kişi sayısının sadece iki bin olduğu, Kurtuluş Savaşı’nın da aslında bir Türk-Yunan savaşı olduğudur.

Soru böyle bir sahte tarih anlatısına niçin ihtiyaç duyduğumuz, niçin kendimizi sürekli olarak mağdur göstermek istediğimizdir. Bunun bir nedeni geçmişin üstünü kapatma, söz konusu hata ve günahlarla yüzleşmeme arzusu. Tarihin ‘sandık odasının’ kapısını kapayıp hiç bir şey olmamış gibi hayatımıza kendimizi pohpohlayarak devam etmek istiyoruz. Ama bunu da becermek zor çünkü söylenmeyeni iç dünyamızda biliyor, biribirimize fısıldıyor ve özgüvenimizi kendi elimizle tırpanlıyoruz.

Kalkınma ve ekonomik bağımsızlık denemesi olmasın?

Soruya net bir cevap vermeden bazı tespitler yapalım;

1- 1950’de yapılan yol tesviyesi 266 km iken, 1958’de 1216 km oldu.

2- 1950’de 432 km olan asfalt kaplama, 1958’de 1806 km oldu.

3- 1950’de 1669 metre köprü vardı, 1952’de 4144, 1954’te 5214, 1955’te 6842 km köprü yapıldı.

4- 1950’de 1800 olan traktör sayısı, 1958’in başında 44.500 seviyesine geldi.

5- 1950-1960 arasında Makine Kimya Kurumu, Denizcilik Bankası, Et ve Balık Kurumu, DMO, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Türkiye Kâğıt Fabrikaları, Ereğli Demir Çelik açıldı...

Sevgili dostlarım, yukarıdaki verilerden de net olarak anlaşılabileceği gibi; 1950-1960 arasında, Türk ekonomisinin Avrupa ülkelerinden ve hatta Amerika’dan daha iyi verilere sahip olduğu dönemler oldu... Ekonomik bağımsızlık yolunda önemli adımlar atıldı fakat bu adımlar “dış-iç yerleşik odaklar” tarafından durduruldu!

Dilimiz döndüğünce anlattık.

Gerisi milletin bileceği iş.

Hukuk, demokrasi, bilim, akıl, sanat, çağdaşlık, saygı, hoşgörü, güleryüz, huzur, vicdan, emek, özgürlük, bağımsızlık, kuvayi milliye ruhu, Mustafa Kemal devrimleri kazansın.

Kadınların katledilmediği, gençlerin geleceğe umutla bakabildiği, çocukların çocukluklarını yaşayabildiği bir ülke olsun.

Gece yarısı yatağa girdim ama uyku tutmadı.

Açık denizde ilk gecem.

Bir ara çok sallandık, tedirgin oldum.

Dışarıda, havuzlukta oturuyoruz.

Ortalık ıslak, çiğ yağıyor.

Vardiya Cüneyt’te.

“Sancakta bir tekne var” diyor, “4.5 mil uzağımızda. Bizim radardaki 3 millik güvenlik zonumuza 5, 6 dakikada girebilir.”

Yıldızlar tek tük.

Mehtap bir görünüyor, bir kayboluyor kara bulutların arasında.

Kabil'in kardeşi Habil'i haset yüzünden öldürmesi ve bunu şiddetle reddetmesi ile açığa çıkan “birlikte yaşama” sorunu hayatımızın merkezinde oldu ve olmaya da devam edecek. Bu, sürekli kendisiyle uğraşmak zorunda olduğumuz, ihmali ağır sonuçlar doğuran bir mesele.

İnsan uygarlığı, birlikte yaşamanın yollarını araştırmış, en otokton halklarda dahi, paylaşım üzerinden toplumlar kendi ayrıcalıklılarını ve dezavantajlılarını yaratmış. Demokrasi fikri, birlikte yaşamanın asgari şartlarını araştıran bir süreç. Demokrasi fikrinin temelinde mülkiyet hakkının olması, ulus devletleri tarihe armağan etmesi, Venedik gibi tacir kentlerde şifahen düzenlenmiş bu hakkın yazılı metne dönüşmesi, yasalaşması ve milli ordular sayesinde de sınırların belirginleşmesi sonucunu doğurdu.

Ama birlikte yaşamanın ve demokrasinin her toplumda geçerli evrensel bir yasası bulunamadı.

Bodrum’da Torba Koyu’na bakan odasında son gördüğümde yorgundu.

Masasının üzerindeki kalemliğinde, eski günlerin rengini arayan fırçalara kim bilir ne zamandır dokunmamıştı.

Bilgisayarda çizse?

Yine öyle biçimli vücut hatlarıyla baştan çıkaran şuh kadınlar, silindir şapkalı, fraklı kurnaz politikacılar, haram yemeye doymayan uyanık hırsızlar çizse?..

Yine ülke yöneticilerini, hiçbirini ayırmaksızın dansöz, hırsız, polis, sultan halinde resmetse?

Yine siyasetçilerin, okuyunca sinir de olsalar kahkahalarla gülecekleri ve hakkını teslim edecekleri espriler üretse?

Boynunu büküp “ Ellerim ” dedi; kollarının ucunda verimli bir ağacın kuruyan dalları gibi salınan parmaklarını göstererek “... ellerim izin vermiyor ki ...”

Diyarbakır'da akıtılan kan, günlerdir sık sık vurguladığımız 'provokasyon' kaygısının maalesef doğrulanmasıydı. Diyarbakır provokasyonundan haberiniz oldu, değil mi?

Bugün 7 Haziran. Seçim günü. Seçim yasakları yürürlükte. Seçimle ilgili bir şey yazılamaz.

Ama haber yazılmasına bir engel yok.

Haberiniz olmuş olabilir ama yine de ben yazayım...

Önceki gün akşamüstü Diyarbakır’da sokakları ve meydanları dolduran yüzbinlerce insanımıza saldırıldı. Haberiniz var mı?

Diyarbakır’da katliam yapılmak istendi. Haberiniz oldu mu?

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Asgari Ücretin Açıklanmasından Sonra Cumhurbaşkanı’na Mesaj Atan Kadir İpek Gözaltına Alındı