Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Seçime çok kısa bir süre kala kulislerde farklı senaryolar gündeme geliyor. Bu senaryoların ağırlıklı kısmı erken seçime odaklı. Peki hangi durumda erken seçim ihtimali gündeme gelebilir?

1- ERDOĞAN SENARYOSU Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın her istediği olur. Yani HDP adaletsiz yüzde 10 barajını aşıp Meclis'e giremez, CHP ve MHP hedefledikleri oy artışını sağlayamaz ve AK Parti de 330 üzerinde, ya da ona çok yakın vekil çıkarır. Bu durumda Erdoğan, seçim zaferini üstlenir ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan (kendi başbakanlığına da son verecek olan) yeni anayasa taslağını bir an önce Meclis'e getirmesini ister. Davutoğlu, seçimi kazanmış olmasına rağmen (Erdoğan'a karşı bahanesi kalmayacağı için) bu talebe karşı koyamaz, Türkiye parlamenter rejimden, denge-denetleme usulleri, güçler ayrılığı ilkesi zayıflatılmış bir başkanlık rejimine geçişe hazırlanır. Erdoğan HDP'nin barajı aşamamasından dolayı seçim hilesinden Türk devletinde kendilerine yer olmamasına dek değişen hayal kırıklıkları ve tepkileri güvenlik güçleriyle bastırmayı esas alan eski Kürt politikasına dönüş yapmayı başkanlık hedefi için göze alabilir.

Suriye’de Hums kentinde cihatçı grupların esir aldıkları bir askeri, elleri arkasından bağlı halde kafasını kaldırıma dayamaları ve eline pala tutuşturdukları bir çocuğa tekbir sesleri eşliğinde defalarca vurarak kafasını kestirmelerinin görüntülerini Aralık 2012’de izlemiştim. Aradan 2.5 yıl geçmiş... O gün bugündür Suriye’den vahşet görüntülerini izlememeye gayret ederim. Suriye, çatışan tarafların insanlığının sıfırlandığı diyar benim için. Yapılacak tek bir şey var. Her ne pahasına olursa her türlü siyasi çıkardan azade biçimde barış, barış, barış aramaktan vazgeçmemek. Kim barıştan, uzlaşmadan söz ediyor, kim barışı ve uzlaşmayı reddedip intikam arayışıyla koşullar koyuyor, iyi idrak etmek…

HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, geçtiğimiz pazar günü Hürriyet Ankara Bürosu'ndaki arkadaşlarımızla bir kahvaltı yaptı. Bu sohbet ile ilgili haber pazartesi günü gazetemizde yayınlandı.

Demirtaş, Kobani'nin IŞİD kuşatması altında olduğu günlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptığı bir konuşmayı aktarıyor:

'Başbakan Davutoğlu ile Kobani için görüştüğümde 'Silah gönderin, gönderemiyorsanız da silah geçişine izin verin' demiştim. Bana 'Bu savaş suçu olur' demişti. Biz bu görüşmeyi yaptığımızda Suriye'ye TIR'lar gitmeye devam ediyordu üstelik. Onlar için Kobani 'Düştü düşecek' bir yerdi. Şimdi hikâye anlatıyorlar.'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, ne de olsa profesör, Dışişleri Bakanlığı da yaptı ve ağzından çıkan sözün ne anlama geldiğini biliyor olmalı.

Nitekim eski AİHM Yargıcı ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen de Çağdaş Ses'e verdiği söyleşide buna dikkat çekiyor.

Çok seviniyorlar, biraz kendimize yönelik eleştiri yazıları yazdığımızda bayram ediyorlar. Hemen sitelerine manşet yapıyor, televizyonlarında yazıdan alıntılar yapıyor, sosyal medyayı ayağa kaldırıyor, nasıl birbirimize düştüğümüzü yalan yere anlatıp el ovuşturuyorlar. Başka umutları olmayınca, ancak bizim eleştirilerimiz üzerine kurulmuş bir hayat sürüyorlar, ne yapsınlar işte.

Sorsan en demokrat, fikir ve basın özgürlüğünün kralı onlarda var. MİT TIR'larına yapılan baskını haber yapan gazeteye bakarsanız, en muhteşem haberciliği onlar yapıyor. Erdoğan diktatör, biz de Erdoğan'a, hükümete körü körüne destek veren “yandaş medya” oluyoruz.

Yeryüzünde başka nerede, seçim güvenliğini sağlamak için binlerce gönüllü örgütlenir? Vatandaş, sandık başında müşahitlikten bilgisayara geçirilen tutanaklara, kendini her şeyi takip etmek zorunda hisseder?

Oy ve Ötesi’nin sandık gönüllüsü çağrıları devam ediyor. Türkiye’nin Oyları oluşumu da hem sandık gönüllüsü, hem tutanak analizi yapmaya çağırıyor.

Yeter ki okuma yazma, toplama çıkarma bilin ve basit bilgisayar becerilerine sahip olun!

Evet, bu çağrı herkese: Nerede yaşarsanız yaşayın, oturduğunuz yerden bilgisayara girip tutanak analizi yapan ekibe katılabilirsiniz.

Ankara merkezli “Türkiye’nin Oyları” adlı sivil toplum kuruluşundan görüştüğüm Işık Sedef Gürbüz, tutanak analizinin önemini şu sözlerle aktarıyor:

Türkiye'de çocuğa ve kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik yasalar her ne kadar çağdaş normlara uysa da eğer yasanın koruduğu haklar uygulanabilir değilse istenilen verim alınamaz. Bu nedenle korunmak istenen haklar ancak uygulayıcıların üstün çabasına kalır.

Kadın ve çocuklara yönelik şiddetin bir türlü önlenememesi, bu konuda kamuoyunun beklentilerinin karşılanamaması, çözüm yeri olarak görülen yürütme ve yargıyı bunaltmakta, aile mahkemelerinin ve kolluğun “aman sorumluluk benden gitsin” yaklaşımıyla verdiği koruma tedbirleri de çoğu zaman işe yaramamakta, taraflar sorumluluğun kimde olduğu konusunda zaman zaman birbirlerini suçlayabilmektedir.

AK Partili seçmenin adı da yok, sesi de; halbuki Türkiye’yi bir çılgınlar ülkesi haline çeviren her saçma-sapan adım onların örtülü onayıyla atılıyor ve kendini hâlâ AKP’li hissedenlerin olup bitenden çok memnun olduğu varsayılıyor.

Gerçekten öyle mi? Bunu doğrudan öğrenecek iletişim yolları kapandı. Hasımlaştırma politikası yüzünden komşuyla, akrabayla, arkadaşla hukuku askıya aldık ve o yüzden ne düşündüklerini doğrudan bilmiyoruz.

Mesela kendini samimiyetle hâlâ AK Partili hissedenler Bank Asya’ya el konulmasından mutlu olmuşlar mıdır; sadece görevlerini yapan kamu görevlilerinin savcıların, hâkimlerin, subayların, polislerin, gazetecilerin sanki vatan haini bir casusmuş gibi hapse atılmaları hakkında ne derler; hukukun çığırından çıkması, gazetecilerin ekranlardan açıkça tehdid edilmesi, muhalif basın kuruluşlarının müsadere baskısı altında tutulması onları mutlu ediyor mudur, haberimiz yok.

Yerleşik kalıplarla olup biteni değerlendirmenin yeterli kalmadığı bir dönemdeyiz. Bir yandan tüm dünyada demokrasiler ricat halinde. İrili ufaklı pek çok ülkede diktatörler veya diktatör özentileri iş başında. Yakın zamanda bir yere gideceklerine dair emare de yok. Diğer yandan yolsuzluklar, gasplar, hukuk dışı adımlar söz konusu olduğunda diktatörlerin destekleyicilerinin bile sabırlarının sınırsız olmadığı anlaşılıyor. Bu sabırsızlık hemen eyleme dönüşmese de bir yerden sonra sistem üzerinde baskı kuruyor.

Yolsuzluk her yerde. Siyasette, finans dünyasında, şirketlerde, derneklerde kısaca paranın çok olduğu ve fırsatların da insanın gözünü kamaştırdığı her ortamda var. Özellikle şeffaflığın hükmünün bulunmadığı ortamlarda yolsuzluk, çürüme ve mutlak iktidar bir arada gidiyor. Ne var ki bir şekilde, bazen hayli gecikerek de olsa duruma müdahale ediliyor ve bunun ardından bir arınma dönemi yaşanıyor.

Bu memlekette ‘ vatan hainleri ’ hiç bitmez.

Her dönem devletin menfaatlerini hiçe sayan, kutsal davalarımıza ihanet eden, büyük yürüyüşümüze mani olmaya çalışan ‘ vatan hainleri ’ ile uğraştık durduk.

O kadar yasa koyduk, o kadar zindanlara tıktık ve o kadar öldürdük ki bu hainleri, eninde sonunda nesilleri tükenir diye bekledik.

Ama bitmiyorlar…

Üstelik bunlar fena hâlde işbirlikçiler.

ABD, Sovyetler. Avrupa Birliği, İsrail, İngiltere; seçin birini işte.

Mutlaka ipleri dışarıda olup kendi devletlerinin aleyhinde faaliyet gösterir bu hainler.

Abdi İpekçi’yi ‘ vatan haini ’ olduğu için vuran Ağca hakkında: “ Hiç kuşkum yok, Ağca’yı Silahlı Kuvvetler’de yuvalanmış silahlı bir sağ örgüt kaçırdı. Bu örgüt cezaevi yöneticileriyle ilişki kurdu; birlikte bir plan hazırlandı ve plan gerçekleşti. Olay budur! ” dedikten 16 gün sonra öldürülen Uğur Mumcu hangi ülkeye çalışıyordu hatırlayamadım şimdi.

SANKİ gerçekten de büyük bir sırrı ifşa etmiş gibi kızıyorlar Cumhuriyet gazetesine. Başbakan da, Cumhurbaşkanı da kızıyor; davalar, hesap sormaya ant içmeler, casusluk suçlamaları, gününü gösterme yeminleri...

Çaycısından yayın yönetmeni Can Dündar'a, Cumhuriyet gazetesinde ise hava bin beş yüz. Yürüyüşleri değişti. Misilleme üstüne misilleme ile mukabele ediyorlar. 'Asıl sen yargılanacaksın, hesap verdirmeden bırakmam seni' tafralarından geçilmiyor.

Tantanaya dışarıdan bakan da ciddi bir dava dönüyor sanacak. Cumhuriyet gazetesi, bir buçuk yıllık bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Bunu da yine, bir yıl önce basılmış MİT TIR'ları görüntüsünün benzerini yayınlayarak yaptı.

MİT, Suriye muhalefetine silah gönderiyormuş, bu suçmuş da, uluslararası hukukun ihlaliymiş de...

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan