Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Mayıs’ta Almanya gezisinden dönerken uçakta gazetecilere “Hiç kimse kalkıp ‘MİT, El Kaide’ye silah gönderdi’ diye iftira atarak, istihbarat teşkilatımızı zan altında bırakamaz. Eğer haysiyetleri varsa, ispatla mükelleftirler” dedi. Türkmenlere “insani yardım” yollandığını söyledi. 

MİT’in silah yolladığı görüntülerle ispat edilince neden dava açılması talimatı verdi? 

2 Cumhuriyet’te haberin çıktığı 29 Mayıs günü, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kayseri’de Fransız Haber Ajansı’na “Yardım, Özgür Suriye Ordusu ve Suriye halkı içindi” dedi. 

Ertesi gün Ankara’daki mitingde, “O yardımlar Suriye Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu” diye düzeltti. 

Arada ne oldu da Başbakan fikir değiştirdi? 

Davutoğlu’nun genel başkan yardımcısı ve AK Parti Siirt Milletvekili Yasin Aktay, 18 Mayıs günü Siirt’te “O silahlar Özgür Suriye Ordusu’na gidiyordu” dedi. 

O da mı yanlış biliyordu? 

4 Silahlar Türkmenlere gidiyordu ise neden Türkmenlere yakın bir sınır kapısı yerine o dönem Nusra Cephesi’nin kontrolündeki Reyhanlı kapısı tercih edildi? 

5 Devlet yetkililerinin halkına, Meclis’e, dünyaya yalan söylemesi, yalanı deşifre eden gazetecileri tehdit etmesi suç mudur değil midir? Ya da hangisi daha büyük suçtur?

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) Akkuyu Nükleer Santralı'na ilişkin kamuoyundan gizlenen raporunu dün Tolga Tanış'ın kaleminden okudunuz.

Akkuyu'nun temel atma töreni geçtiğimiz 14 Nisan tarihine Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın katılımıyla yapıldı.

Hem de UAEA raporunun dikkat çektiği eksikliklerin çoğu giderilmeden.

Temel atmak, inşaat için ağaçları kesmek kolay ama nükleer santral ciddi bir iş.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın raporu Türkiye'ye 20 Şubat 2014 tarihinde teslim edilmiş.

Enerji Bakanlığı'nın 'güncelliğini' yitirdiğini iddia ettiği söz konusu rapordan önce Türkiye'de bilim insanlarımız tarafından hazırlanmış iki önemli rapora değineceğim.

Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi EDAM'ın 2011 yılında yayınladığı ilk rapor 'Nükleer Enerjiye Geçişte Türkiye Modeli I' başlığını taşıyor.

Yine EDAM tarafından 2012 yılında, aynı başlıkla yayınlanan ikinci rapor birincinin devamı niteliğinde.

Her iki rapora EDAM'ın internet sitesinden ulaşmak mümkün.

Şunu belirtmek yarar var.

EDAM'ın her iki raporuna da katkıda bulunan bilim insanlarımızın kimi nükleer enerjiye toptan karşı, kimi değil.

Başkanlık sistemini isteyen AKP ama ona asıl muhtaç olan muhalefet… Her şeyden önce bugünün parlamenter sisteminde çoğunluğa sahip olan partinin liderinin önünde hiçbir engel bulunmuyor.  Eğer iktidar partisi içinde demokratik bir zemin yoksa yasama ve yürütme tümüyle liderin kontrolüne geçebilir. Bu durum ‘iyi’ parlamenter sistemlerle de çözülemez çünkü belirleyici olan mekanizma değil, siyasi kültür. Oysa yeni oluşturulacak hiçbir başkanlık sistemi denetim açısından bugünkü ‘gevşek’ ortamın gerisine gidemez. Hele yeni sistemin bir anayasa eşliğinde ortaya çıkacağı ve aylarca tartışılacağını düşünürsek, keyfiliğe çok daha kapalı bir siyasi modele yöneleceğimiz açık. 

Ancak başkanlık sisteminin asıl muhalefete yarayacağına dair çok daha ‘reel’ bir neden var… AKP’nin sandıkta yenilmesi, ikinci parti haline gelmesi daha çok uzun yıllar pek mümkün olmayacak. Bu parti siyasi hatalar yapsa dahi, sosyolojik dönüşüm ve sahiplenme AKP’yi önemli bir farkla çoğunluk kılmaya devam edecek. Muhalefette ise bir arada olamayacak MHP ve HDP gibi iki parti bulunuyor ve muhtemel bir koalisyonda her ikisine de ihtiyaç var.

Cumhuriyet'in haberi habercilik, yansıtılma biçimleri hukukî sonuçları ve daha bin türlü açıdan tartışılmaya devam ediliyor.

Gazete, aslında “herkesin bildiği bir sırrı” aradan geçen bunca zaman ve seçimlere bir hafta kala haberleştirirken hukukî sonuçlarını da göze almıştı.

Seçimlere çok az zaman kala böyle “cesaret” gösterenlere gittikçe daha da alışıyoruz.

Tırların Adana'da durdurulma operasyonunun baştan ayağa bütün aşamaları artık biliniyor. 

Dört dörtlük bir paralel yapı işi olduğundan şüphesi olan yok.

“Yeni Cumhuriyet”in böyle bir operasyondan kaynaklanan malzemeyi kullanmasından daha garip olansa “bu malzemenin” iç politikada herhangi bir karşılığının olmadığını görememiş olmaları.

Dünyanın her yerinde silah transferleri birçok büyük ülkenin ama öyle ama böyle haberi olarak gerçekleştirilir.

Çok basit sorular soruyorum. Çünkü, sevgili devletim, benimle senin aranda çok basit bir anlaşma var. Sen bir hukuk devleti gibi değil de, bir çete gibi davranmaya başlarsan, o anlaşmayı bozmuş olursun.

Adım adım, sakin sakin gidelim sevgili devletimin akıllı insanları.

Siz Suriye krizi çıktığından beri ne diyordunuz? Biz Suriye’ye sadece ilaç ve gıda yardımı yapıyoruz.

Fakat oradan haberler geliyordu, orada savaşan gruplardan, oradaki gazetecilerden, uluslararası basından ve sivil toplum örgütlerinden: Türkiye silah gönderiyor.

2012 Eylül’ünde Suriye’ye ilk kez giren Batılı gazeteci Robert Fisk ile yaptığım röportajda şöyle demişti: “Katar ve Suudi Arabistan’ın onlara para ve silah yardımı yaptığını biliyoruz. Suriye ordusu bana Halep’te buldukları silahları gösterdi. Belli ki o silahlar Türkiye’den gelmişti. İsveç yapımı silahlardı. Belki Şam’a başka ülkelerden geliyordur ama Halep’e Türkiye’den geliyor.

İki ayrı yönetimin hüküm sürdüğü Libya'ya Batılı devletlerin müdahalesi ve Tobruk hükümetine destekleri konuşuluyor. Türkiye ise resmen tanıdığı ama destek vermediği Tobruk hükümeti güçlerinin bir Türk gemisine saldırısı sonrası sözlü kınama ötesine gitmiyor. Bu da Libya'da değişen dengeleri gösteriyor.

Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından bir türlü istikrara istikrara kavuşamayan Libya’da, bir süredir iki meclisli ve iki hükümetli bir bölünmüşlük hali hüküm sürüyor. 7 Temmuz 2012 seçimlerinden sonra oluşturulan Milli Genel Kongre (MGK), 28 Haziran 2014 seçimleri sonucu Temsilciler Meclisi’nin (TM) vazifeye başlamasına rağmen kendisini lağvetmedi. Başkent Trablus’ta MGK’nın yetki verdiği ve Libya Şafağı milis güçleri ittifakı tarafından desteklenen hükümet işbaşında. Diğer taraftan TM’nin görev verdiği hükümet de ülkenin doğusundaki liman şehri Tobruk’tan varlığını kabul ettirmeye çalışmakta. Tobruk hükümeti askeri desteğini emekli asker Halife Hafter’e destek veren milis güçler ile Libya ordusunun önemli bir kısmının oluşturduğu ittifaktan alıyor.

Başbakan, Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün “Silah falan yollamadık” sözlerine karşılık Suriye sınırından silah yollandığını kabul etti. Silahların içinde bulunduğu TIR’ların MİT’e ait olduğunu ise hem önceki açıklamalarından (devlet sırrı) hem Türkiye’de yakalanan mücahitlerle ilgili çeşitli iddianamelerden hem de Adana’daki ifadelerden biliyoruz. Yani Başbakan, istihbarat teşkilatı aracılığıyla silah yollandığını kabul etti. Bu kabulde “silahların hayrına yollandığı” iması var. Bu gözden kaçan ima, aslında MİT’in silah kaçakçılığıyla ilgisinin olmadığı iddiası taşıyor.

Geçen hafta Ali Örnek hatırlattı, New York Times’da çıkan C. J. Chivers ve Eric Schmitt imzalı makale, iki yıl öncesinden CIA’in yardımıyla, Arap hükümetleri ve Türkiye üzerinden “muhaliflere” askeri malzeme gönderildiğini anlatıyordu. Muhalifler diye bahsedilenler bildiğimiz mücahitler. Şimdi bir kısmı IŞİD bir kısmı diğer cihadist gruplarda savaşıyor.

Türkiye'de 7 Haziran'da yapılacak seçimler için yurt dışı temsilciliklerdeki oy verme işlemi 31 Mayıs Pazar günü sona erdi. Yaklaşık 2 milyon 867 bin seçmenin bulunduğu yurtdışında, yaklaşık 1 milyon oldu. AK Parti'ye göre yurtdışında seçime katılım oranını artırmak için sonraki seçimlerde 'mobil sandık' uygulanmasına geçilmeli.

Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) aldığı karar uyarınca 8 Mayıs'ta başlayan yurtdışında oy verme işlemi Pazar günü sona ererken; 33 gümrük kapısındaki oy verme işlemi ise 7 Haziran tarihine kadar devam edecek. Yurt dışında yaşayan yaklaşık 2 milyon 867 bin seçmen için 54 ülkedeki 112 temsilcilikte sandık kuruldu.  10 Ağustos 2014'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde katılım yüzde 8.3 gibi düşük oranda kalmıştı. 7 Haziran seçimlerinde bu oran yüzde 32,5 oldu ancak yine de istenilen seviyeye ulaşamadı. Yurtdışında kullanılan oylar bugün Türkiye'ye getirilecek ve 7 Haziran akşamı, ülke içindeki oylarla birlikte, siyasi parti temsilcilerinin nezaretinde Ankara'da sayılacak.

Evet…

Gülen ile Erdoğan çok sert kapışıyor.

Pislikler ortaya saçılıyor.

Bu arada yapılan gazetecilik kimilerinin kafasını karıştırıyor.

Bakınız…

Gazeteciliğin olmazsa olmaz kuralı; herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, gerçeği tüm çıplaklığıyla kamuoyuna sunmaktır.

Haberin kimin menfaatine olduğu gazeteciyi ilgilendirmez. Gazeteciyi sadece haberin hakikat olması ilgilendirir.

Can Dündar’ın yaptığı ile “bavulcu” Mehmet Baransu’nun yaptığı “servis gazeteciliği” birbirine karıştırılmamalıdır.

“Bavulcu” Baransu, koca bir yalanla halkı aldattı.

Can Dündar ise gerçeği ortaya çıkardı.

Evet, ikisini de Cemaat servis etti. Ancak…

Haberin kaynağının kirli/pis olmasının gazetecilik etiğiyle ilgisi yoktur; önemli olan haberin gerçek olup olmamasıdır.

20 Ağustos 2012’de, Gaziantep merkezinde bombalı saldırı gerçekleşti. 9 vatandaşımız şehit oldu, 250 kişi yaralandı. 11 Şubat 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesi Cilvegözü Sınır Kapısı’nda bombalı saldırı meydana geldi. 13 kişi hayatını kaybetti. 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da gene bombalı saldırı; 52 vatandaşımız şehit oldu. Çok sayıda yaralı vardı.

Böyle bir konjonktürde, silah yüklü TIR ihbarını alan bölge savcılarının ne yapmasını beklerdiniz? İhbarı değerlendirip TIR’lara el koymasını mı yoksa bile bile patlayıcı maddelere geçit vermelerini mi? 

MİT TIR’ları dosyasından tutuklanan Savcı Aziz Takçı, 19 Ocak 2014’te, 3 TIR’ı durdurmasının sebeplerini açıklarken, birçok önemli noktaya da parmak basmıştı.

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!