Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Yaz, geldiğini Haziran’da belli eder... Gündüzler uzar, kışlıklar rafa kalkar, çiçeklerin başdöndürücü kokusu  insanı hiç yoktan mutlu eder. Haziran, gündelik hayatın yükünü unutturur. 

Haziran’ın hepimiz için anlamı artık daha farklı. 2013 yılında 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece itibariyle, dünya görüşümüz, hayattan ve siyasetçilerden beklentimiz, geri dönülmez biçimde değişti.

Sadece bir gazeteci olarak değil, bir vatandaş olarak “Gezi Parkı direnişi”ne tanık olmak, benim için olağanüstü bir tecrübeydi .

O günleri yaşayamamış olanlara, uzaktan bakıp kafadan senaryo yazanlara, parktan sokağa taşan dayanışma ve birlik ruhunu paylaşamamış olanlara acıyorum.

Evet acıyorum, çünkü tarihe şahit olma imkanını kaçırdılar. Birbirini hiç tanımayan, farklı inanç, milliyet ve sosyal sınıftan gelen insanların kucaklaşmasını  kaçırdılar. Korkunun nasıl yenilebildiğini, gülerek sorunların üstesinden gelmeyi kaçırdılar.

Sonunda, Başbakan Ahmet Davutoğlu, “vatana ihanet” türü suçlamaları bırakıp MİT TIR’ları konusunda gerçeğin ses tonunu yakalar gibi oldu. Dediği şu: “İçinde ne olduğu kimseyi ilgilendirmez; gidilen yer ve hedef ilgilendirir. Bu, devlet mahremiyetidir.” 

Devletler bazen ilan ettikleri resmi politikalarına uygun olmayan işler de yaparlar; yaptıkları bu ters işlerin bilinmesini de istemezler...

Örnek mi istiyorsunuz? Tonla. Fakat ben en meşhurunu hatırlatmakla yetineyim: İrangate’i...

Ronald Reagan’ın başkanlığının ikinci döneminde, ABD, yıllardan beri “ambargo”uyguladığı ve başkalarını da uygulamaya zorladığı İran’la el altından görüşmeler yürütmüş, Humeyni rejiminin elinde tuttuğu bazı rehineleri serbest bırakması karşılığında, Tahran’a, gizlice, bir uçak yükü silah göndermişti. İran’a satılan silahlardan elde edilen parayı da, yine gizlice, Nikaragua’da rejim karşıtı mücadele veren Kontra gerillalarına ulaştırmıştı.

Başbakan’a bağlı örtülü ödenek hesabındaki artışı ilk yazdığımda, takvimler 2012 Ağustosu’nu gösteriyordu. 

Suriye’deki “muhaliflere yardım” iddiasının da yer aldığı haberin 1. sayfadan yayımlandığı gazetenin adı Akşam’dı. 

Düzenli izlediğim örtülü ödenek gelişmeleri, süreç ilerledikçe, diğer gazetelerin ve beraberinde siyasetin de gündemine girdi. 

Bir, üç değil; CHP’sinden MHP’sine, bağımsızına kadar onlarca muhalefet milletvekili, örtülü ödenek harcamalarındaki artış ile Suriye’deki “cihatçı”lara yardım arasındaki olası ilişkiyi sorguladı. 

Yasama denetimin bir parçası olan soru önergeleri Meclis arşivindeki yerini aldı. 

Fakat Komşu’daki iç savaşa, vergilerimizden toplanan paralarla silah yardımı yapmak gibi, hepimizi, tüm halkı ilgilendiren o ürpertici iddiayla ilgili önergelerin tamamı yanıtsız kaldı. 

Örtülü ödeneğin yasal gizliliği, iktidarın umursamazlığına kılıftı.

Paralel yapı Ergenekon sürecinde ilk operasyonu Cumhuriyet Gazetesi'ne yapmıştı. İlhan Selçuk, ilerleyen yaşına ve hastalığına bakılmaksızın sabaha karşı gözaltına alınmıştı. 

Mustafa Balbay ise tutuklandığında Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara temsilcisiydi. 

Paralel Yapı Cumhuriyet Gazetesi'nin üzerinden silindir gibi geçmişti.

Kaderin garip bir cilvesi olsa gerek.

Can Dündar'ın Cumhuriyet'in başına geçmesi de yine paralel yapı üzerinden oldu.

İlhan Selçuk, Mustafa Balbay'a yönelik operasyonları yürüten savcılar, Can Dündar röportajlarıyla aklanıp paklanmış, yolsuzluklarla savaşan melekler olarak sunulmuştu.

Can Dündar'ın Cumhuriyet'in genel yayın yönetmeni koltuğuna oturmasını sağlayan bu röportajlar olmuştu.

Geçen hafta TBMM'de kadın milletvekili sayısının artmasının ne kadar önemli olduğunu yazmıştım.

Hafta içinde hepsi erkek üyelerden oluşan Anayasa Mahkemesi'nin imam nikâhıyla ilgili aldığı kararı ise bir kez daha kadının, kadın gruplarının güçlenmesinin ve karar mercilerindeki kadın oranının artmasının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serdi.

*

Şimdi tüm bu hikâyenin arkasında iki yıl önce Erzurum Pasinler'de imam nikâhıyla evlendirilen genç bir çiftin hikâyesi söz konusu. 

Yaşanan bir anlaşmazlık nedeniyle aileler mahkemelik olunca durum ortaya çıkıyor. Ve gelin ve damat ile nikâhı kıyan imam 2 aydan 6 aya kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalıyor.

İşte bu dava üzerine Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz günlerde karar verdi. Nikâhsız yaşayan çiftlere herhangi bir yaptırım olmadığı halde, resmi nikâhı olmayan imam nikâhlılara ceza öngörülmesinin Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu gerekçe göstererek resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyılmasını suç olmaktan çıkardı.

Türk Hava Kuvvetleri savaş uçaklarının, aynı zamanda Başkomutan olan Cumhurbaşkanı'nın 'Fetih Şöleni' görünümündeki seçim mitinginde gösteri yaptığı gün HDP'nin seçim mitinginde Türk bayrakları görünüyorsa, Türkiye'de başka türlü bir değişim başlamış demektir.

Gezi protestoları sırasında görmüştük ilk defa, Atatürklü Türk bayrağı taşıyanlarla Kürt renklerini bayrak yapanların yan yana hak arayışı için sokakta buluşmasını.

Geçen hafta HDP’nin İzmir ve Aydın mitinglerinde dikkatimizi çekmişti haber merkezinde; bir genç sarı-kırmızı-yeşil fularını boynuna dolamış, elinde hem HDP hem Türk bayrağını dalgalandırıyordu.

Cumartesi günü İstanbul’da, Kazlıçeşme’de gördük. Alanın değişik yerlerinde Türk bayrakları, ayrıca Atatürk baskılı Türk bayrakları vardı.

Geçtiğimiz hafta, iktidara yakın medya mensupları arasında bir kavga başladı. Peki bu kavga ne anlama geliyor? Neyin münakaşasını yapıyorlar? Esasında AK Parti’de ne oluyor?

Edindiğim kulis bilgileri ışığında gördüğümü, anladığımı sizinle paylaşayım.

Yaklaşık sekiz ay önce Star gazetesindeki tasfiyelerin arka planı hakkında şöyle yazmıştım: “Erdoğan’ın isteklerini ‘Tamam yapalım, ama şuna da dikkat edelim’ diyerek tartışmaya açanlar; bu istekleri yerine getirirken denge gözetip ayak sürüyenler tasfiye ediliyor. Yerlerine açıkça çatışmadan yana olan, emirleri gözü kara ve hesapsızca uygulayacak birileri getiriliyor. ‘İktidarı korumak için bazı şeyleri sineye çekebiliriz ama demokrasi süsü verelim’ diyenler bir bir gidiyor. ‘Erdoğan için gerekirse ölür, öldürürüz’ diyenler geliyor.”

Yol arkadaşları dışarı, devşirmeler içeri

Tasfiye hemen hemen tamamlandı. İşte bunun neticesinde ciddi bir ayrışma oluştu.

Onun da aralarında olduğu “1950 Kuşağı” çizerlerinden olan Bedri Koraman 1928’de Bafra’da doğdu. İlk-orta-liseyi bitirdikten sonra İstanbul’a gelip kısa adı “Akademi” olan Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi.

Çalışması da gerektiğinden öğrenciliğinin yanı sıra Babıali’de çeşitli gazete ve dergilerde ressamlık yaptı.

Bedri, okulu bitirerek erişeceği yere geldiğini düşünerek tahsil hayatını noktaladı. 1950’lerin en tanınan karikatüristleri arasında yer alıyordu. Ama o Turgut Çeviker’e verdiği uzun söyleşisinde “hiçbir zaman karikatürcü olmayı düşünmedim” diyecekti, Siyaset Arenası adlı albüm kitabında…

Nasıl karikatüre yöneldiğini de şöyle anlatıyordu:

“Karikatürü küçümsüyordum. Ali Ulvi bu tavrıma kızıyordu. Bana nasihat ediyordu:

-Bir gazetede çizmek para getirmez, ama itibar getirir! Karikatür çiz!”

DİSK Genel sekreteri Arzu Çerkezoğlu, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ve KP Merkez Komite üyesi Kemal Okuyan, Gezi protestolarının 2. yıldönümünde Sputnik’e konuştu.

Gezi protestolarının 2. yıldönümünde bir araya gelen Taksim Dayanışması bileşenleri yaptıkları açıklamada Gezi hareketinin taleplerinden vazgeçmediğini belirterek, “Gezi süreci devam eden bir süreçtir. İkinci yıl buluşmasında bütün dünyaya ‘her yerdeyiz’ diye seslenmek istiyoruz. İstanbul’da ve ülkenin dört bir yanında şehirlerin parklarında ve meydanlarındayız” ifadelerine yer verdi.

Taksim Dayanışması, yarın saat 13.00’da Taksim Gezi Parkı’nda olacaklarını belirterek aynı gün saat 15.00’da da eş zamanlı olarak Abbasağa ve Göztepe Özgürlük Parkı’nda Gezi Buluşması’nda bir araya geleceklerini duyurdu. Basın toplantısına katılan İngiliz coğrafyacı, siyasal iktisatçı ve sosyal kuramcı David Harvey ise “Gezi Parkı başka bir sürecin başlangıcı” ifadesini kullandı.

Demokrasi kaybının önemli emarelerinden birisi de insanların mesleklerini icra etmelerinin bir suç haline gelmesidir.

Mesela, iktidarı rahatsız eden haberlerin yapılması ciddi bir suç haline geliverir.

Hanidir durum bu minvalde Türkiye’de...

                                             * * *

Cuma günü Can Dündar’ın yönetimindeki Cumhuriyet Gazetesi MİT TIR’larına ilişkin haberi yayınlayınca, iktidarı ima eden suçlarda parmağını bile oynatamayan hukuk, büyük bir cevallikle yerinden çıkıp harekete geçiverdi.

Hemen, beklendiği üzere yayın yasağı geldi. Can Dündar ve Cumhuriyet Gazetesi hakkında, devlet sırrını ifşa ve casusluk suçlamalarıyla soruşturma açılmış.

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti