Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Saha çalışmaları AKP oyunu yurt içinde 20 milyonun altına bir türlü indiremedi. Kabaca yüzde 85 sandığa gitme oranı ve Avrupa’dan gelecek oylarla birlikte, bunun anlamı asgari yüzde 44’dür. Yani her halükarda AKP Meclis çoğunluğuna sahip bir iktidar dönemi daha geçirecek. Bunun çözüm süreci açısından değeri açık. Türkiye’deki siyasi sistemi değiştirip daha çoğulcu bir toplumsal zemin üzerinde yeniden tanımlamak istiyorsanız çözüm sürecini ilerletmek zorundasınız ve AKP de zaten bunu istiyor. Yani iktidarı çözüm sürecinin çeşitli nüansları açısından yavaş veya hesapçı davranıyor bulmak mümkün olsa da, sürecin başarısı açısından vazgeçilmez olduğunu teslim etmek durumundayız. Üstelik çözümün ima ettiği çoğulculuk geçen haftalarda açıklanan Sabancı Üniversitesi çalışmasında da görüldüğü üzere, bizzat AKP tabanının da isteği. Yani sırf iktidarını sürdürmek için bile AKP’nin ‘çözümcü’ olmasını beklersiniz ve bu partinin tek başına iktidar olması herhalde Kürtler açısından bir avantaj olarak görülmeli.

Hem Erdoğan hem de Davutoğlu beklenen yenilginin işaretlerini fazlasıyla vererek 7 Haziran’ı karşılamaya hazırlanıyorlar. Erdoğan’ın gözlediği “rehavet”, gazetecilere söylediklerine bakılırsa Davutoğlu için 2009’daki yüzde 38 çıtasına kadar düşmüş.

Sahada koşturan AK Partililerden duyduklarım, zirveden gelen bu işaretleri doğruluyor. Hiçbiri dışarıdan, muhalefet partilerinden gelmiyor, doğrudan içeriden gelen sesler bunlar. “AK Partili kararsızlar” diye yeni bir seçmen kategorisi icat edenler, iktidar hegemonyası altında sosyal yardımlarla yaşayan insanların çekingenliğini anlamalı. Yerin kulağı var. Sosyal yardım almadan aybaşını getirme garantisi olmayanlar, “AK Parti’ye oy vermeme kararı”nı nasıl sağda-solda dile getirebilir ki?

MERAK ediyorum. Başbakan Ahmet Davutoğlu, geceleri yatağa yatıp uyumaya geçmeden önce... Yani kendisiyle baş başa kaldığında...

Mesela şöyle diyor mudur: 'Acaba ben yeterli değil miyim de Cumhurbaşkanı kendini miting meydanlarına atıyor? Bu iş benim işim değil mi? Neden bu işi bana bırakmıyor?'

Mesela şöyle diyor mudur: 'Demirtaş'a vuruyorum, Kılıçdaroğlu'na vuruyorum, Bahçeli'ye vuruyorum. Benim vuruşlarım tenekeden tayyare mi ki Cumhurbaşkanı 'öyle vurulmaz, böyle vurulur' der gibi aynı isimlere vurdukça vuruyor?'

Mesela şöyle diyor mudur: 'Düşman tükendi ama buna rağmen iki ayrı koldan devlet imkânlı, uçaklı, helikopterli, askerli, polisli, valili vuruşlar yapıyoruz... Bu durum karşımızdakileri mağdur durumuna düşürmez mi?'

Mesela şöyle diyor mudur: 'Keşke bağlama çalmayı öğrenseydim, keşke katıldığım bir televizyon programında on sekiz dilde ayrı türküyü havalandırsaydım, keşke sesim güzel olsaydı'.

Kin kusan, “ İhanet ” başlıklarıyla çıktı dünkü yandaş gazeteler; sözbirliği ederek…

Suçüstü yakalanmış bir uluslararası savaş suçuna kılıf uydurmak için çırpındılar adeta…

TIR’lardaki silah görüntülerini görmezden geldi hepsi…

Bazısı “ kurgu ” dedi.

Kimisi, “ Doğru, ama göstermek suç ” diye geveledi.

Ve dün, Başbakan Davutoğlu , hepsinin örtmeye çalıştığı suçu kürsüde itiraf etti.

Anlaşıldı ki ortada bir suç var; ama suçlusu biz değiliz:

Cumhuriyet’in geçen cuma günü çıkan MİT TIR’larıyla ilgili başyazısının altına ben de imzamı atıyorum. Ve bugün bu başyazıyı köşeme aynen alıyorum. Cumhuriyet'i ve Can Dündar'i bir kez daha kutlarken, 'Erdoğan yargısı’nın haklarında açmış olduğu soruşturmayı bir kez daha şiddetle protesto ediyorum.

Neden yayımlıyoruz?

Patlaması halinde bir şehri yok edecek kadar çok silah, bu ülkenin hava limanına gizlice indiriliyorsa,

O silahlar TIR’lara yüklenip bu ülkenin şehirlerinden, topraklarından, sınırlarından geçiriliyorsa,

O silahlar, o ülkenin bütün denetim kurumlarından, idari yetkililerinden, halkından habersizce, komşudaki bir savaşın taraflarından birine destek olmak için gönderiliyorsa,

Gönderilen taraf, bu ülkenin sınırları içinde silahlı eylem yapmış, bu ülkeyi sık sık tehdit etmiş, vahşi bir terör örgütüyse,

“Başkanlık konusunda ne bu kadar ısrar ediyorsunuz” diye soranlara bir kez daha açıkça şunu söylemek istiyorum; Başkanlık, bu milletin, bu ülkenin “YERLEŞİK DÜZEN” ve “OLİGARŞİK BÜROKRASİ’nin” kontrolünden tam olarak ÇIKMA, ÖZGÜRLEŞME yolunda atabileceği “en önemli” ve SONUÇ getirecek SON adım!

Başkanlık yolunu açacak seçime giderken DOZU ARTAN SALDIRI DA yaşanacakların ve verilecek kararın önemini doğruluyor... Bu geçişe karşı bu kadar sert ve hayasızca saldırmaları da YAPANLAR için gerekçesiz değil. Türkiye, BAŞKANLIK Sistemi’ne geçmeye hazırlanırken, “ellerindeki gücü” ve 1946’dan itibaren bağladıkları hortumların son kalanlarını da kaybedeceklerini anlayanlar her dakika daha da sertleşiyorlar. Devlet, Millet ve yolu açan LİDER, şairin dediği gibi “hayasızca bir akın” altında...

Fatih Sultan Mehmet’in fethinden Osmanlı İmparatorluğu’nun son gününe kadar İstanbul için

-resmi ad- buydu.

İstanbul’u kuran Roma İmparatoru Konstantin nedeniyle şehrin adı böyleydi. Tıpkı Büyük İskender’in kurduğu kentin İskenderiyye olması gibi...

Fatih de bu ismi değiştirmedi.

....................

2014 yılı aralık ayının son günleri... Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli’nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması... Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyükelçisi, Fener Rum patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon “yıldızlar”ı, eski ve yeni zenginler, büyük işadamları...

İstanbul’un yüzlerce yıldır yer altında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde bu cümbüşe dahil oluyorlar.

Konstantiniyye Oteli, binlerce yıllık koskoca bir şehir. Değişen, dönüşen...

Bugün Mayıs’ın 30’u; 29 Mayıs’ın “İstanbul’un Fethi” yıldönümünü daha bir “ala ü vala” ile kutlamak üzere bugüne aldılar. Bu nasıl bir anma, kutlama olacak, henüz görmediğim için bilmiyorum, ama fikrim var tabii. Çünkü şimdiye kadar gerçekleşmiş başka anma ve kutlamaları biliyoruz.

Örneğin 16 Türk devletini temsil eden kıyafetlere girmiş adamlar arasından geçerek merdiven inen bir Tayyip Erdoğan imgesi var herkesin zihninde. Bu Tayyip Erdoğan Fatih Sultan Mehmed kılığında ve at üstünde (bir “attan düşme” olayı vardır) Edirnekapı’dan şehre duhul etse çok şaşırır mıyız? Tayyip Erdoğan yalnız bunu değil, ne yapsa insanı şaşırtmayacak artık.

Ama “zevk” ve “estetik” buralarda olacaktır.

Olay kendisi bir tuhaf. Başkentini bir başkasından zorla almış fazla ulus yok dünyada. Böyle olduğu için İtalyanlar “Roma’nın Fethi”ni, İsveçliler “Stokholm’ün Fethi”ni, İngilizler “Londra’nın Fethi”ni kutlamıyorlar. Çin’de “Beijing’ın Fethi” diye bir kavram yok.

Ortalık sakinleşince çıkıp hukukun üstünlüğü, Avrupa Birliği standartlarını yakalamak, eğitimin önemi gibi konularda müthiş açıklamalar yapıyor. Dinleyen 12-13 yıllık AKP iktidarının kilit bir ismi değil de, muhalefetin bir üyesi sanabilir kendisini.

''Ama ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz'' diye bir atasözümüz var. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu atasözünün kantarında tartıldığında sınıfta kalıyor maalesef. Saray’ın devşirme gazetecilerinden ayar almasını, Merkez Bankası Başkanı’na sahip çıkamamasını bir kenara bırakıyorum.

Ama tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen hukuksuzluklara artık ne olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış bir dava uğruna sahip çıkmasını samimiyetsizlik olarak niteliyorum.

Türkiye bir ayağı Asya'da bir ayağı Avrupa'da bulunan bir köprü gibidir... Bu durum o kadar somut bir gerçek ki, Boğaz'a bir köprü yapıldığı zaman iki kıtayı birleştirir. Ve bu gerçek, toplumsal davranışlarımız ve siyasal geleneklerimiz için de geçerlidir...

Kısacası biz hem Avrupalıyız, hem de Ortadoğuluyuz. Ve her köprü gibi, Türkiye'nin de iki ayağı var neticede.

Değişmek zordur

Ama bir karar vermemiz gerekiyor artık. Gerçi Atatürk bir gecede Medeni Kanun'u, bir gecede de Latin alfabesini kabul ettirerek, Türkiye'yi Batılı hayat tarzına taşıdığını zannetti. Ne var ki, toplumun bilgi hücrelerindeki yüzlerce yıllık birikimleri, bir anda değiştirmek yasal düzenlemelerle mümkün değildir.

Rusya'yı düşünün... 1917'den 1991'e uzanan dönemde, Rusların hayatında 'Kilise' yoktu. Yeltsin Rusya Devlet Başkanı olarak yemin ederken bir baktık, arkasında Ortodoks Patriği bütün haşmetiyle durmakta. Ve şimdi de Putin elindeki güç açısından, Çar Petro'nun konumunda değil mi?

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Wanda Nara ile Yasak Aşk Yaşadığı Öne Sürülen Keita Balde Sivasspor'dan Gönderildi
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı