Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ne kadar aydınları karalamaya çalışsan da...

Onlar demokrasiyi savunacaklar.

Hukuku savunacaklar.

Özgürlükleri savunacaklar.

Yılmayacaklar.

Ne kadar gazetecilerin üzerine yürüsen de...

Onları işlerinden etsen de...

Mahkeme kapılarına göndersen de...

Hapse atsan da...

Değişen bir şey olmayacak.

Gazeteci milleti yine demokrasinin yanında duracak.

Hukukun yanında duracak.

Özgürlüklerin yanında duracak.

Gazeteciliğin bağımsızlık ve özgürlüğünü savunmaya devam edecek gazeteci milleti...

Aydınlar gibi, sanatçılar gibi, yazarlar gibi gazeteciler de yılmayacak.

“Haddinizi bilin, haddinizi!” diyenleri biz çok gördük.

Türkiye, sonuçları itibarıyla çok boyutlu bir seçime gidiyor.

Hangi partinin sandıktan birinci sırada çıkacağından başka her şeyi tartışıyoruz.Meydanlarının ateşi iyice yükselirken üzerinde durulan iki temel konu var.

Katılım oranı ve kararsızların son kararı.

Katılım oranı tartışmaları daha çok iktidar partisi odağında yaşanıyor. Oy verenlerin sayısı artıkça, Ak Parti oylarının artacağı değerlendirmeleri yapılıyor.

Bir kere, 7 Haziran’da seçimlere katılım oranının Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi yüzde 73’lerde kalmayacağı, ancak 30 Mart yerel seçimlerindeki gibi yüzde 90’lara vurmayacağı ortak tahmin.

Katılım ibresi yüzde 85-88 aralığını gösteriyor.

SELAHATTİN Demirtaş'ı CNN Türk'te Tarafsız Bölge'de konuk ettik.

Sorulması gereken her soruyu sorduk:

- Abisinin durumunu sorduk.

- Domuz etini sorduk.

- 'Taksim Kâbe' meselesini sorduk. 

- Zerdüşt meselesini sorduk.

- 'PKK tehdit mi ediyor' sorusunu sorduk.

- 'Öcalan emrederse ne yaparsınız' sorusunu sorduk. 

- Barajın altını da, üstünü de sorduk. 

- Diyanet konusunu sorduk.

- Eşcinsel sorusunu sorduk. 

- Kandil'i sorduk.

- İmralı'yı sorduk.

- 'Bu millet size nasıl güvenecek' sorusunu bile sorduk.

Ne 'Bal gibi adamsın, çok tatlısın, şekersin' diye yavşadık... 

Ne de 'Aman da ne kadar çok yoruluyorsunuz, biraz da dinlenmeye zaman ayırsanız' diye goygoy yaptık.

MİT TIR’larındaki silahlar nereye gidiyordu? Önce TIR’larla Türkmenlere insani yardım gönderildiği iddia edildi. Suriye Türkmen Meclisi başkan yardımcısı bunu yalanladı. Daha sonra Ahmet Şık’ın eriştiği bir dava dosyasında, aralarında konuşan Bayır Bucak Tugay Komutanı ile bazı Türkmen dernek yetkililerinin, TIR’ların kendilerine gelmediğini söylediği ortaya çıktı. Dosyadaki Türkmenler, TIR’ların Ansar el İslam örgütüne gittiğini söylüyordu. 

Dün, Cumhuriyet’te yayımlanan haberde Adana’da durdurulan TIR’ların içinde bolca askeri malzeme olduğu görüntüleriyle ortaya kondu. 

Habere göre, bazı sandıkların üzerinde Tripoli yani Trablus yazıyor ve cephaneler Rus malı.

Uzun zamandır konuşulan bir şeydi Türkiye’nin Suriye’deki çeşitli gruplara yardım yaptığı. 2011’de Suriye’de savaş çıkmasından yaklaşık iki yıl sonra, 2013’te, bu konuda belgeler ortaya koyan haberler Türkiye’de de yapılıyordu. Daha öncesinde de, söylentiler ayyuka çıkmıştı. Ancak, konuyla özel olarak ilgilenen ve Türkiye’nin rolünü sorgulayan bir avuç gazeteci dışında, medyada, Türkiye’nin “Suriyeli direnişçilere” verdiği desteği canla başla savunanların sesinden başka hemen hiçbir yorum duyulamıyordu. TBMM’de konuyla ilgili soru önergeleri veren milletvekilleri de oldu; ama hiçbir bilgi alınamadı.

Türkiye’deki gazeteciler konuya yönelik doğru düzgün çalıştırılmadığı için, kamuoyu bilgileri daha çok dış basında artan yoğunlukta çıkan haberlerden öğrenebildi. Ve bugünlere geliverdik.

Hanlar Hanı Fatih Sultan Mehmet Han “Gazanız mübarek olsun” diyerek ilk hücumu başlattı…

Surların yerini bulamayan sipahiler, Beyoğlu kalabalığına karışıp Mecidiyeköy’e giderken, süvariler metrobüs hattını aşamadılar…

Korna seslerinden atı ürküp kaçan İshak Paşa, bindiği taksi ile dört saatte Ortaköy’den Karaköy’e gelince Hanlar Hanı Fatih Sultan Mehmet Han kükredi:

İstanbul’u almayacak mıyız paşa…”

İshak Paşa “Vakit var” dedi:

“Bunlar seçim nedeniyle fethi 29 Mayıs’tan bir gün sonra 30 Mayıs’a aldılar…”

Bir önceki yazımda koalisyon hükümetlerine kategorik olarak iyi ya da kötü denilemeyeceğini;  her durumu o günün siyasi ihtiyaçları ve koalisyon adayı olan partilerin o günün temel meselelerinde aldıkları pozisyon göz önünde tutarak değerlendirmek gerektiğini yazmış ve bu yazdıklarım ışığında AK Parti-MHP ile AK Parti- HDP koalisyonlarını değerlendirmiştim.

Geriye iki koalisyon ihtimali kaldı: AK Parti- CHP koalisyonu ya da dışarıdan HDP destekli CHP-MHP koalisyonu...

İkinci ihtimal üzerine bir şey söylemeyeceğim. Böyle bir senaryonun neler getirebileceğini görmek için kâhin olmaya ihtiyaç yok.

AK Parti-CHP koalisyonuna gelirsek...

Önceki akşam bir dostlar sofrasında Sadun Aksüt'le birlikte genç seslerin icralarını dinliyorduk. Derken Musa Eroğlu'ndan dinlemeye alışık olduğumuz 'Mihriban' türküsüne geldi sıra... Abdurrahim Karakoç'un büyüleyici dizelerine kapılmış, sanki sonsuzluğa yelken açmış gibiydik... 

'Yâr deyince, kalem elden düşüyor/ Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor/ Lâmbamda titreyen alev üşüyor/ Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.'

Sadun Aksüt 'Alevin üşümesini bir düşünün' dedi bana... Ben de 'İnsan şairse karlar bile köz olur' diye cevap verdim. Tam o sırada söylediğim kanıtlanıyordu türkünün sözlerinde... 

'Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne/ Kar koysan köz olur aşkın külüne/ Şaştım kara bahtın tahammülüne/ Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban'

Mehmet Dülger, Demokrat Partili Bahadır Dülger’in oğlu. Bir dönem AK Parti’den milletvekili olmuştu. Zaman Gazetesi’ne verdiği beyanatta, 27 Mayıs’ı, AK Parti’nin, siyasi hesaplarından dolayı sahiplenmesinden rahatsız olduğunu söylüyor. Binbir şaibeyle kirlenen insanların, tutup da Adnan Menderes’e sığınmaları çok yanlış.

Mehmet Dülger, bir olayı hatırlatıyor:“Aydın Menderes’e Demokrat Parti’nin başına geçmeden önce ‘Senin babanın ne kadar toprağı vardı’ denildiğinde, ‘40 bin dönüm’ cevabını veriyor. ‘Yassıada’ya gittiğinde ne kadardı’ diye sorulduğunda ise, ‘3 bin’ diyor. Yani Adnan Bey, kendi malını satmış; siyasetin gerektirdiği harcamalarda kullanmış. Neresi Tayyip Erdoğan’a benziyor?”

Cenevre 2 toplantısından bir hafta önce, Suriye'de uluslararası çözümden kimsenin pek umudu yok. İran ve Rusya, kanlı Esad rejiminin kaya gibi arkasında. ABD, sözde muhalefeti destekliyor, özde o dönem ABD'nin Suriye politikasının mimarlarından olan Frederic Hof'un sonradan diyeceği gibi rejimle muhalifler arasında “yesinler birbirlerini” politikası izliyor.

Türkiye'de iç siyasetin gündemi ise yine yoğun bu dönemde. 'Cemaat', AK Parti'nin İran ajanları tarafından ele geçirildiği, MİT Başkanı Hakan Fidan'ın İran için çalıştığı propagandasını yapıyor.

Ve 2 MİT tırı, devlet hiyerarşisini yerle bir edilecek şekilde durduruluyor. Cenevre 2 toplantısında, Esad heyeti, Türk gazetelerin manşetlerini Türkiye heyetine karşı kullanıyor. Muhalefeti sürece dahil etmek için bastıran Türkiye'yi el-Kaide'ye destek vermekle suçluyor. Kendilerinin oluşturdukları canavarın günahını Türkiye'ye atmaya çalışıyor.

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!