Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, meydanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ilk kez Kürtçe Kuran yayınladığını söyledi. Kuran-ı Kerim, daha önce Kürtçeye tercüme edilmedi mi?

SEHER AKÇINAR BAYAR: Kuran-ı Kerim'i ilk kez Kürtçeye merhum Abdullah Varlı Hocamız tercüme etti. 1992 yılında... Hocamız, Kürtçe tercümeyi Diyanet İşleri Başkanlığı'na yayınlanması talebiyle verdi. Ancak Diyanet, Kürtçe olduğu gerekçesiyle Kuran'ı yayınlamadı. Bunun üzerine Abdullah Varlı Hocamız, kitabı kendi imkânlarıyla yayınladı.

*

Yayınlanan bu Kürtçe Kuran, halka ulaşabildi mi? Dağıtımı yapılabildi mi?

SEHER AKÇINAR BAYAR: 1994 yılında Nûbihar Yayınları, dağıtım işini üstlendi. Zaten sadece bu tercüme de yok. Farklı dönemlerde Kürtçe Kuran-ı Kerim bu şekilde basılmış, dağıtılmıştır. 

*

Bugün Diyanet'in yayınladığı Kürtçe Kuran için ne diyorsunuz?

SEHER AKÇINAR BAYAR: Halkımız, melelerimiz, seydalarımız... Kürtçe Kuran-ı Kerim'i kendi imkânlarıyla yayınladıktan tam 21 yıl sonra Diyanet İşleri Başkanlığı, seçime yakın bir süreçte Kürtçe Kuran'ı basıyor. Dağıtımını yapmadan bir tanesini Cumhurbaşkanı'nın eline veriyor, meydanlarda siyasi propaganda olarak kullanılsın diyor.

Şu andaki seçim anketlerinin büyük çoğunluğu AKP'nin başarısızlık ihtimalinin güçlü olduğuna işaret ediyor. Tayyip Erdoğan'daki paniğin ve 'AKP camiası'ndaki 'çatlağın' kendini dışa vurmasının sebebi de bu zaten.

“İktidar camiası” ndaki “çatlaklar” artık saklanamaz halde. AKP ve çevresinde hatırı sayılır bir “gayrımemnunlar” kitlesi oluştuğu biliniyordu. Bunların belirtileri de zaman zaman farkediliyordu. Ortaya çıkışları için “seçim sonuçları” bekleniyordu.

Sanılandan biraz daha erken davrandılar. 7 Haziran seçim sonuçları görülmeden, kendilerini dışa vuracakları umulmuyordu. Zira, hepsi “Tayyip Erdoğan korkusu” ndan sinmiş vaziyetteydiler. Başlarını kaldırmaları, ancak, “Reis” karşısında başlarını kaldırmalarının kendilerince “meşrulaşacağı” bir durumda olabilirdi ki, bu da seçimlerin bir “AKP başarısızlığı” ile sonuçlanması olabilirdi.

Şimdilerde kimi köşe yazarları üzerinden kendisini dışarı vuran “çatlaklar” , seçim sonuçlarının muhtemel bir başarısızlığı ortaya çıkaracağına ilişkin hesaplarla ilgili. Bir tür, önceden “mevzi alma” ve yukarıda ifade ettiğimiz, Tayyip Erdoğan’a yönelik “meşru itiraz” hazırlığı olarak da görülebilir.

60yıl önce yapılan Türkiye'nin ilk darbesinin yıldönümü bugün.

27 Mayıs'ın en önemli özelliği, siyaset üzerindeki askeri denetimin mutlaklaşması, bu çerçevede kurumsal ve anayasal düzeyde ve düzende askeri vesayet düzeni başlatmış olmasıydı.

27 Mayıs 1960 İhtilaliyle asker-sivil ilişkilerinde iki önemli gelişme olacaktı.

İlk önemli gelişme, askerî otoritenin Millî Savunma Bakanlığı'ndan koparılarak Başbakan'a bağlanması, ona karşı sorumlu tutulmasıydı. (O noktaya hala dönebilmiş değiliz). Bu sorumluluk mekanizması ise tümüyle kağıt üzerinde kalmıştır.

İkinci önemli gelişme, Millî Güvenlik Kurulu”nun (MGK) oluşturulması ve bir anayasal organ hâline gelmesiydi. (Hala öyle).

Eğer, ortaçağ koşullarındaki bir madende yanan 301 işçinin çoğu, eski çiftçi ailelerinden geliyorsa... 

Alp Gürkan ve şirketi bir sonuç; Somalı, Akhisarlı, Kırkağaçlı yoksul köylüleri 40 TL gündelik için cehennemin yedi kat dibine gönderen asıl sebep, yaşadığı coğrafyada tarımın bitirilmesiyse... 

Eğer tütün ekimi sınırlandırılıp TEKEL kapatılmasaydı, Soma köylüsü insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda kalmayacaktıysa... 

Kemal Derviş’in CHP’nin olası iktidarında “ekonomiye yön verecek bir görevi” kabul etme sözünü yinelediği bugünlerde, hafıza tazelemek zorunludur...

***

14 yıl önce, Kemal Derviş’i havaalanında karşılayan muhabir ordusu içindeydim. 

IMF’nin 10 milyar dolarlık krediyi serbest bırakma karşılığında, “15 günde 15 yasa” sloganında somutlaşan “acı reçete” dönemini, kâh Başbakanlık koridorlarında kâh Meclis salonlarında, değil gün gün, saat saat izledik. 

İhale ve Borçlanma Kanunu ısrarı, makul olsa da... 

Saklanan amacı, TEKEL’i çitfçi aleyhine, küresel şirketler lehine devreden çıkarmak olan Tütün Yasası ısrarı, gerilim filmlerini aratmayan bir baskıya dönüşmüştü.

Son dönemde yazı yazmak için çok zorlanır hâle geldim. Yakın çevreme bu konuda dert yanınca deli muamelesi görüyorum. Böylesi bir gündemde konu sıkıntısı mı çekilirmiş…

Kalemi elime alıp Cumhurbaşkanı’nın her gün Anayasa’nın tarafsızlık ilkesini nasıl çiğnediğini yazayım diyorum. Daha yazı çıkmadan içeriğini demode kılacak şekilde yine yapacak aynısını diye vazgeçiyorum.

Elinde kutsal kitap sallayarak siyasi rakiplerini Allahsız, imansız ilan etmenin bizleri sürükleyeceği felaketten bahsedeyim diyorum. Sözüm yetmez, mahkemelik oluruz diye duruyorum.

Diyanet İşleri sıradan bir kurumdur. Onun tüm toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmesini istemek kâfirlik değildir diye bir şeyler karalayasım geliyor. E, burada kullanılan iğrenç ve basit taktiğin sebeplerini zaten hepiniz biliyorsunuz diye yazamıyorum.

Mehmet Şimşek gibi makul bir adamın memlekette yılda bin işçi katledildiği hâlde 3,3 milyar dolarlık araç bütçesine “çerez” demesinin matematiğini yapayım, kaç yaşam odası eder bu para diye hesaplayayım diyorum. Onu da midem kaldırmıyor.

Sandığa gitmeye çok az bir vakit kaldı ama sinirler de iyiceee gerildi. Artık askerin şafak sayması gibi gün sayar olduk hep beraber. Neden? Çünkü atmosfer çok kötü. Tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük ve saygısızlık diz boyu! Kimden olursa olsun. Hangi tarafta olursa olsun kimsenin farklı bir düşünceyi duymaya, dinlemeye sabrı kalmamış artık! Ben de bu tahammülsüzlük ve saygısızlıklardan bolca nasibini alanlardanım. Hem de sık sık! Neden çünkü beni seven, takip eden, izleyen kesimle zaman zaman ters düşen fikirler, tezler ortaya sürüyorum. 

Önceki akşam da yine böyle bir şey oldu. aHaber'de % 100 Siyaset'te medeni bir tartışma yaşadık. Hararetli ama tatlı bir tartışma... Üniversiteden de hocam olan Profesör Burhan Kuzu ile seçim gündemi üzerine tartışırken hocam; 'HDP barajı kesinlikle geçmemeli!' şeklinde bir ifade kullandı. Ben de buna iki şeyden dolayı itirazımı dile getirdim. Birincisi şu: Bir partinin hele hele iktidar partisinin kullanacağı argüman 'HDP barajı geçememeli' olmamalı! İkincisi ise, köşemi takip edenler iyi bilir.

Hakkari/Yüksek-ova’da açılan “havalimanı” hayırlı olsun.

İnşaatı 2010 yılında başlamıştı.

PKK engellemeleri nedeniyle 2 yıl gecikerek tamamlanabildi.

“Şantiyeye, taşıtlara ve çalışanlara 172 bombalı, 129 molotoflu saldırı... İnşaata malzeme taşıyan araçların mayınlarla havaya uçurulması... Havanlı ve roketli 99 saldırı... 96 kundaklama... 25 işçinin rehin alınması... 11 işçinin kaçırılması...”

Bu saldırılarda “7 asker ve 1 şehit polis...

6 sivil can kaybı...

36 yaralı polis...

İnşaatı yapan firma sahiplerine, yöneticilere tehditler...”

Bölgeye havalimanıyla hizmet götürülmesine bu karşıtlığın izahını yapabilmek mümkün değil.

Hem “bölgenin bilinçli olarak geri bırakıldığını, yatırım yapılmadığını, hizmet getirilmediğini” iddia ederek yöre  insanında taban oluşturmaya çalışacaksın, hem “yatırıma, getirilen hizmete karşı yakarak, yıkarak bombalayarak çalışanları kaçırarak vandallık yapacaksın...”

Bu çelişkinin izahı olamaz.

Korkmayın, sırf Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı argüman üretmek için The New York Times’ı kutsayacak değilim. The New York Times’ın ABD politikalarına ilişkin rıza üretiminde nasıl roller oynadığını bilirim (özellikle Erdoğan hükümetinin de tezkere çıkarma derdine düştüğü Irak savaşına giderken.) Şu aralar bu konuda fellik fellik kaynak arayan havuz medya yazarları sırf Noam Chomsky’i okusa yeter (Milkport röportajını değil elbette!). The New York Times yine de Erdoğan’ın bahsettiği gibi bir gazete değildir. Bir kere iyi veya kötü niyetli her ne yapacaksa, “zekâ ile kalite ile” yapar. “İki tabancam, yüzlerce mermim var” diyen silahşorları değil, mebzul miktarda akıl yürütebilen kalemşorları çalıştırır. Hatta Erdoğan’ın söylediği “Sen ABD yönetimine böyle bir şey yapabilir misin. Anında gereğini yaparlar. Böyle bir şey yok” sözlerini tamamen bir bilgisizliğin eseri diye düşünüyorum. O yüzden biraz bilgi tazelemek için biraz da eğlencesine The New York Times ile bizim havuz medyasını birkaç örnekle, basitçe karşılaştırmak istiyorum bu haftaki Köşe Vuruşu’nda...

Kimileri başlığı yadırgayacak, haksız bulacak biliyorum; çünkü ulusalcısından sosyalistine Türk solu, geçmişten bugüne Kürt halkına ve Kürt siyasî hareketlerine akıl ve ayar verme hak ve yetkisini gördü kendinde.

Vatan bölünecek fobisi ve herkesi Türkleştirme zihniyetiyle MHP ve benzeri sağ milliyetçilere taş çıkartan (sol) ulusalcılardan söz etmiyorum; onların bakışı belli, kendi içinde tutarlı da. Sözüm: Enternasyonalizmi ve halkların kardeşliği sloganını benimsemiş, milliyetçi tortulardan ve asimilasyonist heveslerden arınmış olduğu varsayılan sosyalist/komünist sola, devrimcilere, sosyal demokratlara… Çünkü, Kürt hareketinin ve HDP’nin çok konuşulup çok tartışıldığı şu günlerde bilinç altımıza işlemiş egemen ulus güdüsü, sosyalist solun tabii ki tümünde değil ama geniş kesimlerinde, devrimci söylemlerle kamufle edilmiş olarak depreşiyor.

Özellikle Kürt hareketinin ülke çapında oyuna dahil olduğu veya olması ihtimalinin belirdiği dönemlerde, ailenin büyüğü ya da sıfırcı öğretmen edasıyla Kürtlere ayar vermeye, uyarmaya, akıl öğretmeye, yetmedi onları sınamaya, sınava tâbi tutup sıkıştırmaya çalışıyoruz.

Nevşehir’in Ürgüp Boyalı Köyü’nde 5 yaşındaki E.K. adlı kız çocuğuna üvey dayısının tecavüz ettiğini hatırlıyor musunuz? Peki Amasya’nın 50 haneli Abacı köyünde yaşayan bir ailenin 2 yaşındaki kızı Elif’in tecavüz edilip öldürüldüğünü? 

Muğla merkeze bağlı Esençay köyünde yaşayan kız çocuğuna öz dayısı 62 yaşındaki Kamil Ç. ve bir başka akrabası olan 52 yaşındaki Sebahattin O.’nun tecavüz ettiğini unuttunuz mu? Ya Erzurum’un Çat ilçesine bağlı Işkınlı Köyü’nde yaşayan 10 yaşındaki E.G.’ye tecavüz edildiğini? 

Bunların hepsi sayfa sayfa yazıldı. Ama bu rezillik bitmiyor. “Utanç köyleri” bunlar. Aralarına bir yenisi daha eklendi. 

Neresi mi?

Elazığ’ın Karakoçan ilçesine bağlı Bulgurcuk köyü. Bana göre orası Elazığ’ın Karakoçan ilçesine bağlı “Utanç Köyü” Bu köyde yaşayan 20 alçak erkek 8 yaşındaki bir kız çocuğuna tam 7 yıl boyunca tecavüz etmiş. (Taraf Gazetesi 26 Mayıs 2015)

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı