Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Diyanet İşleri Baş-kanı’nın çerezi, pardon Mercedes’i, yine gündemde.

Malum, Görmez, tepkiler üzerine 1 milyon liralık makam aracını iade edecekti. İbret-i alem olsun diye...

Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan olaya el koydu ve Diyanet’e Saray bütçesinden bir Mercedes vereceğini söyledi.

Hem de zırhlı...

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e göre de konunun abartılacak bir yanı yoktu. Zira Mercedes, 473 Milyar TL büyüklüğündeki kamu merkezi yönetim bütçesinin içinde Şimşek’e göre ‘çerez’ sayılırdı.

Elbette böylesine bir bütçe elinizin altındayken, fazladan bir makam aracının lafı bile olmaz!

Ancak asıl sorgulanması gereken, bütçenin kendisi. Ve neden devlet yetkililerinin başta makam araçları, lüks yaşama bu kadar düşkün olduğu…

Bisikletli bakanlar

Şimşek gayet iyi bilir: Zengin ülkelerde bile lüks makam araçları tartışma konusu olur.

Şeffaflığın, demokrasinin uygulandığı yönetimlerde seçilmişlerin en küçük bir usulsüz / lüks harcaması ortaya çıktı mı, yer yerinden oynar.

Yasin Aktay'ı eskiden beri takip ederim.

İslami kesim içinden çıkan parlak ve gelecek vaat eden bir akademisyendi.

Genç yaşta sosyoloji profesörü oldu.

İletişim'in yayınladığı bazı ansiklopedilere önemli maddeler yazdı.

'Türk Dininin Sosyolojik İmkânı' adlı bir kitap yazdı.

Birikim dergisinde 'demir leblebi' yazıları yayınlanırdı.

Mesela 'Pierre Bordieu ve bir Maxwell cini olarak okul' başlıklı makalesi vardı ki... Hakikaten müthişti.

Udi idi... Çok güzel şarkı söylerdi. Rindmeşrep bir arkadaşımızdı.

*

Gel zaman, git zaman... Yasin Aktay gündelik politikanın içine daldı.

AK Partili oldu.

'Genel başkan yardımcısı' oldu.

'Siirt adayı' oldu.

*

İşte bu Yasin Aktay, en son şöyle bir vakaya imza attı:

Siirt'te bir tören... Mikrofon Yasin Aktay'da....

Yasin Aktay bir türkü söylüyor.

Seçimlere 13 gün kaldı ama bazı ciddi sıkıntılar ve belirsizlikler var.

Bunlar;

1-Seçim startı verildiğinde kararsızların oy oranı yüzde 15'ti. Seçimde son düzlüğe girildiğinde bu oran yüzde 5'ler seviyesine gerilerdi. Ama bu kez yüzde 14'ler düzeyini koruyor. Asıl önemli olan kararsızların önemli bir kısmı AK Parti seçmeni. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sürprizlerle dolu bir seçim olacak” diye buna işaret etti.

2-HDP'nin barajı aşıp aşmayacağı konusu önemini koruyor. Son araştırmalar ve sahadaki gözlemler HDP'nin barajı aştığı yönünde.

3-AK Parti'nin alacağı oy oranı ve çıkaracağı milletvekili sayısı.

HDP'nin barajı aşması halinde oy oranından ziyade milletvekili sayısı önem kazanıyor.

Başbakan karınca gibi çalışıyor. Kılıçdaroğlu'nun iki, Bahçeli'nin üç katı miting yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlara indi. Peki AK Parti seçmenindeki bu kararsızlık nereden kaynaklanıyor? İkili görüntü bir kafa karışıklığına mı yol açtı?

Demokrasilerde, seçimler hükümeti kuracak partinin belirlenmesi için yapılır, çoğunluğu alan parti iktidar olur. Oysa 7 Haziran seçimi böyle bir seçim değil; zira her şeyden önce, iktidar partisi ve lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedefi yeni parlamentonun değil, ‘Başkanlık Sistemi’nin oylanması. Bu kadarı zaten yeterince garip, zira sistem değişikliği Cumhurbaşkanı’nın önderliğinde yürüyen bir parlamento seçimi ile olmaz, daha doğrusu olur da, ona demokratik parlamento seçimi denmez. 

Ne yazık ki, iş bu kadarla da bitmiyor; Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi, aslında, bu seçimde bizden bir ‘devrimin’ onaylanmasını bekliyor. Bir süre önce, bazı iktidar partisi siyasetçi ve destekçileri ‘içinde bulunduğumuz durum’un adını ‘2002 Devrimi’ olarak açıklığa kavuşturdu. Dolayısı ile bu seçim 2002 Devrimi’nin onaylanması seçimi olarak düşünülüyor, mesele iktidar partisini desteklemek veya desteklememek değil, başta Cumhurbaşkanı, halkı tarihsel bir ‘Milli Kurtuluş’hamlesinin son halkası olarak görülen Yeni Türkiye devrimini onaylamaya çağırıyor.

Çok özür dileriz evladım, ama öyle değil.

Adalet “size göre” değil!

Bu “Kanun düzeni” her gün yeniden yeniden kendini anlatıyor; anlayabilirsek işte.

*** 

5 yaşında küçük bir kız.

Sene 2011. Amcası “cinsel taciz”de bulunmuş. Çocuk anne babasına söylemiş. Amca tutuklanmış. İtiraf etmiş.

Mahkeme 15 yıl vermiş.

Haliyle Yargıtay’a gitmiş.

Yargıtay Amca demiş ki, “Aman Allah’ım bu nasıl iştir!”

Fakat çocuğun yaşı için dememiş; 5 yaşına değil, başına gelene değil, 5 yaşında öz amcası tarafından açık tacize uğramış bir çocuğa alınan rapor için demiş, “Bu nasıl iştir, olmaz böyle şey” diye.

Geçtiğimiz günlerde Brüksel’de Kürt siyasetinin önemli iki ismi Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar’la görüştüm.

“Nasıl bir Türkiye istiyoruz? HDP Türkiyelileşiyor derken ne kast ediyorlar? PKK bundan sonra ne yapacak, ne yapmalı? Yaralar nasıl iyileştirilecek? Barış tüm topluma nasıl yayılacak?” 

Tüm bu sorular etrafında uzun uzun sohbet ettik.

Çeşitli nedenlerle mesafeli durduğumuz kimselerle oturup konuştuğumuzda bir şey fark ediyoruz: Geçmişte bir tarafın değil hepimizin çok hatası olmuş. Hepimiz, kendi ideolojik kazanımlarımızı ülke kazanımı saydık. Hepimiz diğerinin derdine sağır kaldık.

Diğerinin acısını, sıkıntısını görmezden geldik. İktidarların bizi çatıştırarak ayakta kalma oyununa hepimiz yenik düştük. Bu sohbette bir şey fark ettim: Geldiğimiz noktada Türkiye için benzer şeyler istiyoruz.

Game of Thrones, tüm dünyada izlenen ve büyük bir hayran kitlesi olan, George R.R. Martin’in aynı adlı fantastik roman serisinden uyarlanan bir HBO dizisi! Şu an beşinci sezonunda ve yayınlandığı gün ve sonrasında o haftanın göze çarpan sahnesi/ sahneleri üzerinde sosyal medyada uzun sohbetler ve tartışmalar oluşturacak kadar sevenlerinin hayatlarını domine etmiş durumda. Ancak dizinin başından beri huy edindiği, sürekli alt metin olarak işlenen ama arada dizinin önemli karakterlerinin rol aldığı sahnelere yerleştirilen tecavüz sahnelerinden biri, geçen hafta yayınlanan 6. bölümde tekrarlandı ve tepkiler bu sefer diğerlerinden daha şiddetli oldu.

Ana karakterlerden biri Sansa Stark, evlendiği gece eşi Ramsay Bolton’un tecavüzüne uğradı. Ayrıca Ramsay bunu izlemesi için Sansa’nın çocukluk arkadaşı Theon’u zorladı. Sahne, kadının çığlıkları eşliğinde verilen Theon’un gözyaşlarıyla akıllara kazındı. Sosyal medya tepki mesajlarıyla dolmaya başladı. Senatör Claire McCaskill twitter hesabında, tecavüz sahnesinin rahatsız edici ve kabul edilemez olduğunu belirtip artık diziyi izlemeyeceğine yazdı. Benzer beyanları birçok kullanıcının yanı sıra feminist örgütler ve popüler isimler de tekrar etti.

Safsatadan ve zırvadan öteye gitmeyen iddiaları ve söylemleri ciddiye alanlarımız da var... Genel olarak 'Cahil' şeklinde nitelememiz gereken bazılarının söylemlerine kendilerini kaptıranların sayıları da az değil... 

Geçen yaz bir sahil kentinde akşam yemeğine davetliydik. Masada o kentin Cumhuriyet Savcısı ve yoğunlukla yargı imamlarının eylemlerine yazıları, kitapları ile destek veren bir gazete yazarı vardı... Sofraya oturur ve konuklar kendilerini yanlarında oturanlara tanıtırken, Savcı kendisini o gazeteciye 'Ben bu kentin Cumhuriyet Savcısı'ıyım' diyerek ismiyle tanıttı. Hemen her gün hukuk içerikli yazılar yazarak yargıdaki Pensilvanya ağırlığını savunan yazar da 'Ceza mahkemesinde mi savcısınız' diye sordu kendini tanıtan Savcı'ya... Savcı da gülümseyerek 'Herhalde hukuk mahkemelerinde savcı bulunmadığını tahmin edersiniz' diye cevap verdi... 

Zırvalar tükenmez ki 

Bu tür uzman gazetecilerin böyle vakaları o kadar çok ki... Bunlara örnek olacak o türdeki gazeteci yıllar önce o dönemde Başbakan olan Süleyman Demirel'e rakip bir adayı tutarken 'Demirel Fırat ve Dicle'nin sularının sınır dışına akmalarına seyirci kalarak vatana ihanet ediyor' benzeri bir şeyler yazmıştı.

Bu köşede AK Parti hükümetlerinin Ortadoğu politikalarını eleştiren yazılarım da çıkıyor. Eleştirilerin tamamı haklı nedenlere dayanıyor.

Yalan veya yanlış bilgiler kullanıp temelsiz eleştiriler yapmaktan Allah’a sığınırım. Benim yegane gayem ülkemin dünya ile ama özellikle İslam dünyasıyla ilişkilerinin iyi olması, uzun vadede bölgesel bir entegrasyon imkanına zemin hazırlanmasıdır. Her Müslüman’ın asli gayesi İttihad-ı İslam’dır. Kim hata yaparsa yapsın, bize düşen görev hatasını yıkıcı olmadan eleştirmek ve bizce doğru olanı işaret etmektir.

Arşivler ortada duruyor. İsteyen 2011’den ve daha öncesinden dış politikayla ilgili neler yazmışsak çıkarır, önümüze koyar. Bugüne kadar da ne eleştirilerimde yanıldım ne hükümetin tek bir politikası haklı çıktı. Benim tezim şuydu: Biz Sünni ekole mensup İslamcılar olarak toplumsal değişime vurgu yaparız. Şiddet ve terör yöntemlerini kullanmak, rejimleri silah gücüyle değiştirip velev ki bizim gibi düşünse de tek bir grubu iktidara getirmek, hele bölgenin tamamı üzerine geçmişte olduğu gibi askeri tahakküm veya politik hegemonya kurmaya kalkışmak büyük bir hatadır, İslami de değildir.

Metal işçisi deyince akla gelen erkek işçilerin “Bu sendika buradan gidecek” seslerinin yanında, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kadın işçinin sesi de var.

Özellikle son yıllarda daha da arttı kadın işçilerin sektördeki oranı. Patronlarca “İtaatkar, sebatkar ve uyumlu” görülmelerinin yanı sıra, ince elleri ve hızları kablo, kılıf, aksesuar üretimi gibi küçük metal ve plastik aksan üreten otomotiv yan sanayinde tercih edilmelerinin başlıca sebeplerinden.

Sendikal bürokrasinin göstermelik “kadın işçi kurultayları” yaparak övünmesine vesile olan da yine kadın işçilerin varlığı.

Türk Metal’i kadınlar cephesinden, her sene 8 Mart’ta Büyük Anadolu Oteli’nde düzenlediği kadın işçi kurultaylarından biliriz. Hiçbir sözleşme döneminde varlıkları akla gelmeyen, zorlukları, sıkıntıları, talepleri dikkate alınmayan kadın işçiler, 8 Mart’tan 8 Mart’a bu otelde toplanır, ön sıralarda oturan dizi dizi erkek sendikacının, devletlinin, hükümet sözcülerinin, uzmanın uzun uzun “Yemeyen yediren analarımız” konuşmalarını dinleyerek akşama yapılacak müzikli eğlenceyi iple çekerlerdi.

Popüler İçerikler

Kanseri Yenen Eski Arka Sokaklar Oyuncusu Dizi Setlerine Yeniden Dönme Kararı Aldı
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
Rasim Ozan Kütahyalı’dan Atatürk Sözleri: “Şeytan Taşlamakla Anıtkabir'de Yapılanlar Benzer Eylemler”