Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Yazdığım gazetelerin manşetlerine karışma hakkını kendimde görmem, ama bağımsız biri olarak, tepki gösterme hakkımın olduğunu düşünüyorum. Bu meyanda, gazetemizin çarşamba günü “HDP dışardan desteğe sıcak” manşetini en az HDP’liler kadar yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. “En az HDP’liler kadar” diyorum, çünkü manşete konu olan Demirtaş’ın Adıyaman mitingi ertesinde, Cumhuriyet gazetesi ile yaptığı röportaj-sohbette ben de vardım. Yazdığım kısa izlenim yazısında da belirttim, Demirtaş ile yaptığımız yemekli görüşme sohbet havasında geçti; zaman zaman ikili sohbetlere daldık, belki o esnada Demirtaş’ın genel siyaset üzerine yaptığı yorumlardan manşete konu olan yorumu çıkarmak mümkün idi, bilemiyorum. 

Bence asıl önemli olan, sohbet içinden çıkan bu “izlenimin” manşete taşınması; kötü niyet söz konusu değilse de, unutmayalım ki “cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşenebilir”. Mevcut siyasi atmosfer dikkate alındığında böylesi bir “izlenim”in, HDP’ye yönelik kuşkucu bakışı pekiştireceği bilinmek gerekirdi.

CHP Başkanı Kılıçdar-oğlu’nun dün açıkladığı Merkez Türkiye Projesi, gerçekçi, uygulanabilir, uygulanması gerekir, uygulandığında Türkiye’nin kaderini değiştirebilecek bir proje.

Projenin hedefi, Türkiye’ye çevre ülkeler için, Türkiye’yi bir lojistik ,üretim ve finans merkezi haline getirmek. Bu amaçla Türkiye’de, Singapur, Hong Kong benzeri, serbest ticaret işlemlerinin merkezi olacak bir Mega Kent oluşturulacak.

Mega Kent, bir yerleşim bölgesi olarak gelişmeyecek. Uluslararası serbest ticaret ve finans merkezi olacak. Ülke kanunlarındaki sınırlamalar dışında kalacak. Uluslararası ticaretin (mevcut Serbest Ticaret Bölgeleri benzeri) serbest yürüyeceği bir merkez işlevini görecek.

CHP Başkanı Kılıçdaroğlu, uygulanabilirliğini anlatmak için, dünyada bu projeye benzer şekilde yürütülen 3 örnek veriyor: (1) Latin Amerika’da devam eden, “Güney Amerika Bölgesel Altyapıları Birleştirme Girişimi”. (2) Güneydoğu Asya yarımadasında tüm tren yollarını birleştirmeyi amaçlayan “Kunming-Singapur Demiryolu Projesi”. (3) Çin tarafından ilan edilen, “İpek Yolu Ekonomik Kuşak Girişimi ve 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu Projesi.

Gözü iktidar hırsından başka hiç birşey görmeyenler HDP'nin % 10 barajına takılması için her türlü çılgınlığı yapabilirler. Farklı düşüncelere sahip olabiliriz, HDP'ye dair kafamızda halen kimi soru işaretleri olabilir ancak bu seçimlerde artık güleryüzün, demokrasinin, kadınların, emeğin, çevrenin kazanması gerekiyor.

Önce bir soru ile başlayalım:

Tek başınıza bir adaya düştünüz. Yanınıza Davutoğlu, Bahçeli, Kılıçdaroğlu ya da Demirtaş’tan birisini arkadaş olarak seçme ve yanınıza alma şansınız olsa hangisini alırdınız*? Sanıyorum, Türkiye nüfusunun çoğunluğunu oluşturan gençler ve kadınlar açık ara farkla Demirtaş diyecektir. Zira Demirtaş toplumla kurduğu eşit düzeyde ilişkiyle, güleryüzü, hoş sohbeti ve şakaları ile siyasette özlediğimiz atmosferi yaratıyor.

Bugün iç pazara dönük bir ekonomik modelin sonuna gelindi; zira bunun getirdiği yüksek cari açığı uzun süre taşımak olanaklı değil. Türkiye'nin yatırımlara dayanan ve ihracata dönük rekabetçi bir ekonomik modele ihtiyacı var. Ya 20 yıl sonrasında ne yapacağız? Türkiye'nin genç nüfusa sahip olması ekonomik olarak demografik bir avantaj idi. Bu avantaj, 2025 sonrasında yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlayacak. Nüfusumuz yaşlanacak. 

AK Parti'nin buna bulduğu 'çözüm'; yurttaşlara '3 çocuk yapın' demek oldu. Bu konuda sonradan teşvikler de getirildi. Ancak bir sorun vardı; kadınlar doğuracaktı da, sıra bu çocuklara eğitim ve işe gelince ne olacaktı? Bunun yanıtı yoktu. Tek şey vardı ki; devasa bütçeli çılgın kanal, inşaat projeleri; anlamı, 'siz doğurun, çocuklarınız inşaatlara amele olsun'.

CHP'nin Türkiye Ekonomik Yükseliş Projesi, yine bu demografik avantajın ortadan kalkacağını görüyor ve tam olarak oraya bir proje koyuyor. Anadolu'nun demiryolu, karayolu ve havayolu kesişim noktasında, kıyılara da yakın bir küresel lojistik merkez projesi.

HDP İstanbul 3. Bölge Adayı Ali Kenanoğlu'nun Firuzköy Cemevi'ni ziyareti sırasında, kadın bir seçmen Kılıçdaroğlu'nun da Alevi bir genel başkan olduğundan bahisle, ondan ellerini çekip HDP'ye oy vermelerinin zor olduğunu, arada kaldığını söylüyor.

HDP adayı Kenanoğlu da gayet dürüst bir şekilde, 'Kılıçdaroğlu ilk kez başbakan olacaksa HDP'nin sayesinde olacak. Bunun için gereken bizim güçlü şekilde parlamentoya girmemiz, AKP oylarını düşürüyor. CHP'nin iktidar şansını biz ortaya çıkarmış oluyoruz böylelikle. O yüzden HDP desteklenmeli ve meclise sokulmalı ki belki de bizim sayemizde Kılıçdaroğlu başbakan olma ihtimaline kavuşacaktır' diyor.

Bugünlerde, HDP Eş Başkanı Demirtaş'ın da CHP-MHP koalisyonuna dışarıdan destek vereceklerini defaatle açıklaması ve Ak Parti'yle değil koalisyon kurmayı, güvenoyu bile vermeyi düşünmediklerini açıklaması da Kenanoğlu'nun perdesiz söylediğini doğruluyor.

Mahkemenin verdiği son idam cezaları, rejimin sadece sanıkların canını değil, kendilerine muhalefet eden tüm vatandaşların özgürlüğünü de ellerinden almak istediğinin bir göstergesi.

Son dönemde Mısır'da olanlar 1940'lardan kalma absürt zombi filmlerini andırıyor: Ölüler mezarlarından kalkıp insanları terörize ediyor. Mısır yargısı, insanı dehşete düşüren bir karar alarak, Muhammed Mursi'yi 2011'de Hamas'ın yardımıyla hapisten kaçma planı yapmak ve ayrıca kısa ömürlü cumhurbaşkanlığı döneminde yabancı ajanlarla birlikte Mısır ulusu aleyhine komplo kurmakla suçladı.

Ancak Gazze'deki Filistinli bir yetkiliye göre, Mursi'nin birlikte komplo kurmakla suçlandığı kişilerden üçü, devrik cumhurbaşkanının ölüm cezasına çarptırılmasına neden olan suçların işlendiği tarihten yıllar önce ölmüştü.

“Ordunun iktidarın tek sahibi hâline geldiği Temmuz 2013 darbesinden bu yana binlerce Mısırlıyı etkileyen sayısız siyasi davadan da anlaşılacağı üzere, ülkede şu anda farklı bir 'adalet' anlayışı iş başında.”

Yeterince takdir etmesek de dört yılda bir sandıklara gidip siyasi bir tercih yapmak çok büyük bir lüks. Dünyada bu lüksten mahrum olan insanlar ve ülkeler var. Ülkemizde bile bu lüksten mahrum olanlar var.

Oy kullanmayanlardan bahsetmiyorum. İçinde bulunduğu koşullardan ötürü tek tercihi olanlardan bahsediyorum. İstedikleri için değil, zorunlu oldukları için AKP’ye oy vermek zorunda olanlardan söz ediyorum.Bir insanı köleleştirmek…

İnsanı köleleştirmenin iki yolu vardır. Biricisi merhum cumhurbaşkanımızın yaptığı gibi kaba kuvvet veya kaba kuvvet tehdidiyle. İkinci yöntem ise borçla.

Borç yiğidin kamçısıdır… Çok ilginç bir atasözü. Mecazi anlamını kullanıyoruz bu sözün. Borç insanları çalışmaya teşvik ediyor diye düşünüyoruz. Halbuki gerçekte kamçı borcu yiğide verenin elindedir. Borcu alanı istediği gibi yönlendirebilir.

Türkiye'nin Mısır politikasının başından siyasi ve vicdani açılardan doğru olduğuna hiç bir şüphe yoktur.

Türkiye Arap ülkelerinde baskı rejimlerinin sona ermesini, toplumsal enerjinin açığa çıkmasını ve demokratik seçimlerin meşruiyetini destekledi. Bu istikamette alınacak yolun Arap ülkelerinde demokrasi ve istikrarın ana koşulu olduğunu vurguladı.

Açığa çıkan toplumsal enerjinin merkezinde İslam vardı ve bu durum doğal olarak “İslam ve siyaset” iktidar düzeyinde yeniden kurulduğu ve kurulacağı anlamını taşıyordu. Ve muhtemel temaslar iki istikamete işaret ediyordu: İhvan'da olduğu gibi ileriye dönük bir demokratik dönüşüm ihtimalini içinde barındıran “meşruiyetçi hareketler” ya da IŞİD'de olduğu gibi selefi, hatta harici “radikal örgütlenmeler”…

Bursa’da Renault ve TOFAŞ fabrikalarında başlayan, sonra otomotiv sektöründeki diğer fabrikalara uzanan ve 10 binden fazla işçiyi kapsayan direnişin işverenlerden önce hükümette kaygı uyandırdığı görülüyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, işçilerin başlattığı eylemi zamanlaması açısından “manidar” bulduğunu söylerken, “ ideolojik-siyasal boyutu” olabileceğinden de kuşku duymakta! Buna karşı, kimileri de savunma güdüsüyle, “ne ideolojisi, ne siyaseti! İşçinin tek derdi var; o da geçim sıkıntısı” demekte.

Çok şaşırtıcı değil. Türkiye’de işçilere ve sendikalara yaklaşımın, hep onları ideolojiden, siyasetten uzak tutmak olarak şekillendiği biliniyor. Ancak asıl marifet, 1980 sonrasına ait... 1980 sonrasında liberal ideolojinin egemenliğinde öyle bir anlam dünyası kurulmuştur ki, sanki liberalizm bir ideoloji değilmiş gibi, sanki günümüzdeki yaklaşım ve politikalarının ideolojik anlamı yokmuş gibi bir yutturmacayı gerçeğe dönüştürmek için çabalamakta!

Tür­ki­ye­’yi ya­kın­dan bi­len AB­D’­nin ön­ce­ki bü­yü­kel­çi­le­rin­den Mor­ton Ab­ro­mo­vitz ve Eric Edel­man im­za­sı­nı ta­şı­yan “göl­ge­ler ve kuş­ku­lar” ad­lı ra­po­r­da 30 Mart ye­rel se­çim­le­ri­nin ana­li­zi ya­pı­lı­yor, ya­pı­lan hi­le­ler­den söz edi­li­yor. İki es­ki bü­yü­kel­çi­nin ül­ke­miz­de­ki se­çim­ler­le il­gi­li ra­po­ru­nun so­nuç bö­lü­mü­nü oku­ya­lım:

Ye­rel se­çim­ler sı­ra­sın­da ül­ke ça­pın­da hi­le­ler ya­pıl­dı.

Hi­le­ler hem oy kul­la­nı­lır­ken, hem de oy sa­yı­mın­da ya­pıl­dı.

Oy sa­yı­mı sı­ra­sın­da 21 il­de elek­trik ke­sin­ti­le­ri ya­şan­dı.

Ge­çer­siz oy ora­nı 2011 se­çi­min­de yüz­de 2,22 iken oran 4,19’a yük­sel­di.

CHP’­nin az fark­la kay­bet­ti­ği il­ler­de ge­çer­siz oy oran­la­rı, AK­P’­nin se­çim ka­zan­dı­ğı il­le­re gö­re iki-üç kat faz­la ol­du. An­ka­ra­’da so­nu­cu de­ğiş­ti­re­cek ka­dar çok sa­yı­da mü­hür­süz-im­za­sız sa­yım tu­ta­na­ğı ge­çer­li ka­bul edil­di. Bu tu­ta­nak­lar­la Me­lih Gök­çek se­çi­mi ka­zan­dı.

Popüler İçerikler

Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''