Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Asgari ücret, CHP’nin net bin 500 TL olarak vaat etmesinin ardından HDP ve MHP’nin de katılmasıyla gündemin tartışılan maddesi oldu. Sadece bir seçim vaadi olmaktan çok, yoksulluğa müdahale içerikli programların parçası olması açısından da asgari ücret çok önemli. Çünkü artık dünyada asgari ücret, sosyal koruma politikalarının bir parçası.

Tesadüf bu ya, OECD’nin bu konudaki çalışması geçtiğimiz haftalarda yayınlanmıştı. Çalışmada, 34 OECD ülkesinin 26’sında asgari ücret yasal olarak zorunlu. 8 ülkede ise uygulanmıyor. Bu ülkelerin sektörler çapında toplu sözleşme-toplu pazarlık yapılan ve sözleşmelerde taban ücret belirlenen ülkeler olduğu biliniyor. Bu sekiz ülkenin refah düzeyleri yüksek Kuzey ülkeleri, İsviçre, İtalya gibi gelişmiş ülkeler olduğunu not etmek gerekiyor. Kişi başı gelirin yüksek ve eşitsizliğin düşük, kamusal sosyal koruma ve destek programlarının güçlü, toplumsal refahın görece daha yüksek olduğu ülkelerde asgari ücretin yokluğu bile fark edilmiyor.

Yedi haziran yaklaşırken kimsenin artık şaşırmadığı çirkinlikler, gerginlikler arttı. Özellikle HDP’ye yönelik tehdit ve saldırılar görmezden gelinemeyecek, “münferit” olamayacak kadar fazla. Artık insanların hayatıyla oynanıyor...

Demokrasinin “d”sini bile mumla arayan, Anayasa’sı her gün ihlal edilen bir ülkede, bunlar olağan tabii!

Seçime 2.5 hafta kala sokaktaki insanın tek temennisi, provokasyonsuz, kazasız belasız sandığa gidebilmek.

Hadi diyelim ki o günü gördük... Oyumuzu kullandık. Peki oylar adil, hilesiz bir şekilde sayılacak mı?

Şu günlerde herkes bunu konuşuyor; çünkü güven sorunu var.

Hiçbir seçimde “hile yapılacak” inanışı bu kadar yaygın değildi.

Zira 30 Mart yerel seçimlerinde, özellikle İstanbul, Ankara, Antalya, Yalova, Ağrı’da yaşananlardan sonra kimsenin “komplo teorisi” diyecek hali yok.

Bursa’da Renault işçilerinin 15 Mayıs’ta başlattıkları iş bırakma eylemi, bölgedeki metal sanayii işyerlerine yayılıyor. Renault işçilerini Tofaş çalışanları izledi. Sonra Coşkunöz emekçileri, ardından Mako işçileri iş bıraktı. Birçok işyerinde çalışanlar grevdeki işçilerle dayanışma için fazla mesaiye kalmıyor. Delphi, Valeo gibi işyerlerinde kurulan işçi kurulu iş bırakma kararı alma hazırlığı yapıyor. Uzun bir dönemden beri çalışma yaşamında görmeyi unuttuğumuz, sadece bir işyerinde değil, aynı bölgede on binlerce işçiyi ilgilendiren bir işkolunda işçiler taleplerini iş bırakma, mesaiye kalmama, işyerinde sürekli toplanma eylemleriyle ifade ediyorlar.

Obama yönetimi, Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ’nin idama mahkum edilmesine cılız bir yanıt verdi.

ABD Dışişleri Bakanlığı “Mısır mahkemesinin, eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de dahil olmak üzere 100’den fazla sanığa verdiği toplu idam kararı karşısında derin kaygı duyuyoruz” demekle yetindi.

AKP hükümeti, Amerikan yönetiminin neden sessiz kaldığını , karara neden daha sert bir cevap vermediğini soruyor.

Sorunun yanıtı zor değil.

Obama, Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları ihlallerine, yargıya müdahaleye, gazetecilerin tutuklanmasına neden ses çıkarmıyorsa o nedenle sessiz Mısır’da da.

Demokratikleşme, liberal değerlerin inşası Obama’nın dış politika gündeminin önceliği değil.

Uzunca süredir “Eski Türkiye”nin garabetlerini, fenalıklarını anlatan bir iktidar ile karşı karşıyayız.

İktidara tamamen katılıyorum. Aynen onların daha birkaç yıl öncesine kadar dillerinden düşürmedikleri gibiydi memleket.

Devlet, kendi vatandaşlarına hain ve iç düşman muamelesi yaparak hepimizin canına okuyordu.

Her ayın sonunda toplanan MGK kararlarını korkuyla bekliyorduk. Kırmızı Kitap’a adı yazılanın sonu felaketle bitiyordu.

Muhafazakârlar Şeriat getirecekti dediler.

Dışarısı ile bağlantılı olarak örgütlenmişler, zenginleşmişler, kurumlara sızmışlar ve alttan alta rejime tehdit oluşturur hâle gelmişlerdi.

Derneklerin, şirketlerin basılması, kadın öğrencilerin üniversite kapısında örtüsünün çekiştirilmesi, Erdoğan’ın hapis yatması hep bundandı.

Kürtler memleketi bölecekti dediler.

HDP'nin Adana ve Mersin Teşkilatlarına yönelik bombalı saldırının üzerinden 48 saat geçti ancak henüz olay aydınlatılamadı.

HDP'ye yönelik saldırı karşısında partiler kararlı bir duruş sergilediler.

Devlet çözemedi ama henüz patlamanın dumanı tüterken, HDP yöneticileri olayın sorumlularını tespit ettiler! Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve AK Parti'yi saldırının faili olarak ilan ettiler.

HDP'ye yönelik saldırı ne kadar yanlışsa, HDP'nin bu tutumu da o kadar vahim.

Çünkü bu HDP'nin şahsında demokrasiye yapılmış bir saldırı.

90'lı yıllar böyle bir saldırı ile başlamıştı. Laik aydınlarımızdan Bahriye Üçok, kendisine gönderilen “Bombalı Paket”in patlaması sonucu hayatını kaybetmişti. Oysa MİT'e çağrılarak Bahriye Üçok'a bombalı paket eğitimi verilmişti.

Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Mursi'yle ilgili idam kararı bütün dünyada şok etkisi yarattı bu kesin! O dakika internete girdiğimde dünyanın en önemli ajanslarının, haberi son dakika şeklinde duyurduğunu ve başlığında da genellikle ' Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Mursi idam cezasına çarptırıldı!.. Muhammed Mursi'ye idam cezası... Mısır'dan dünyayı şoka sokan karar! Darbeyle görevinden edilen Mursi idam edilecek! ' şeklinde ifadeler kullandıklarını okudum. Türkiye'de basın yayın organlarının kullandığı başlıklar da hemen hemen aynıydı. Birisi hariç! Ülkenin sözüm ona amiral gemisi olarak bilinen Hürriyet'in internet sitesindeki ifade ise aynen şuydu: ' Dünya şokta! Yüzde 52'yle seçilen Cumhurbaşkanı'na idam! '

Soma’da 301 madencinin hayatını kaybettiği facia sonrası Tayyip Erdoğan Başbakan olarak bölgeyi ziyarete gitmişti. Dönüş yolunda Erdal Kocabıyık isimli madenci önünden geçen Başbakan’ın konvoyundaki araçlardan birisine tekme savurdu. Özel TİM polisleri madenciyi yakalayıp yere yatırdığı sırada araçtan inen Başbakanlık Özel Kalemi’nden Yusuf Yerkel koşarak yerde yatan madenciyi tekmelemeye başladı. Siniri yüzüne yansıyan Yerkel tekme üstüne tekme atıyordu. O tekmeler dönemin ruhunu yansıtan fotoğraflar olarak hafızalara kazındı.

Bundan yaklaşık 1,5 yıl önce, şimdi görev süresi dolan AB’nin Türkiye’deki Temsilcisi Büyükelçi Stefano Manservisi, o tarihlerde yine gündemde olan Cemaat mensuplarının ordudan tasfiye edilecekleri haberlerinin doğruluğunu ilk elden teyit etmek üzere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’i ziyaret eder.

Manservisi, Orgeneral Özel’den şu mealde bir cevap alır: “Biz, TSK olarak toplumu bire bir temsil ederiz. Bu toplumda Cemaat mensubu varsa bizde de var. Önemli olan hangi görüşten olursa olsun, subayların TSK prensiplerine uymalarıdır. Uymayanlar ayıklanır. Bizim duruşumuz budur.” Yine Özel, geçen yılki 30 Ağustos resepsiyonunda, ordu içinde cemaatçi yapılanma ve tasfiye iddialarına dair, “Bize resmî makamlardan bilgi belge sunulmalı.” dedikten sonra kendilerine gelen belgelerin imzasız olduğu için ciddiye alınmadığını söylüyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kızdırmak pahasına.

Türkiye, ‘demokratik yönetim’ oyununun kuralları üzerinde henüz uzlaşılamamış bir ülke. Üstelik uzlaşmazlık hali, kapitalizmin en yakası açılmamışının, en edepsizinin oyun alanında tecrübe ediliyor!

Bu yüzdendir ki örneğin madende yüzlerce insan katledildiğinde, kaza örnekleri 19. yüzyıl İngiltere’sinden verilebiliyor. O örnek çağımızdan verilemediği içindir ki kadınlar yol ortasında katledilebiliyor. O kadınlar yol ortasında böylesine rahat katledilebildiği içindir ki doludizgin ve en yetkili ağızlardan cinsiyetçilik/kadın düşmanlığı yapılabiliyor. O kadın düşmanlığı böylesine rahat yapılabildiği içindir ki eşit yurttaşlık düşüncesinin yanına dahi yaklaşılamıyor. Ve yaklaşamadığımız içindir ki örneğin Kürtlerin ya da Alevilerin eşitlik talepleri, arsızca, ‘bahşetme’ terminolojisiyle tartışılabiliyor.

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!