Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

12 Eylül'den önce...

Anarşi varmış, kurtarılmış mahalleler varmış, cinayetler işleniyormuş, akşam eve sağ gitmek mucizeymiş.

12 Eylül gelince...

'Oh' demişler.

'Kurtulduk' demişler.

'Çocuklarımız yetim kalmayacak' demişler.

Ve sevinmişler.

*

Size bir şey söyleyeyim mi?

Bu, 35 yıllık bir puttur.

35 yıldır üstüne balyoz üstüne balyoz indirildiği halde maalesef tam olarak yıkılamamıştır.

*

Ben izninizle bugün, son bir balyoz darbesiyle, bu kahrolası putu yer ile yeksan etmek istiyorum:

*

Doğrudur.

Kenan Evren öldü. Türk siyasi hayatında, “işkence, darbe, tahkir” gibi vasıflarla anılan, siyasi açıdan “hayırla yad edilmeyen” nadir isimlerinden birisiydi Evren. 

Darbeden sonra “kerhen” devlet başkanı ve cumhurbaşkanı olması nedeniyle cenazesi devlet töreniyle kaldırılacak. 

Bu bile haklı olarak ciddi bir tepki konusu olacaktır.

12 Eylül cuntasının Türkiye'ye çıkardığı fatura günlerdir gazetelerde yer alıyor. Bunlar arasında işkenceler, idamlar, kitlesel hapisler, inanılmaz yasaklar ve mağduriyetler var. Sistematik işkencelerden yargısız infazlara, kayıplara uzanan insanlık suçları ve bu dönemde yaşanan ağır hukuk ihlalleri 12 Eylül'ün ilk boyutudur. 

12 Eylül'ün insanlık suçları faturası kadar on yıllarca süren, hala devam eden ağır siyasi faturası da bulunuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında polemiğe neden olan Pensilvanya ziyareti konusunu yorumladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hafta sonu gerçekleştirdiği Almanya ve Belçikaseyahatinden dönüş yolunda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın değerlendirmeleri şöyle:

 Suriye ile ‘Savaşa gireceğiz’ iddiası ortaya atıldı. Ayrıca Suriyeli muhaliflere yardım için Suudi Arabistan’la anlaşma yaptığımız söyleniyor...

Bu iddiayı ortaya atan zat, esasen ortaya bir yalan attı. Aynı gün Genelkurmay Başkanımız, haftalık rutin ziyaretinde, şakayla karışık “Şu an da Suriye’ye bir harekat yapacak olan ordunun komutanının Sayın Cumhurbaşkanı’nın yanında ne işi var” dedi. Bunların devlet yönetiminden çok uzak olduklarını gösteriyor. Nerede ne konuşulacağını bilemeyenler, sadece mide bulandırmaktan, ülkedeki sağlıklı düşünce yapısını adeta bozmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyet’in ilanı, Yirminci Yüzyıla damgasını vurmuş ve Yirmibirinci Yüzyılda da devam etmekte olan büyük bir askeri, siyasal ve toplumsal devrimdir. 

Kuruluştan sonra, bu devrimin üç kritik virajı vardır: 

1) Çok Partili Düzen’e geçiş ve Demokrat Parti’nin iktidarı. 

2) Demokrat Parti’nin demokrasiyi yozlaştırması üzerine yapılan 1960 askeri müdahalesi ile tarihin en çağdaş anayasalarından birinin kabulü ve üç liderin asılması. 

3) 1961 Anayasası’nın getirdiği çağdaş ve demokratik düzeni bir tehdit olarak gören iç ve dış güçlerin ittifakıyla 1980 askeri darbesi ve 1982 Anayasası’nın karşı devrimi.

“Müvekkilim Ahmet Arif Yusufoğlu hakkında, 6-7 Ekim 2014’te Diyarbakır’daki olaylarda beş kişinin öldürülmesiyle ilgili yakalama emri çıkarıldı ve Diyarbakır Sulh Ceza Hakimliğince 18 Mart’ta tutuklandı. Ama Yusufoğlu 6-7 Ekim’de, mahkûm olduğu başka bir davadan Diyarbakır E Tipi Cezaevindeydi. Bunu beyan ettik tabii ancak sorgu sırasında yeterli personel olmadığı gerekçesiyle araştırma yapılmadı.”

Mahkeme, “Önce tutuklayalım, sonra bakarız” demiş. Yusufoğlu bir hafta hapiste kaldıktan sonra avukatı Mahsun Kaya’nın dilekçesi işleme kondu. Tahliye olduğu gün Kaya ile görüştüm, gülmekle ağlamak arası bir haldeydi.

Yusufoğlu, 6-7 Ekim’de Diyarbakır’da öldürülen beş kişiyle ilgili yargılanıyor. Öldürülenlerden HüdaPar üyesi Yasin Börü, Riyat Güneş, Ahmet Dakak ve Hasan Gökgüz’le ilgili soruşturma kapsamında 40’a yakın kişi gözaltına alınmış, 34 kişi hakkında iddianame hazırlanmıştı. Hepsinin “Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme”, “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma”, “Terör örgütü propagandası yapma” suçlarından ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi isteniyor.

Önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinde kimin iktidar olacağı oylanmayacak... Türkiye'nin 8 Haziran'dan başlayarak Irak'a, Suriye'ye, Libya'ya, Mısır'a, Ukrayna'ya benzeyip benzememesi arasındaki tercih oylanacak... Bir başka açıdan bakarsak, 7 Haziran genel seçimleri Cumhurbaşkanı'nın halkoyu ile belirlendiği 2014'ün 10 Ağustos'taki referandum niteliğindeki seçimin, ikinci turudur. 

7 Haziran'da sandıktan hangi partinin birinci çıkacağı şimdiden belli... Diğer partilerin kendilerine hedef olarak koydukları oy oranları ise, bu partilerin yönetimlerinin kaderlerini belirlemekten öteye fazla bir anlam taşımıyor.

Neyi hayal ediyorlar? 

Ancak bu seçim kampanyasında PKK'nın, Gülen Örgütü'nün, iç ve dış çıkar gruplarının, okyanus medyasının sergiledikleri tablo, bunların seçim sonuçlarına ilişkin beklentilerinin, toplumun büyük çoğunluğunun beklentilerinden çok farklı olduğunu gösteriyor.

Bizde 'yiyor ama duble yol yapıyor' var. Bizde 'amaan hepsi yiyor zaten' var. Bizde 'montajdır' var. Bizde 'yemek bu işinde fıtratında' var.

Seçimlerle ilgili en yetkili kurumun hiç bir şeye yetkisi olmadığını da anlamış bulunuyoruz.

Miting yapan Cumhurbaşkanı mı olur? Ya da… Alooo! Devletin imkanlarıyla oy isteyen cumhurbaşkanına ses etmeyecek misiniz?

Diye soruyor muhalefet partisi.

YSK, bu sorulara cevap vermeye yetkim yok yanıtını veriyor.

Ben bilmem beyim bilir dese, sinir sistemimizi daha az tahrip etmiş olacak aslında.

Geçtiğimiz ayın sonunda Şeffaflık Derneği , bir tür hukukun yürürlükte olduğu naif varsayımıyla YSK’ya başvurdu: “14 Nisan 2015 tarihinde seçim çalışmaları için Sakarya'nın Pamukova ilçesini gezen AK Parti’li milletvekili adaylarına polis araçlarının eskortluk yaptığı basına yansımıştır.

Süleyman Demirel

Menderes’in monte ettiği bürokrattı.

Kenan Evren…

Demirel’in monte ettiği generaldi.

*

(Demirel başbakanken, kara kuvvetleri komutanını zart diye görevden aldı, üçüncü ordu komutanını kara kuvvetleri komutanı yapmaya kalktı, hiyerarşi allak bullak oldu, kriz çıktı, birinci ikinci üçüncü ordu komutanları emekliye sevkedildi, yüksek askeri şura’da adı bile geçmeyen, emekli olmasına kesin gözüyle bakılan Ege Ordu komutanı Evren “tarihi sürpriz”le kara kuvvetleri komutanı yapıldı, hiç hesapta yoktu, Demirel’in şapkasından çıktı, genelkurmay başkanı oldu.)

*

Turgut Özal

Demirel’in müsteşarıydı.

Evren’in başbakan yardımcısıydı.

Erbakan’ın milletvekili adayıydı.

“Tarihi büyük adamlar yapar” diye özetlenebilecek bir tarih yorumu vardır öteden beri. Tarihçiler arasında buna rağbet eden kalmamıştır ama popüler düzeyde hâlâ taraftarı vardır.

O taraftarlara sormalı, “Evren hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye. Evren bu toplumun tarihini ciddi ölçekte belirledi. Bugün hâlâ onun biçimlendirdiği bir toplumda, onun kurduğu kurumlar arasında yaşıyoruz. Böylece, yukarıdaki mantığı ters yoldan izleyerek, “Ergo: Evren ‘büyük adam’dı” demek gerekir.

Tabii Evren, “büyük” filan değil, tam anlamıyla “sıradan” bir adamdı. Her kahvehanede en az dört beş benzeri çıkacak olduğunu çok önce yazmıştım. Hani vardır ya, “Sallandıracaksın yüz tanesini, bak böyle bir daha yapıyorlar mı” diye konuşan adamlar vardır ya…

Onlar kahvede oturur ve bunları söyler, yanlarında oturanlar başlarını sallar ve onaylar, başkaca bir şey olmaz. Ama Kenan Evren bir kurumun bir üyesiydi ve gene “sıradan”lığı sayesinde –son aşamada birkaç rastlantı sonucu– o kurumun en üst kademesine tırmanmıştı.

Herkesin hesaba çekileceği yere giden birinin arkasından iyi veya kötü bir şeyler söylemişiz, ne olacak? Kenan Evren’in işi bundan böyle Mahkeme-i Kübra’da...

Kendisiyle ilgili değerlendirme yapmanın yine de hiçbir mahzuru yok. Özellikle de, benim neslimden pek çoğumuzun hayat akışını değiştirmeyle sonuçlanan 12 Eylül (1980) askeri darbesinin lideri olduğu için...

Tuzu kurular elbette olabilir, ama 12 Eylül darbesi, benim de aralarında yer aldığım bir neslin üzerinden silindir gibi geçti. Ben ve eşim, Kenan Evren’in darbe sonrası başlattığı baskıcı uygulamaların çarpmasıyla, kendimizi hazırladığımız istikbalden çok farklı noktalara sürüklendik...

12 Eylül’ün acımasız şartları yüzünden idam edilen, hayatının en verimli dönemlerini insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılarak cezaevlerinde geçiren, işkencelere uğramaktansa soluğu gurbet cehenneminde alanlar ile kendimizi mukayese ettiğimizde, bizler yine de şanslı sayılabiliriz.

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!