Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Düşünün ki Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yeniden tek başına AK Parti hükümeti kurması, her demokraside olduğu gibi Türkiye'de de seçim zaferi olacak. Ama bu sonuç aynı zamanda Erdoğan'ı süper-başkanlığa taşıyacak bir anayasa çoğunluğu sağlayamayacaksa, Erdoğan'ın gözünde yenilgi sayılacak.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AK Parti’nin 2001’deki kuruluşundan bu yana girdiği her seçimi kazandı.

O dönem CHP lideri Deniz Baykal’ın engellerin kalkmasına yardımcı olmasıyla girdiği 2003 Siirt seçimi buna dâhil.

Bu az bir başarı değildir.

Ama bu başarılı yükseliş çizgisi 7 Haziran seçimleriyle tehlikeye girebilir, Erdoğan AK Parti’nin kuruluşundan bu yana ilk siyasi yenilgisini tadabilir.

Azerbaycan önümüzdeki ay ilk kez yapılacak Avrupa Oyunları ’nın ev sahipliğini üstlenecek. Aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da olduğu dünya liderleri görkemli açılış töreninde hazır bulunacak. Beraberlerinde bir medya ordusu gelecek. Bütün dikkatler Azerbaycan’ın üstünde olacak. Tam da bu yüzden İlham Aliyev yönetimindeki Azerbaycan rejimi Bakü’ye onlarca gazeteci, akademisyen ver her nevi muhalifi teker teker hapse tıkıyor. Yabancılara ulaşıp ülkede olup bitenleri anlatamasınlar diye.

New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü ’ne ( HRW ) göre Azerbaycan’da son bir yılda en az 34 kişi siyasi nedenlerden ötürü tutuklanıp cezaevine kondu. Aralarında Aliyev ailesi ve çevresiyle ilgili yolsuzluk iddialarını araştıran ve Aralık’tan bu yana tutuklu bulunan cesur kadın gazeteci Hatice İsmailova var. Geçen gün medya dünyasının en prestijli ödüllerinden sayılan “ PEN Barbara Goldsmith Özgürlük Ödülü ”ne layık görülen İsmailova bir diğer meslektaşını “ intihara teşvik ” ile suçlanıyor.

Bütün araştırmaları inceledim, yapılan tüm anketlere baktım, analistlerle konuştum, araştırmacılarla mütalaa ettim, çevremdekilere sordum, soruşturdum.

Vardığım sonuçlar şunlardır:

*

- HDP için 'Barajı aştı' demek de zor, 'Barajın altında kaldı' demek de zor.

- 'Yüzde 10'... HDP'nin geldiği, gelebildiği yer burası.

- 'Yüzde 9.8' de olabilir, 'Yüzde 10.2' de olabilir.

- Seçim gecesi hep beraber 'HDP barajı aşacak mı, aşamayacak mı' diye sabahlayacağız.

- Belki de gece boyunca HDP bazen barajın üstüne çıkacak, bazen altında kalacak.

- Bıçak sırtı... Bu tabir cuk oturuyor HDP'nin durumunu anlatmak için.

- Hiçbir araştırmacı işte bu nedenle 'Aşacak' da diyemiyor, 'Aşamayacak' da...

*

Sonuç:

HDP öyle bir durumda ki...

Tek bir oyun bile kıymeti çok ama çok büyük.

TÜBİTAK, ülkeyi bilim ve teknolojide öne çıkarmak amacıyla kurulan çok önemli bir kurumdu.

50 yılda ne yaptığını kamuoyu öğrenemedi ama şimdilerde TÜBİTAK, kriptolu telefonlardan ve e-devlet uygulamasından sorumlu, beceriksiz, içinde bin türlü oyunların oynandığı acayip bir kurum olarak ünlendi. Başkanları gözaltına alınıyor, casuslukla suçlanıyor.

“Yazık oldu Süleyman Efendiye...” denilir ya.... İşte o biçim... Yazık oldu 50 yıldır TÜBİTAK’a yapılan yatırımlara.

Suç, TÜBİTAK’ı kuruluş amacı doğrultusunda çalışmaya yöneltemeyen hükümetler kadar, bugüne kadar TÜBİTAK’ta sorumluluk alan ama kuruluş amacında çalıştıramayan ilim-bilim adamlarında.

Bina var, para var, kadro var... Ama 50 yılın bilançosu ortada. Yüksek teknolojili ürünlerin Türkiye’nin üretiminde payı yüzde 3.5, ihracatındaki payı yüzde 3.7 oranında. AB ortalaması ise yüzde 19.8 oranında.

Bir süre önce tahliye kararları veren hakimlerle, onları tutuklayan meslektaşları arasında bir tercih yapmak “doğru ve akıllı” bir iş olabilir mi?

Bu tür konularda taraf alan “analizler”, yargının siyasallaşmasının faturasını niyetlere ve tek faktöre çıkaran “okumalar” anlamlı olabilir mi?

Türkiye ilkeler ülkesi değildir. Dolayısıyla anlaşılması her zaman kolay olan bir ülke hiç değildir. Bu ülkede tavır almak anlamaya çalışmaktan daha az zahmetlidir.

Şöyle söyleyelim:

Önünüzdeki iki şık da yanlışsa ya da doğrular içinde yanlışlar, yanlışlar içinde doğrular bulanan durumlar varsa ne yapacaksınız?

Kamuoyundan beklenen siyasi meşrebine göre bunlardan birisine inanması, onu doğru, diğeri yanlış ve yanlı bulmasıdır…

Biyografi yazarı Enver Altaylı’nın, ‘CIA’nın Türk Casusu’ diye takdim ettiği esrarengiz şahsiyet geçen hafta Türkiye’de vefat etti. Ardından, Murat Yetkin (Hürriyet) bir yazı yazdı, sağ kesimden bir iki yazı çıktı, o kadar. Oysa, Ruzi Nazarşahsında yakın geçmişe dair o kadar hatırlanması ve tartışılması gereken konu var ki! 2013 yılında yayımlanan biyografisi dahi pek ilgi çekmedi, ben konuya giriş mahiyetinde yazdığım tanıtma yazısına da aynı şikâyet ile başlamıştım (Ocak 2014, Toplumsal Tarih Dergisi). Ölümü vesilesi ile bir kez daha bu mevzuya girmekte fayda var. Zira, Ruzi Nazar’ın hayatı İkinci Dünya Savaşı’ndan Soğuk Savaş döneminin tamamını kapsayan çok önemli ipuçları ile dolu; nitekim biyografisinin alt başlığı da “Kızıl Ordu’dan Alman Ordusuna… Afgan Direnişinden Tahran Operasyonuna…” 

Ruzi Nazar, Sovyetler döneminde doğmuş bir Özbek, ailesi (ağabeyi) Sovyetler karşıtı milliyetçi hareketler içinde yer almış, kendisi İkinci Dünya Savaşı esnasında Kızıl Ordu’da askere alınmış, savaş esnasında ise Alman tarafına geçmiş, ilginç hikâyesi böyle başlıyor.

“Devletin sönümlenmesi” derken Marx böyle bir şey kastetmemişti ama olsun; zaten Sovyetler’in vardığı ve sonunda “sönümlendiği” yeri de kastetmemişti.

Bizimki daha ziyade kabak bir lastik gibi.

Bak, önüne geleni ezmesine eziyor ama kendi de yama tutmuyor; patlak ve çatlak.

“Sosyalizm ütopyası”ndaki gibi “dileyen balık tutuyor, dileyen kitap okuyor” gibi bir şeydeğil; çünkü ağaların kitapla balıkla pek işi olmaz…

Kitap “Kırmızı”, de ki balık da ağa takılan ne varsa işte o!

***

Şöyle bir özet yapalım:

Seçimle bir parti iktidara geldi.

Ordunun başındaki paşalar bundan hoşlanmadı.

Genel seçim için ilk sandıklar yurt dışında kuruluyor. Yüzde 5'lik seçmen kitlesi önemli. Ancak Doç. Dr. Emre Erdoğan'a göre, partiler 'üşengeç seçmen'i harekete geçiremezse sonuç yine hayal kırıklığı olur.

7 Haziran 2015’te yapılacak genel seçim yaklaşırken tüm liderler ve kamuoyu dikkatini yurt dışı seçmenlere çevirmiş durumda. Mayıs ayının ilk haftası sona ermeden bütün liderler yurt dışında ilk mitinglerini tamamladı. Başbakan Ahmet Davutoğlu da geçen hafta sonu Dortmund mitinginde gurbetçi vatandaşlara seçim vaatlerinde bulunmaktan geri kalmadı. Özellikle genel seçimlerde oy kullanma hakkına sahip yaklaşık 2 milyon 900 bin seçmenin yarısının ikamet ettiği Almanya, liderlerin ve partilerin özel ilgisini çekmişe benziyor.

Yurt dışında yaşayan seçmenler, yaşadıkları ülkede Türkiye’deki seçimler için ilk defa geçen yıl oy kullanma şansına sahip oldular. Ancak 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi, o ülkelerde yaşayan seçmenlerin oyları konusunda umutlu olan partiler için tam bir hayal kırıklığı oldu. Seçmenlerin sadece yüzde 8’i oy kullandı; bunun Türkiye’deki seçim sonuçlarını etkilemesi söz konusu bile değildi.

Seçimler yaklaşıyor; kıyasıya bir yarış olması gibi, vaatlerin  bolluğu da ortada...

Sosyo-ekonomik sorunlar ve bunlara ilişkin vaatlerin en çok konuşulan konular olduğu da bir gerçek. Şaşırtıcı da değil!

Birbirinden ilginç vaatler ortaya çıkmışsa, konuşulacak tabii. Bu vaatlerin bir nevi açık artırılmaya çıkarılmasına da şaşmamak gerek; Türkiye bugüne kadar ne vaatler gördü! Yani, asgari ücretin, CHP’nin 1,500 TL vaadi ile başlayıp ardından Bağımsız Türkiye Partisi’nin eliyle 5,000 TL’ye kadar çıkması çok mu? AKP vaatlerde biraz geride kalmış durumda ama onun elinde atamalardan sosyal yardımlara kadar dağıtılacak “kozlar” var; bu nedenle, diğer partileri popülizmle suçlarken, kendisi liberalizm, klientalizm, muhafazakârlık üçgeninde popülizmin alasını yapmaya koyulmakta. Örneğin ocak ayında 356 milyon lira olan sosyal yardımlar şubat ayında 1 milyar 324 milyon çıkmış; yani dört kat artmış! Bu da yeterli değilse; din, diyanet, Kuran, imam hatip okulları gibi oynanacak başka kozlar var!

Toplumun sorunları ve beklentileri bu yönde olduğundan, partilerin bu yöndeki vaatler üzerinde durmalarında da şaşılacak bir şey yok.

Seçim havası tavını aldı. Anketler, eğilim raporları yayınlanıyor. Vatandaşa soruyorlar: En büyük dertlerini sıralıyor: İşsizlik, maaşların ve ücretlerin geçinmeye yetmemesi, sadakaya bağlanmış yoksulluğun hızlı artışı, yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, adam kayırmaların patlaması, kutsal kitap Kuran’ın arkasına saklanarak saray harcamalarının gözden kaçırılması ve bir de “seçime hile katacaklar” korkusu.

Seçmen ne yapacak?

Defteri dürmesi beklenir.

Muhalefet ne yapacak?

Seçime hileyi önlemesi gerekir.

İktidar ne yapacak?

Patatesten temel atacak.

Yeni Türkiye’yi kuracak.

En yaman sözcülerinden Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “son dört ayda hiç durmayıp fiyatı yüzde 80 artan patatesin enflasyonu sıçrattığını” varsayarak; “Patates ithalatını serbest bırakıp İran patatesi ile Niğde patatesinin belini kıracaklarını” açıkladı. Sözüm ona Niğde, Adana, Ödemiş, Bolu, Sakarya’nın üreticileri, patatesin kilosunun 5 liraya kadar çıkmasını başarmışlar.

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman