Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

AKP on üç yıldır üstüste kazandığı seçimlerle bir iktidar rahatlığına erişmiş olmalı. Bedenini iktidar koltuğunun biçimine, hatlarına intibak ettirdi. Birçok konuda, eskiden beri alışık olduğumuz iktidar konuşmalarını ya da iktidar jestlerini de başarıyla taklit etmeye başladı.

Ama, şüphesiz, “eskiden beri alışık olduğumuz iktidar” bloklarından ayrışan yanları, özellikleri de var. Bunların başında, din konusundaki tavrı geliyor. Erdoğan’ın başbakanken söylediği gibi, “dindar nesiller yetiştirmek”, AKP’nin temsil ettiği dünya görüşünün ezelî emellerinden biri. Şimdi, yukarıda dediğim gibi, iktidarın kazandırdığı güvenle, bu konuda da toplumu bulunduğu yerden alıp başka bir yere taşımanın somut adımlarını atmaya girişiyorlar. İktidara yeni geldikleri yıllarda böyle adımlar atmaktan çekinirlerdi. Şimdi çekinmiyorlar.

Son günlerde okuduğum bazı haberler, uçuk film senaryoları olarak bile ikna edici değil. Bu olağandışı hikayeler, ancak belli film janrlarında ve bazı destekleyici ögelerle sunulsa kendini kurtarırdı.

Nükleer santralin aslında güvenli ve temiz bir enerji olduğu haberleri: Olay 1981’de geçmektedir. Çernobil olayı filan henüz yoktur. Film, kahramanımızın bir yandan nükleer santralde çalışırken bir yandan da, 1940’larda sigaranın sağlığa faydalı olduğunu iddia eden reklamlarla dalga geçtiği bir sahneyle açılır. Janrı kara komedidir.

Şırnak’da katırların silah sesinden korkup uçurumdan atladığı haberi: Katırların iç dünyası anlatılır, gerekirse bir ‘Katırlara fısıldayan adam’ bulunur ve analiz yaptırılır. Bu hikayeden film olmaz, seyirci asla inandırıcı bulmaz. Ama dünyada ilk kez böyle bir doğal fenomen yaşandığı kanıtlanabilirse, ilginç bir belgesel yapılabilir.

Kişisel ve toplumsal travmaların en öne çıkan özelliği, zaman kavramında bir donukluk yaratmasıdır.

İnsanlar ve toplumları yöneten bilinçdışı, onlarla baş edebilmek adına, başlarına gelen büyük felaketlerin zararını en asgari düzeye çekmek ve bünyeyi ayakta tutabilmek için bazı önlemler alır.

Travma o kişiyi neden mahrum bırakıyorsa, ona karşı bir donukluk, isteksizlik yaratmak, o ihtiyacın reddedilmesi bu önlemlerin başında gelir. İhtiyacın bilinçdışında kapakları otomatik olarak kapatılırken, mesaj bilinç düzeyine aktarılır. Böylelikle aslında hiç fark etmeden bu ihtiyacı reddetmeye başlarız.

Burnumuzdan kıl aldırmayan kibirli hallerimiz genellikle bir travma, bir yara yüzündendir.

İhtiyacın reddedilmesi, ihtiyacın yarattığı boşluğu dolduracak kadar öfke yaratır. Geçici önlem adına psikolojimiz gerçeklikle oynar. Ancak uzun süreler telafi edilmeyen travmalar bu geçici durumun normal bir hal almasını sağlar.

Hâlâ bundan 20 yıl önce de söylenen ‘Arşivlerimizi açtık. Kolaysa Ermenistan’da Taşnaklar da arşivlerini açsın ya’yı geçmeyen çocuksu bir dilin ısrarla kullanılması, Avrupa’ya‘Siz Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın hesabını verin önce’diye seslenilmesi, Davutoğlu’nun ‘kızılderili katliamı’nı gündeme getirmesi, Erdoğan’ın ülkemizin 2015’te Ermenileri‘deport etmiyor olmasıyla’ övünmesi…

Kolektif bir akıl tutulması hali. Bu arada, İstanbul İkinci Bölge’de liste başına bir Ermeni kadın aday yerleştirmeyi düşünebilen CHP’nin, AKP’nin peşinde, Türkçesi bozuk TBMM bildirisine imza koymaya koşması görüntüsüne ise ‘yazıklar olsun’ demekten başka bir şey gelmiyor insanın içinden.

Papa 1915’in yüzüncü yıldönümünde konuştu ve “soykırım” dedi... 

Ardından Avrupa Parlamentosu karar aldı, “1915’te Ermenilere __soykırım uygulandı”dedi. 

Bugüne kadar 22 ülke 1915 olaylarını resmen soykırım olarak niteledi. Yüzüncü yıla denk geldiğinden bu sayı hızla artabilir... 

Sıra Obama’da. Birkaç gün sonra 24 Nisan. Acaba Obama bu kez “soykırım” diyecek mi, demeyecek mi? 

Peki, ne değişir? 

Gelin filmi başa saralım. 

Papa 1915’in yüzüncü yıldönümünde konuştu ve soykırım demedi. 

Ardından Avrupa Parlamentosu karar aldı. Kararda 1915 olayları için “soykırım”denmedi... 

1915 olaylarını soykırım olarak kabul eden 22 ülkeye yenileri katılmadı; dahası 22 ülke de o kararlarından vazgeçtiler; artık soykırım demiyorlar. 

Birkaç gün sonra 24 Nisan. Obama konuşacak ve yine “soykırım” demeyecek... 

Peki ne değişir?

Yaşayanlar arasında aşırı ayrımcı bir sistem ölüler arasında da ayrımcıdır.

Ölmekle de kurtulamazsın.

Ama “Öldürenler” arasında da ayrımcı!

***

Nevin Yıldırım müebbet aldı; bir “cani” olarak da damgalandı.

“İlişkisi” de olduğu söylenen bir adamı “defalarca, silahlı tecavüz” gerekçesiyle öldürüp kafasını kesmiş, köy meydanına atmıştı.

Bakarsan; öldürmek, kafa kesmek, sergilemek… Caniliğin daniskası!

Evliydi, çocukları vardı, “tecavüzcü”den hamile kalmıştı!

“Cani”nin “defalarca tecavüz” beyanı da geçersiz sayılıyor; çünkü köylülerine göre de “ilişki” var.

Onun dediğine göre ise, “hiçbir ilişki” yokken henüz, adam herkese “ilişkiyi duyurmak”la tehdit etmişti.

“Suçun cezası” sadece suçun kendisiyle verilmiyordu; genellikle erkekler böyle bir cinayet işlediğinde otomatikman devreye giren “tahrik” gibi hafifletici sebepler burada hafif kalıyordu!

Türkiye’ye yönelik, özellikle bildik yabancı ekonomi basınında yapılan dezenformasyonlar (çarpıtmalar) biliyorsunuz uzun süredir gündemde. 

Özellikle AK-Parti’nin, gerçek anlamda, iktidar olmaya başladığı 2008 yılından itibaren, o zaman Başbakan olan Erdoğan üzerinden yoğun ve sürekli bir dezenformasyon kampanyası başlatıldı. AK-Parti, 2007 yılındaki e-muhtıraya karşı durmuş ve sonrasında da askeri vesayeti geriletmeye başlamıştı. Kapatma davası ve Erdoğan’ın IMF ile anlaşma yapmamakla direnmesi, yine Batı’nın bizdeki kuyrukçularının “bütçe disiplini” nedeniyle karşı çıktıkları GAP Eylem Planı, tam 2008 yılında Erdoğan’ın ısrarı ile devreye sokuldu.

İnsanın kendi kendisiyle hesaplaşması...

Benim peşimi hiç bırakmadı.

Özellikle siyasal konularda öyle.

İç muhasebe hep ensemde dolaştı durdu.

Siyasal, ideolojik günahlar, sevaplar...

Zaman içinde yer değiştiren doğrular ve yanlışlar...

İnsan hayatını zindana çevirebilen iç çelişkiler...

Yaşamda hatalar yaptığımı, yanıldığımı, bazen içimi fena halde acıtsa da, yalnız kabullenmeyi değil, itiraf etmeyi de öğrendim.

Kendi kendimi eleştirmeyi ihmal etmedim.

Daha önemlisi, yıllar yılı beynimi birtakım klişelerden azade kılmak için gayret ettim.

Bülent Arınç’ın son çıkışı “israf” la ilgiliydi: '13 yıllık iktidarımızın her tarafı altın yazılarla, başarıyla doludur. Ama israf konusunda karnemiz kırıktır. Belediye başkanı da, milletvekili de, anne baba olarak siz de israf etmeyeceksiniz. Çocuk da israf etmeyecek. O pahalı ambalajlı şeylerden alıp da yarısını atmak, ekmeğin yenmemiş kısımlarını çöp tenekesine koymak bizim inancımızda yok. Bizim inanç ve geleneklerimiz, ekmek kırıntılarını bile, elimizi ıslatıp onları ağzımıza atmaktan geçer.'

Arınç, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” havasında. Meselâ, AKSaray’da oturanlar, acaba bu sözleri üzerine aldı mı? Saray’ın inşaat maliyetinin çok yüksek olması bir yana, bir de genel giderleri var. Son olarak, elektrik faturası ortaya çıktı: 18 Aralık 2014 ile 18 Mart 2015 arasında elektriğe 3 milyon 614 bin lira ödenmiş. Buna göre Saray’ın günlük elektrik masrafı 40 bin liranın üzerinde; yıllık elektrik gideri ise 14 milyon lirayı aşıyor.

AK Parti’yi sarsan, Muhalefet’in “gümbür gümbür geliyorum” diyen iktidar yürüyüşü değil, bütünüyle kendi zaafları.

İktidar, AK-Saray’ın dudak uçuklatan maliyeti, aylık elektrik faturaları, “beyaz çay” giderleri, aklanamadığı yolsuzluklar, hırsızlıkların üstünü örtmek için tepetaklak ettiği hukuk düzeni, ekonominin bütün enerjisini emip posaya çeviren inşaat-rant sektörü altında ezildi. Kimse Erdoğan iktidarına haksız ve yersiz bir eleştiride bulunmadı; yukarda sıraladıklarımızın hepsini kendi hür iradesi, kararı ve eylemi ile kendisi yaptı. Kısaca iktidar elinde tuttuğu gücün altında ezildi. Belini doğrultması, tekrar ayağa kalkması ve iktidarda kalması kamuoyu yoklamalarının gösterdiği üzere artık çok zor.

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman