Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

AKP'nin seçim beyannamesinde, Anayasa Mahkemesi'ne 'bireysel başvuru hakkı' ile ilgili ilginç bir tespit var:

Bireysel başvuru hakkı, mahkemeye ağır bir iş yükü getiriyormuş, bu da mahkemenin işlevselliğini azaltıyormuş. Bunun için bireysel başvuru hakkı gözden geçirilecekmiş!

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının getirilmesi, meşhur Anayasa referandumu ile gerçekleşti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne Türkiye'den giden dava sayısını azaltmak için düşünülmüş bir önlemdi ve o vakit 'Yetmez ama evet'çilerin sayısını arttırmak için kullanılan elmaşekerlerinden biriydi.

Demek ki artık bundan geri döneceğiz.

Böylece vatandaşlar, haklarını aramak için yine AİHM kapılarına kadar gitmek zorunda kalacaklar.

Bunu neden istiyor olabilirler, sebebi aslında çok açık:

Ayaklarına hukuk ve insan hakları gibi kavramlar dolanmasın istiyorlar.

Şırnak Valisi Roboski’de ölen katırlar için “Silah sesinden korkup dağdan atlayarak öldüler” dedi. CHP milletvekili Melda Onur, yaralı katırları kurtarma eylemine katıldı.

“Kaçakçılık suçtur, bunda hemfikir miyiz. O halde gidin köylülere bunun suç olduğunu anlatın, ikna edin, kaçakçılık yapmasınlar.”

Şırnak Valisi Ali İhsan Su’nun makamında bulunduğumuz yaklaşık 30 dakikalık sürede, valinin en az 10-15 kere tekrar ettiği bu cümleden, devletin ikna yönteminin “imha yöntemi” olacağını anlamış olduk. İzmir, Muğla, Kocaeli, İstanbul, Almanya, Van, Bingöl, Bitlis, Gaziantep, Diyarbakır’dan gelmiş hayvan hakları aktivistlerinin dilinden konuşmasını zaten beklemediğimiz bir bürokratın, sadece kendi dilini kullanmakta diretmesi de devlet-bölge halkı arasındaki körler sağırlar diyaloğunun bir kamu spotu gibiydi.

AK Parti'nin seçim bildirgesiyle ilgili dün söylediğim şu hususun altını tekrar çizmek isterim: “Bu seçim bildirgesi temel olarak, özgürlükçü ve demokratik bir devlet-toplum sözleşmesini önermektedir. Ancak bildirgenin pek çok tespiti ve düzeltmeyi hedeflediği kimi sorunlar, son zamanlarda AK Parti'yle özdeş hale gelmiş sorunlardır…”

Bu tespit, bir eleştiri ifade etmiyor, tersine muhtemel bir özeleştiri ihtimalini varsayıyor. 

Seçim bildirgesinde, şüphe yok ki, en çok başkanlık sistemiyle ilgili öneriler öne çıktı. Demokratik denge ve denetim mekanizmalarına da gönderme yapan bu öneriler “AK Parti lider merkezli bir anayasa getirecek” endişelerini bir miktar dindirmiş olabilir.

Zygmunt Bauman başta olmak üzere bugün Holokost üzerine yazan pek çok yazar, düşünür bu dehşet verici olayın modern uygarlığın yüksek bir aşamasında gerçekleşmiş olmasına dikkat çekmekte, bunun nedenlerini araştırmakta, uygarlığımızın doğası hakkında görüş bildirmekte. Auschwitz, modern dünyanın orta yerinde en yeni teknolojilerden yararlanarak inşa edilmişti. Tahayyül gücünü aşan kitlesel katliamlar Aydınlanmış Avrupa’da, modernlik adıyla andığımız toplumsal ve kültürel iklimde vuku bulmuştu.

O zaman şu soruları cevaplamak gerekiyor: Holokost ve diğer kitlesel katliamlar, etnik şiddet modern uygarlığımızdan bir sapma mı, yoksa onun bir parçası, bir uzantısı mı? Modern toplumların tarihinde neden böylesi dehşet verici olaylar yer alıyor?

Modern uygarlık ile şiddetin birbirinden uzak olduğunu düşünmek çok yaygın bir yanılgı. Michael Mannkapsamlı incelemesinde çok açık bir ifadeyle, etnik temizliğin “esasen modern” olduğunu, modernliğin “merkezinde yer alan bir sorun” olduğunu belirtiyor. Kitlesel kıyımların, cinai temizliğin modernliğe hiç de yabancı olmadığını vurguluyor.(1)

Dolar dünyada değer kazandığı için Türkiye’de de fiyatı artıyor. Ama bizde dolar fiyatı bize benzer durumdaki ülkelerden daha fazla artıyor.

Bunun nedenleri var:

Ekonomimiz dolara normalin ötesinde bağımlı. 400 milyar dolar döviz borcumuz var. Bu borcun yıl içinde vadesi gelenlerinin ve ödenecek faizlerinin miktarı 180 milyar dolar dolayında.

Biz bu 180 milyar doları yıl içinde ödeyerek hesabı kapatmıyoruz. Borcu döndürüyoruz. Biraz ödüyoruz, tamamına yakınını yeniliyoruz. Basit anlatımla, öder gibi yapıyoruz. Ama tekrar borçlanıyoruz.

Burada sorun, alacaklıların tekrar borçlanma kapısını kapatması riski.

Olağan döviz giderlerimiz ile gelirlerimiz arasında 40 milyar dolar açık var. Buna cari açık deniliyor. Bu açığın kapatılması için her ay ülkeye sermaye hareketiyle net 3.5-4.0 milyar döviz girişi gerekiyor.

Türkiye milyonlarca göçmen ve mültecinin yaşadığı bir ülke. Suriye savaşı ile Türkiye, göçmenler için bir transit ülke olmaktan çıktı. Milyonlarca göçmen için Türkiye artık son durak. Buna rağmen Türkiye’de göçmenlikle ilgili konular yardım kampanyalarının ötesine geçmiyor. Oysa göçmen nüfusunun bu kadar çok olduğu Türkiye’de konuyu yardım kampanyalarının dışında politik olarak da ele almak gerekiyor.

Bugün Türkiye’de göçmenler en kötü koşullarda yaşıyorlar, en kötü işlerde karın tokluğuna çalıştırılıyorlar. Göçmenlerin öldüğü iş kazaları haber değeri bile taşımıyor. Göçmen kadınların ciddi bir kısmı taciz ve tecavüze maruz kalıyor, çocukları satılıyor. Ve hala konuyla ilgili hak temelli bir politika geliştirilmediği gibi, kimine “misafir”, kimine “sünni kardeş”… denerek yerel halkla göçmenlerin arasında olduğu gibi, göçmenlerin kendi aralarında da düşmanlık geliştiriliyor.

Aynı ülkede yaşayıp, aynı gazetelerle, aynı haber veriş biçimleriyle karşılaşıp da bu kadar farklı düşünmek ülkede kutuplaşmayı güzel özetler.

Çok emek harcanmış bir çalışmanın sonuçları açıklandı dün. Koç Üniversitesi’nden Prof. Ali Çarkoğlu, Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Ersin Kalaycıoğlu ve Ohio Devlet Üniversitesi’nden Prof. Erik C. Nisbet’in ortak çalışması… Türkiye’de siyaset, medya ve internet özgürlüğünü araştırmaktı amaç.

Toplam 51 ilde 2356 kişiyle yüzyüze , TÜİK’ten alınan bilgilerle hanelerde yapıldı. 20 Aralık’ta başladı 2 Şubat 2015’te bitti sahadaki bölümü.

Çalışmanın bana göre en çarpıcı olan bölümlerini sizlerle paylaşacağım…

Domino taşı etkili sözler vardır. Nicedir birikmiş enerjiyi açığa çıkarır, birbiri ardı sıra dizili, görece sakin taşların üstüste devrilmesine yol açar. O noktada artık yıkılan taşlara da değil, o taşlar üzerinden ortaya çıkan suskun güce odaklanır insan. Son damlanın sesine.

Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis’in, 12 Nisan Pazar günü Vatikan'ın ünlü Aziz Petrus Bazilikası'nda yönettiği ayinde, 20. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi'nde yaklaşık 1,5 milyon Ermeni'nin öldürülmesinin yüzyılın ilk büyük 'soykırımı' olduğunu ifade ederek, 'Geçen yüzyılın ilk soykırımına, Katolik ve Ortodoks Suriyeliler, Süryaniler, Keldaniler ve Yunanlarla birlikte siz Ermeniler maruz kaldınız' demesi, işte böyle bir son damla sesiydi.  Ve elbette tam da bekleneceği üzere, gerisi devlet söyleminin şahlanışı şeklinde tecelli etti.

17 Aralık’tı.

Erdoğan dedi ki:

“17 Aralık’ta Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin de üstüne çıkma yolunda ciddi kazanım elde edilmiştir. Halkın bir heyecanı var. Bunun bir bayram olmasından rahatsızlık duymayın. Gelin bu bayramı hep beraber yaşayalım.”

*** 

15 Aralık’ta Avrupa Parlamentosu’ndaki Hıristiyan Demokrat partilerin isteğiyle gizli oylama yapılmış ama oylama sırasında özellikle Avrupa Yeşil partileri, başta 68’in liderlerinden Cohn-Bendit, gizliliğe inat, Türkçe yazdıkları “Evet” pankartlarını açmışlardı.

Komşum Ertuğrul Özkök'le iddialaşmıştım.

O, 7 Haziran günü sandıktan bir 'grand koalisyon' çıkacağını tahmin ediyordu. Almanya'daki gibi, merkez sağla merkez sol arasında kurulan bir 'büyükler koalisyonu'.  Yani bir AK Parti-CHP hükümeti öngörüyordu. 

Bense seçimin kaderini 'ince ayarcılar'ın tayin edeceğini düşünüyordum. Geçmişte AK Parti'ye oy vermiş, ama  kontrolsüzleşmesin diye iktidarın gücünü bu seçimde biraz kısıp dengelemek isteyeceklerin kümesi... Ya sandığa gitmeyecek ya da muhalefeti güçlendireceklerdi...

Fakat koalisyon lafını duyarlarsa şeytan görmüş gibi artlarına bakmadan AK Parti'ye döneceklerini iddia ediyordum. Eldeki istikrardan olmamak, İtalyan tipi bir 'Geçimsizler koalisyonu' kabusunu yeniden yaşamamak için...

Benim senaryomda sonucu, 'ince ayarcılar'ın elinin ayarı belirleyecekti her halükârda. 

Tek parti iktidarını tehlikede görmezlerse AK Parti'ye sandıkta ölçülü ayar çekmeyi deneyeceklerdi.

Önceki cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de seçim tahminini açıkladı. Görüyorum ki kestirimlerimiz bu noktada örtüşüyor. Onun yorumu da 'ince ayar'cı.

Popüler İçerikler

İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!