Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

AK Parti bünyesinde Davutoğlu'nun başarısızlık sınırı olarak yüzde 45'in ya da 300 sandalyenin altı konuşulurken, yüzde 55-60 hedefini siyasetin aritmetiğiyle izah etmek çok zor; tabii sadece HDP değil, CHP ve MHP'nin de işleri sarpa sarmaya başlamazsa.

Başbakan Ahmet Davutoğlu dün AK Parti’nin seçim kampanyasını başlattı.

Dünyanın üzerimize geldiği şu günlerde “Dünya bizi alkışlıyor” gibi hamasi saptamaları ve Mehter Marşı gibi bir seçim şarkısı eşliğinde verilen –nostaljik ve tehlikeli- “Dünyada adaleti sağlamaya geliyoruz” vaatlerini zor da olsa günün heyecanına verelim.

AK Parti internet sitesinde yer alan seçim bildirgesinde yazılı Kürt çözümü meselesinin Davutoğlu’nun ilan ettiği 100 madde arasında yer bulamaması, ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çok istediği başkanlık sisteminin önemli yer tutması ise dikkat çekiciydi.

Arena Kapalı Spor salonunda en son Başbakan Davutoğlu'nun Genel Başkan seçildiği kongreyi izlemiştim.

AK Parti'nin seçim beyannamesi ve aday tanıtım toplantısı nedeniyle aynı salondaydık.

Salonda seçimle kongre arasında bir hava vardı. Henüz Başbakan gelmemişti ama salon heyecanlı ve kıpır kıpırdı.

Kolay değil. AK Parti çok önemli bir süreçten geçiyor. Partinin ağır topları üç dönem kuralına takılmış, 175 milletvekili liste dışı kalmış ama salon doluydu ve kalabalık salonun dışına taşmıştı. 13 yıldır iktidarda olan ve liderini Cumhurbaşkanı yaptıktan sonra yeni kadrolarla yoluna devam eden bir parti için bunlar önemli.

Başbakan Davutoğlu'nun AK Parti'nin seçim beyannamesini açıkladığı töreni izlerken tuttuğum notları aktarıyorum:

Bağırınca... Tayyip Erdoğan gibi olamıyor... Bağırmasa... Kendi gibi olacak... Ve belki çok daha güzel olacak...

*

AK Parti çok güzel 'seçim şarkısı' yapardı... Ancak biraz çaptan düşme var gibi... 'Bize Her Yer Türkiye' şarkısını pek beğendim. Bomba gibi... O hariç diğer şarkılar pek olmamış... Her biri 'Refah'ın vakti geldi' adlı o çok eski seçim şarkısını çağrıştırıyor.

*

CHP'nin 'alkış' temalı kampanyası, bana göre tam bir fiyasko... Ama Davutoğlu'na göre çok başarılı... Öyle olmasa en az 20 kere CHP'nin 'alkış' temalı kampanyasına gönderme yapar mıydı?

*

Davutoğlu 'yüzde 60' oy hedeflediklerini açıkladı... Galiba '400 milletvekili istiyorum' deyip de fazla taklitçi olmamak için yaptı bunu... İyi fikirdi doğrusu.

Yaklaşık bir yıl önce, Ali Babacan’la alakalı ilginç kulis bilgileri edinmiştim. Bu yazıyı o zaman yazmayı düşündüm. Fakat araya başka meseleler girince gündemimden çıktı.

Babacan’ın, dün medyaya yansıyan “Keşke son hükümette yer almasaydım” sözlerini okuyunca, konu kafamda canlandı.

Aslında bu sadece Ali Babacan’ın dramı değil. AK Parti’deki, İslamcı çevreden gelen birçok kimsenin de dramı. Çünkü benzer bir süreç yaşayıp benzer bir sona ulaştılar.

Fakat bu kişiler arasında Ali Babacan en modern, en demokrat, en liyakatlilerden biriydi. Bu nedenle, yaşanan bu dramı onun üzerinden anlatmayı tercih ettim.

Doların 2.70’i zorladığını görünce, ”Hadi” dedim kendi kendime, politikaya bir ara ver de bugün git Financial Times’ın Türkiye ekonomi zirvesini izle.

Ama ne mümkün! Televizyon dizilerinden futbola kadar memlekette her konu başlığı gibi, ekonomi de aslında siyaset tarafından zehirlenmiş durumda. Financial Times’ın her yıl düzenlediği Türkiye zirvesi, büyük işadamları, bankacılar ve yabancı yatırımcıları bir araya getirerek, ekonominin genel gidişatıyla ilgili seviyeli bir ufuk turuna sahne oluyor.

Ama bizim gibi ülkelerde siyaset ve ekonominin gidişatı fazlasıyla iç içe geçmiş durumda. Bakın ben anlatayım, siz karar verin...

- Yabancı yatırımcının ve bankacının kafasında 2 soru var: Ekonomi (model olarak) nereye gidiyor ve seçimden sonra ekonominin yönetimi kimde olacak. Geçmişte finans çevreleri, Ak Partiiktidarının getirdiği istikrardan hoşnuttu. Şimdiyse gidişattan kaygıları var. ”Kurumların yıpranması”, ”hukuk devleti” ve ekonomi yönetiminin ”öngörülemez” olmasından şikâyetçiler. Ali Babacan gibi ”güvenilir” isimlerin 6 ay sonra olmayacak oluşu herkesi kaygılandırıyor.

1915’in yüzüncü yıldönümünün hele nisan ayının zorlu geçeceği belliydi. Papa’nın açıklamasının ardından Avrupa Parlamentosu’nun alması beklenen karar Ermeni meselesini tekrar gündeme oturtuyor. 

1915’te yaşananlar yoldan çıkmış bir tehcir mi, insanlığa karşı suç mu, soykırım suçu mu senelerdir tartışılıyor. Tartışılmasında da fayda var. Hem tarihi, hem siyaset bilimini, hem hukuku, hem uluslararası ilişkileri ilgilendiren bir konunun tartışılmaması başlı başına bir tuhaflık olurdu. On yıllar boyunca bu tuhaflığı yaşadık. Böylelikle memleketimizde olanları soykırım olarak niteleyen de soykırımı reddeden de hazırlıksız yakalandı. Bırakın olanın nasıl niteleneceğini ne olduğunun dahi kamuoyunun genelinde konuşulmaya başlanması şunun şurasında üç beş senenin işi.

Çok boyutlu bir konudur ve bir gazete köşesinde değerlendirilemeyecek kadar karmaşıktır. Ancak yurtdışında “soykırım değildir”, yurtiçinde de “soykırımdır” diyenlerin ifade özgürlüğü sağlanmazsa bir yere varılamayacağı da aşikâr.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı 'Yeni Türkiye Sözleşmesi'nin maddeleri arasında partili partisiz tüm yurttaşların 'Evet' demesi gerekenler var... Keşke CHP'nin reklamcıları bu maddelere de alkış tutulan filmler yapabilseler... Belki de Davutoğlu bu metni noterde tescil ettirmediği için, bazıları bunu görmezden gelecektir. 

Bu maddelerden bazılarını, gözden kaçırmış olanlar için hatırlatayım: 

 Etnik, dini, mezhebi ve bölgesel zenginliğimiz, kadim ortak geçmişimizin güzel yansımalarıdır ve vatanımızın asli sahipleri ve devletimizin eşit vatandaşları olduğumuz gerçeğinin en güçlü dayanaklarıdır. 

Onurlu bir hayat 

 İnsan onuruna yakışır bir kültürel ve ekonomik gelişmişlik seviyesine sahip olmak 'insanı yaşatmak' idealinin ayrılmaz unsurudur ve devletin asli sorumluluğu vatandaşlarının onurlu bir hayat sürmelerine zemin oluşturacak siyasi, kültürel ve ekonomik şartları sağlamaktır.

“Milletin anasını çok seven” işadamı yine, analarımıza “selam söyleyecek” bir pay kapmış!..

Sevgili abisi ona yeni “yal” atmış!..

Havuz medyasını ihya eden, bu arada abi tarafından abat eylenen zat, bu kez bizim ellerde yani Mersin’deydi...

Bir memnun, bir mutluydu ki sormayın!..

Kedi sever Bakan’la el ele “çarın torunlarına” hizmet etmek gibi önemli bir görevi ifa ettiler önceki gün...

• • •

Devletin helikopterine oturmuş, beyin eteğine sarılmış, akçayı kesesine doldurmuş Akdeniz’in üzerinden uçarak gelmişti Büyükeceli’ye!..

Yol boyunca pencereden aşağıya baktıkça ve de o “bakir koyları” gördükçe herhalde “milletin anasının” hatırını tekrar tekrar sormayı içinden geçirmiştir...

Asırlar önce yaşayan bir imparator “iktidarınızı süngüyle inşa edebilirsiniz ama onun üzerine oturamazsınız” demişti. AKP, bir siyasi parti mi yoksa bendeler topluluğu mu olacağına karar verme aşamasında. 

Marks ve Engels’in meşhur yadsımanın yadsınması teorisi bize umut dolu bir fikir bırakmıştı. Buna göre yaşam nehrinin karşısında kaskatı kesilenler (tüm katı-hegemonik yapılar) aşılacak, eriyeceklerdir. Gittikçe şiddetlenen değişim arzusunu “yadsıyan” hegemonik ve baskıcı yapılar yadsınacak ve yıkılacaklardır. Esas mesele toplumsal değişimin karşısında durmamaktır.

Türkiye’de toplum kendi kaderinin oylanacağı 7 Haziran seçimlerine doğru yeni bir durumla karşı karşıya. AKP bunalımı denilen bu durum, toplumun sırtında büyük bir ağırlıkla tepinerek gerçekleşiyor.

Merkez Bankası’nın para politikasında kontrolü kaybetmesi Türk parasının hızla erimesine neden oluyor. Tabii bu arada Amerikan Doları’ndaki kontrolsüz artışın Türkiye ekonomisini durdurduğunu belirtmekte fayda var.

Peki, niye dolardaki kontrolsüz artış Türkiye ekonomisini durdurdu?

Durdurdu, çünkü vatandaşın tasarrufları aniden yüzde 21 oranında eridi.

İŞÇİNİN, MEMURUN, ESNAFIN ALIN TERİNE İKTİDAR EL KOYDU

Bu arada işçi, memur, emekli ve diğer dar gelirli vatandaşın alım gücü yine yüzde 21 oranında azaldı. Bir de tüketici önümüzdeki 12 ay içerisinde iş bulma ihtimalinin azaldığını ve işini kaybetme ihtimalinin çoğaldığını düşündüğü için tüketimini azalttı.

İşsizliğin yüzde 11,3’e yükselmesi bu tezimizi doğruluyor.

Peki, vatandaş tüketimini niye azalttı?

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı