Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

AK Parti’nin ‘askeri vesayetle mücadele’ diye takdim ettiği, militarist siyaset anlayışı ile değil, eski statükonun bekçiliğini yaptığını düşündüğü ‘asker’ ile mücadele idi. Meşhur Ergenekon davaları esnasında bu hususa dikkat çekmeye çalıştım, sivil siyasetin demokratikleştirici gücüne sorgusuz sualsiz inanılan, o dönem kimsenin bu konuyu dikkate almaya niyeti yoktu. Dahası, sivil siyasetin öne çıkması, illa demokratikleşme getirmeyebilir, farklı bir otoriterleşme ile sonuçlanabilir kaygısını dile getirdiğim, ‘sivil dikta’ tartışması üzerinden her türlü saldırıya uğradım. O günlerde ‘sivil dikta’ tartışması Balyoz darbe planının bir parçası olarak bile ilan edildi. 

O dönem, öngörülerimi değil, kaygılarımı ifade etmiştim, ne yazık ki, kaygılarım gerçek oldu, Türkiye yeni bir otoriter siyaset mecrasına sürüklendi.

12 yıldan beri hükümet olan bir partinin kendisine bu kadar haksızlık yapması ne kadar hazin!

Cumartesi sabahı, “Ağrı Valiliği'nin talimatı” üzerine, “15 Jandarma timinden oluşan güvenlik gücü” 10-11 Nisan (Cumayı Cumartesine bağlayan) gece “bölgeye sevk edilmiş”, “Bölgede tertiplenme esnasında”, “Bölücü terör örgütü mensubu teröristler tarafından” ateş açılmış, ateşe derhal cevap verilmiş, ancak “teröristlerce açılan ilk ateş esnasında” dört askeri personel“ yaralanmıştır.

Bu bilgi Genelkurmay Başkanlığı'nın, Cumartesi günü sabah saat 10.33’te yayımladığı “basın açıklaması” nda yazılıdır.

Ağrı Valiliği'nin , askeri birliğe niçin başvurduğu da, Genelkurmay’ın basın açıklamasında yazılıdır: “Ağrı ili Diyadin ilçesi Yukarıtütek Köyü bölgesinde bölücü terör örgütü mensupları tarafından organize edilen ve “Bahar Şenliği” olarak isimlendirilen etkinlikte bölücü terör örgütünün propagandasının yapılacağı, vatandaşlarımıza seçimde destekledikleri adaylara oy vermeleri konusunda baskı uygulanacağı yönünde bilgi” alınmıştır.

Sağlıklı ve yerleşik demokrasilerde iktidarlar seçimle gelir, seçimle giderler...

İş başına seçimle gelmiş bir iktidarın, bütün oyununu günün birinde seçimle gitmesini imkansızlaştırmak üzerine kurduğu bir ülkenin kaderi, sonunda yönetilemez olup kaosa sürüklenmektir.

İktidardan gitmeyi dışlayan bir oyun planı, genel seçim müessesesini ülkenin biriken meselelerine demokratik çözüm üretemez hale getirecektir. Tıkanıklık, krize ve kaosa yol açar.

Genel seçim sonuçlarını manipüle etmek için kanlı çatışmaların dahi provoke edilebildiği bu ülkede, yakın geleceği kaos senaryolarını dışlayarak düşünmek artık olanaksızlaşıyor.

Türkiye demokrasi ve laiklikten uzaklaştıkça, kriz ve kaoslar içinde bitip tükenen Ortadoğu’nun yangınlarına yakınlaşıyor; bu coğrafyadaki ateşin kendisini de yakma tehlikesine karşı daha savunmasız hale geliyor.

Hükümet yanlısı bir gazete, Ağrı'da meydana gelen çatışmanın haberini şöyle veriyor:

'PKK, HDP'ye baraj desteği için yeniden tehdit kartını açtı.'

*

Siyasetten anlayana da, siyasetten anlamayana da...

Kafası az çalışana da, çok çalışana da...

'HDP, barajı nasıl aşamaz?' sorusunu sorduğunuzda alacağınız cevap bellidir:

'Çatışma çıkarsa... HDP barajı aşamaz.'

*

'Allame' falan olmaya gerek yok yani...

Silahlar konuşursa...

Terör artarsa...

Şehit haberleri gelirse...

Çatışmasızlık süreci biterse...

HDP, katiyen barajı aşamaz.

Bugünlerde Öcalan'ın çağrısı üzerine PKK'nın silah bırakmak üzere toplanacak olan kongresini tartışıyor olacaktık.

İki gün sonra yani 15 Nisan'da silah bırakma kararı alınacaktı.

Ondan sonra sıra İzleme Komitesi'ne gelecekti.

Barışı solumayı umduğumuz bir sırada Diyadin'den çatışma haberi geldi.

Oysa bizim gündemimizde PKK'nın sınır dışına çekilmesi olmalıydı.

Silah bırakan PKK'nın Türkiye'ye dönüşünü tartışmalıydık.

Nevruz'dan önce gittiğim bölgede, insanların gözünde barışa olan özleme görmüştüm.

Ama gözlerdeki barışa olan tutku, gönüllerdeki istek demek ki yeterli olmuyormuş.

Cumartesi günü Ankara'dan, Diyadin'deki çatışmayı izlemeye çalıştım.

Öğlen haberlerinde okunan TSK açıklamasını duyduğum anda göğsüme bir yumruk oturdu. Ağrı’nın Diyadin ilçesi Yukarı Tütek Köyü’nde ağaç dikme ve bahar şenliğinde “örgüt propagandası yapılacağı, seçimde desteklenen adaylara oy vermeleri konusunda baskı uygulanacağı duyumu alınması üzerine Ağrı İl Jandarma Komutanlığı’ndan 15 timin bölgeye gönderildiği”; ateş açılması üzerine bölgeye komando birlikleri sevkedildiği, havadan IHA ve helikopter destekli operasyonun devam ettiği bildiriliyordu.

Partilerin adayları belli olmuş, genel başkanlar televizyon ekranlarında, meydanlarda boy göstermeye başlamış, tartışmalar hızlanmıştı. HDP’nin barajı aşmasının, AKP’nin milletvekili sayısını ve Erdoğan’ın başkanlık hayallerini ciddi biçimde etkileyeceği biliniyor, herkes herkesi provokasyonlara karşı uyarıyordu.

Cemal Süreya 6 Temmuz 1976’da yazdığı “Ölüleri Seviyorlar” başlıklı yazısında “Ülkemizde sanatçının durumu gerçekten ilginç. Yaşadığı sürece ilgilenilmiyor, ölür ölmez göklere çıkartılıyor” diyor.

Örnek olarak da Orhan Veli’yi gösteriyor:

“Orhan Veli Kanık ölümünün hemen ilk haftası içinde herkesçe benimsenmiştir.”

Cemal Süreya, Orhan Veli’nin kısa yaşamı içinde ona karşı ne kadar “ilkel” davranıldığını şöyle anlatıyor:

“Yıllarca onun girişimlerine dudak bükenlerin, onunla eğlenenlerin, o girişimi değerlendirmeleri, içlerine sindirmeleri için bir hafta çok kısa bir süre değil mi acaba?”

Aslında bu “yeni” olan her şeye karşı muhafazakâr toplumların geleneksel kadersizliği!..

Bugün Orhan Veli’nin doğum günü… 13 Nisan 1914’te Beykoz’un Yalıköy Mahallesinde İshak Ağa Yokuşu’ndaki 9 numaralı ahşap evde dünyaya geldi.

Son yazıda, ülkedeki bir kesim okumuşun ‘büyük hedefler’ uğruna görmezden geldiği ‘kötülükler’den ve söz konusu tavrın yaşadığımız cehennemin yollarının döşenmesine sunduğu katkıdan söz etmiştim. Takip eden bu yazının konusu ise, AKP’nin ‘gerici’müttefiki olduğunu düşündüğüm, ulusalcı kesim.

Herhangi bir yurttaş topluluğu homojen değil elbette. Her birinin içinde ayrıksı duranlar var. Bundan sonra da olacak. ‘Ulusalcı’sıfatıyla adlandırılan kesimin de farklı temsilcileri var kuşkusuz. Burada özetlemeye çalışacağım muhtelif ‘eşikler’ ise çoğunun ‘onay’ verdiği türden.

Anlayabildiğimce Türkiye ulusalcılarının iddialarından biri, solculuk. Tabii bu çok uzun mesele. Öncelikle, Türkiye solcularının çoğu birbirini solcu saymaz! Kendi kendilerine ettiklerini, düşman etmez.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon iki yıldır Esat rejiminin kampa uyguladığı ablukaya IŞİD saldırısı da eklenince “Yarmouk bugün, cehennemin en dip köşesinde yaşamak gibi” diyor. 

Nisanın birinci gününün gecesinde IŞİD, Şam yakınlarında bulunan Filistin Mülteci Kampı Yarmouk'a saldırdı. Kampta hala yaşamaya devam eden çoğu Filistinli, bir kısmı Suriyeli 18 bin kişi susuz, elektriksiz, yemeksiz, ilaçsız evlerinden çıkamaz durumda kaldılar.

İki yıldır Esat rejiminin kampa uyguladığı abluka nedeniyle zaten yarı aç, yarı tok gezen ve açlıktan 200 çocuğun öldüğü kamp, şimdi mutlak bir yokluğun pençesinde. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-moon, “Yarmouk bugün, cehennemin en dip köşesinde yaşamak gibi” dedi. Genel Sekreter cehennemin en dip köşesinde neler yaşandığını biliyor olmalı.

“Nasıl olur da çatışma çıkarırız?”, “Nasıl olur da ‘Çözüm Sürecini’ sekteye uğratır çökertmek için fırsat yakalarız?” diye yana yakıla “çareler” arayanlar nihayet başardılar!

İki yılı aşkın bir zamandır süren “çatışmasızlık sürecini” bitirdiler!

Önceki gün Ağrı’nın Diyadin ilçesinin Yukarıtütek köyü kırsalında PKK militanları ile askerler arasında çıkan çatışmada 5 gerillanın hayatını kaybettiği, birinin yaralandığı, çatışmada yaralanan 4 askerin de hastaneye kaldırıldığı belirtilmektedir.

“Çözüm ve müzakere masası”nı devirmek için bahaneler arayan AKP Hükümeti’nin sözcüleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha çatışmalar sürerken adeta müjde verir gibi, meydanlardan, “twitter”dan seçim gezilerinden “şiddetli” açıklamalar yaptılar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “…Bölücü terör örgütü aziz milletimizin güvenliğini sağlamak için fedakarca görev yapan güvenlik güçlerimize bir saldırıda bulundu…”

Başbakan Davutoğlu: “Ağrı’daki hain saldırıya gerekli cevap Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından veriliyor…”

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan: “Kamu düzenine, seçim güvenliğine ve millet huzuruna yönelik girişimlere müsamaha gösterilemez…”

Popüler İçerikler

Premier Lig Devinden Arda Güler'e Çılgın Teklif! Bonservis İçin 50 Milyon Euro Düşünülüyor
‘Köyün Tamamı Terör Yanlısı’ Diyen Öğretmen Hakkında Yeni Gelişme: “Ne Açığa Alındı Ne de Sürüldü”
Evde de Yapsak Ucuz Değil: Fatih Altaylı Evde Yaptığı Patlıcan Musakkanın Maliyetini Hesapladı