Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Tabii ki savcı Mehmet Selim Kiraz’ ın terör eyleminde şehit edilmesinin ardından, “Özel güvenlik tarih olmalı” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan .

Yer Çırağan Sarayı. Takvimler, 7 Aralık 2014’ü gösteriyor.

Evet, beş ay öncesinden söz ediyoruz.

Erdoğan, kısa adı ASKON olan Anadolu Aslanları İşadamları Derneği’nin 9. Olağan Genel Kurulu’na katılıyor. “Asil Duruş” temalı toplantıda 10 işadamına, ülke ekonomisine katkılarından dolayı ödül verilecek.

Akdeniz Girişim Holding sahibi Necmeddin Şimşek , Erdoğan’ın elinden plaket alırken “Bu duruş, ülkemizde yaşanan uluslararası oyunlara rağmen, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’la simgelenen ancak hepimizin destek verdiği bir duruştur” diyor.

Ülkemizdeki 'aşırı kutuplaşma'; çok da karmaşık olmayan konuları, içinden çıkılmaz tartışmalara dönüştürebiliyor.

Avukatların adliyeye girişlerinde aranması, bir anda ülke çapında gerilim konusu oldu. Aslında üzerinde kolayca anlaşılabilecek bir konu. Adliye dahil, güvenlik gerektiren bütün toplu yaşam alanlarında; bugünün dünyasında, günümüzün terör gerçeği karşısında, bir arama yapılması doğal. Alışveriş merkezlerinden, havaalanlarına kadar, çok değişik yerlerde, değişik şekillerde aranıyoruz. Bir yönüyle bakıldığı zaman, eziyet. İnsan sıkılıyor, zaman kaybediyor. Ancak, kaçınılmaz.

Toplumların yaşamında süreklilik esastır.

Yaşanan siyasi, kültürel her değişim böyle bir süreklilik çerçevesinde vücuda gelir.

Hatta fazlası…

Süreklilik, toplumsal değişimin mayasını oluşturan en önemli unsurun, toplumsal farklılıklar arasındaki rekabet ve çatışmanın hakemi ve düzenleyicisidir.

Sürekliliğe meydan okuyan her gelişme, her siyasi kopuş, toplumlarda, düzenleyicisi, hakemi bulunmayan, şiddetli ve doku bozucu sarsıntılar yaratır.

Türkiye yıllarca bu tür sarsıntılara mahkum oldu, bu sancıyı hissetti...

Bu sancı, kesişmelerine hemen hiçbir şekilde müsaade edilmeyen, biri verili diğeri yerli iki farklı medeniyet projesinin kavgasından kaynaklandı.

Sayın Cumhurbaşkanımızın üniversitelere yaptığı rektör atamalarından neyi anlamalıyız?

13 üniversitede hocalar kendi aralarında oylama yapmışlar ve bizim üniversiteyi şu öğretim üyesi yönetsin demişler.

Sayın Cumhurbaşkanımız bu seçimlerin sadece 1’ini isabetli bulmuş, 12 atamada ise ikinci hatta beşinci sırada yer alan öğretim üyelerini rektör olmaya layık görmüş.

Yani Sayın Cumhurbaşkanımıza göre her 13 üniversiteden 12’sinde öğretim üyeleri uygun vasıflarda bir rektörü seçme kabiliyetinden yoksunlar.

Bir tek Kafkas Üniversitesinin Sayın Cumhurbaşkanımızın rektör olarak atayacağı birisini kendi seçimlerinde de birinci olarak seçtiğini görüyoruz.

Adliye basanlar, polis merkezine saldıranlar, parti binası işgal edenler… Küçük çaplı, herhangi bir “ kazanım ” getirmeyecek, körleme eylemler. Son derece sevimsiz oldukları için, kime saldırıyorsa, ancak onun işine yarayacak işler. Ama bu toplumda, bu tarih sonucu, son analizde kimin işine yarayacaksa yarasın, böyle eylemler yapmaya hazır bireyler var. Türkiye’de henüz “ intihar bombacısı ” rolüne girmiş Cihadîler yok ya da sayıca az. Buranın “ intihar eylemcisi ” daha çok “ sol ” diye tanımlanan bir yerden çıkıyor. Bu “ yer ”in gerçekten “ sol ”la bir ilgisi yok elbette. Kendine bir gelecek göremeyen, az eğitimli, çok öfkeli bir kesimden çıkıyor böyle militanlar. Onların bu öfkesini anlamlı bir politik eylemliliğe kanalize edecek örgütlenmeler de yok. Ama bunu kullanan –sonuçta gene etkisiz– örgütler var.

Küçükken kardeşim yaramazlık yaptığında ve annem otoriteyi sağlayamadığında yan komşumuz Fatma teyzeyi çağırırdı.

Ondan bir korku figürü yaratmıştı. Kardeşim onu gördüğünde uslanırdı.

Ben başka çocuklardan dayak yediğimde yine dövüşür yine dayak yerdim. Bisikletten düşer dizimi patlatır, sonra yine biner ve düşerdim. Bademciklerim boyum daha sandalye seviyesindeyken beni hayattan soğutmuş olsa da her kış gizlice dondurma yer, yataklara düşerdim. 

Ben bunlar başıma gelecek diye değil, daha ziyade annemden yiyeceğim azardan korkardım. Ama tam da bu yüzden üstüne giderdim. Çünkü en çok korkmaktan korkardım. Hele de bir otorite figüründen.

Ama öyle ya da böyle, hepimiz korkutularak büyütülüyoruz. Kaçırılırız korkusuyla, düşüp bir yerimizi kırarız korkusuyla, tek başımıza kalırsak kayboluruz korkusuyla...

Sonra kocaman insanlar oluyoruz ve hâlâ korkuyoruz. Kimimiz çok korkuyor, kimimiz daha az; çok azımız hiç korkmuyor.

Bu kez anneler, babalar, komşu teyzeler falan olmuyor başımızdaki otorite figürleri. Onların yerini tek bir otorite alıyor: Devlet.

CHP, pazar günü 39 ilde üye katılımıyla önseçim yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana merkez sol partilerin bu kadar kapsamlı bir önseçim yaptığı görülmemişti. Bu sadece CHP değil, “parti içi demokrasi” konusunda ciddi sorunları olan Türkiye için de, hiç tartışmasız, çok önemli ve olumlu bir adım. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ön seçime girmiş olması bu adımı daha anlamlı kılıyor.

Liderleri önseçime girerken, uzun zamandır CHP içinde siyaset yapan bazı parti yöneticilerinin kontenjanı tercih etmeleri kuşkusuz tartışmalara ve sorunlara yol açacaktır. Bu açıdan bakıldığında CHP Lideri’nin kontenjan adaylarını saptarken sürpriz yapması pekâlâ sürpriz olmaz. Önseçimin CHP’lilere bir özgüven aşılamış olduğu bariz bir şekilde görülüyor. Özellikle büyükşehirlerde HDP ile girilecek seçim mücadelesinde CHP’lilerin önseçim yapmış olmayı koz olarak kullanacakları; “radikal demokrasi” iddiasındaki HDP’lilerinse bu noktada zorlanacağı açık.

Hâlâ aynı kanıdayım. AKP iktidarının, 2002’den 2011’e uzanan kabaca ilk iki döneminde uyguladığı gerek iç, gerekse dış politika Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygundu.

İç politikada özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyi yerleştirme yönünde ilerlenirken, dış politikada “komşularla sıfır problem” şiarında ifadesini bulan yaklaşım çok başarılı sonuçlar veriyordu. Mimarlığını dönemin önce dışişleri danışmanı, sonra bakanı olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı dış politikanın dayandığı temel ilkeler, özetle, şunlardı:

Komşularla sorunlar diyalog, müzakere ve uzlaşmayla çözülecektir. Hepsiyle ekonomik karşılıklı bağımlılık ilerletilecek, böylelikle barışçı ilişkiler güven altına alınacaktır. Ankara barış ve istikrar için bölgedeki tüm sorunların diplomasiyle çözümüne destek verecektir.

Siyasetin ana yönü dört yılda bir ' Sessiz çoğunluk ' yani ' Seçmen ' tarafından belirleniyor. İki seçim arasında ise ' Gürültücü azınlık ' tarafından siyaset üzerinde yapılan çeşitlemelerle zaman geçiyor. Demokrasiyi günlük bir uygulama halinde sunmayı amaçlayan ' Katılım ' mekanizmaları, belirli çıkar gruplarının sesini duyuran medyanın ve kendilerini ' Sivil toplum örgütü ' biçiminde ya da ' Düşünce odakları ' biçiminde sunan kayıt dışı siyasetin aktörlerinin de etki alanındalar.

Dört yılda bir yapılan seçimde halk ülkenin gidişinden memnunsa oyunu bunu sağlayan partiye vererek tutumunu açıklıyor. Ama ülkede ne olursa olsun, her gün siyasete yön veren kayıt dışı siyaset erbabı için bu önemli değil...

Şehit savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ismi adliyeye verildi.

Yakışır bu ülkeye… İhmaller, sorumsuzluklar, aymazlıklar, basiretsizlikler kabristanıdır Türkiye.

Abdi İpekçi spor salonu

Çetin Emeç bulvarı

Uğur Mumcu mahallesi

Ahmet Taner Kışlalı ilkokulu

Bahriye Üçok çocuk yuvası

Muammer Aksoy dersliği

Necip Hablemitoğlu caddesi

Kemal Türkler mahallesi

Nesimi Çimen sokağı

Metin Altıok sokağı

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
Acun Ilıcalı Futbol Yatırımlarına Devam Ediyor: Yeni Takımı Slovenya'dan