Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

İdlib çıkarmasında Türkiye'nin katkısının ne olduğu pek yakında anlaşılır. Washington merkezli haber sitesi McClatchyDC, Reyhanlı'da iki muhalif temsilcinin Türkiye'yi ılımlılara verilmesi gereken silahları Nusra'ya göndermekle suçladığını yazdı. Bir süreden beri de Hatay-Yayladağı sınır bölgesinde görülen militan ve yükü meçhul TIR geçişleri nedeniyle Keseb'e saldırı olabileceği beklentisi vardı.

Yemen’de dış baskılardan bağımsız milli mutabakat hükümeti kurulması ve kapsamlı anayasa yazılması hedefiyle yola çıkan ama Devlet Başkanı Mansur Hadi’nin Suud’un güdümünde sergilediği istifa oyunuyla darbeci pozisyonuna düşen Husilere karşı askeri operasyon yürütülürken Suriye’de bir kent Kaidecilerin eline geçti.

Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin başını çektiği Fetih Ordusu, 5 günlük savaşla rejim güçlerini İdlib’ten çıkardı. Yemen’de hem Kaide’yle savaşan hem Suudi vesayeti altında aşağılanmaya isyan eden bir hareketi darbeci olmakla suçlayanlar, Kaide ve müttefiklerinin zaferini kutluyor.

Adımlar dergisinin Kağıthane’deki merkez ofisine bomba konuldu, bir kişi hayatını kaybetti. Eylemi, hiçbir örgütle bağlantısı olmadığını söyleyen Halk Savunma Birliği üstlendi. Dergiyle ilgili son bilgimiz, ofislerinde altı ay önce olası bir iç savaşa karşı hazırlığı içeren ve IŞİD’e destek mesajlarının verildiği “bayramlaşma” toplantısından. Adımlar’ın internet sitesinde 17 Ekim 2014 tarihli dört bölümlük, “Bayramlaşma ve Gündeme Dair Sohbet” başlıklı bir toplantının kamera kaydı yayınlandı. Toplantıya katılanlar, yüzleri ve kimlikleri açık şekilde, “açık açık” konuşuyor, bir savaş hazırlığından bahsediyorlar. Toplantı kaydı yaklaşık 40’ar dakikalık dört bölümden oluşuyor, halen YouTube’dan izlenebilir.*

Adımlar’ın Genel Yayın Yönetmeni Ali Osman Zor önderliğindeki toplantıda, konuşmaların ve tespitlerin çoğu da ona ait: “Türkiye’de ve dünyada şartlar her geçen gün biraz daha savaş durumunu andırmakta. Dolayısıyla gönüldaşlarımız, zorluklarla baş edebilmemiz için daha çok bir araya gelmemiz gerekiyor.

Başbakan’ın ‘Seçim beyanna-mesinde başkanlık sisteminin nasıl yer alacağını bizzat kendim yazdım, kalemimle yazdım. Biraz daha üzerinde çalışacağım’ sözlerinin en azından ‘Biraz daha üzerinde çalışacağım’ kısmı netlik kazandı..

Cumhurbaşkanı’nın uyarıları veya talepleri doğrultusunda düzeltme yapacak..

Hadise şu..

Başbakan, başkanlık sistemine yönelik bölümü oturup yazmış.. Sonra doğru Beştepe’ye gitmiş.. Cumhurbaşkanı’na okutmuş.. Görüşünü sormuş.. Cumhurbaşkanı da görüşlerini iletmiş..

Böyle olduğunu söyleyen kim?

Cumhurbaşkanı..

Üzerinde istişare ettik dedi..

Gümbürtü koptu tabii.. Muhalefet ayağa kalktı.. Çünkü Cumhurbaşkanı iktidar partisinin seçim beyannamesine müdahale etmiş oldu, destek vermiş oldu..

Anayasa gürültüye gitmiş oldu!..

Rojbin Tugan’ı yıllar önce Hakkari’de tanımıştım. Şemdinli’de bir kitapevine atılan bomba sonrası bölgeye giden heyette yer alıyordum. Rojbin ABD’de okumuş, aktif, Hakkari’de yaşayan insan hakları ihlalleriyle uğraşan bir hukukçuydu. Hepimizi etkilemişti. Daha sonra kimi televizyon programlarında, kimi konferanslarda karşılaştım Rojbin’le.

Rojbin ve ailesi dertliydi. 

Kardeşi hapishanedeydi ve “garip” bir dosyayla mahkum edilmişti.

Aile hak peşinde koşmaya devam ediyor.

Rojbin’in annesinden gelen bir mektubu yayınlamak istiyorum bugün.

“Bir anne olarak sizden ricam şunu görmenizdir: Yaşadığımız bir sanığı, dosyadaki somut delillere dayanarak cezalandırma davası değil, bir ailenin tümünü cezalandırma davasıdır. Zulme boyun eğmeyen bir aileden, hiçbir hukukî temele ve standarda dayanmayan sözümona bir “dava” ile küçük oğlu cezalandırılarak  o aileden alınan kör bir intikamdır.

CHP'nin milletvekili aday adaylarının bir bölümünü de olsa ön seçimle belirlemesi kutlanması gereken bir karardır. Tek seçicilerin egemen olduğu bir siyasi partiler düzeninde delegelerin devreye sokulması, demokrasi yolunda atılması gereken önemli adımlardan biridir. Bu adımın daha da sağlıklı olması için, tabii ki milletvekili aday listelerine yön verecek delegelerin de bağımsız ve bağlantısız olmaları gerekir. 

Deniz Baykal, Adnan Keskin, Önder Sav gibi 'Derin CHP'yi temsil eden isimlerin ve yıllardır Şişli'yi simgeleyen Mustafa Sarıgül'ün ön seçimde aldıkları sonuçlar, herhalde her açıdan değerlendirilmelidir. 

Rekabetsizliğin rahatlığı 

Sade siyasette değil hayatın her alanında mükemmeliyete uzanan yolun en önemli öğelerinden birinin 'Rekabet' olması gerektiğini, her vesile ile hatırlamalıyız.

Şu son uçak kazası da insanın aklını durduracak nitelikte bir olay değil mi? “Kaza” dedim ya, aslında “kaza” da değil, teknik anlamda. Adam götürüp çarpmış, bile bile, göre göre. “Kaza”, ancak bu uçağa bir nedenle binenler için geçerli olabilir: “kazaen bu uçağa binmişler”.

Dünyada insanın hiç aklına gelmeyecek şeyler oluyor. İnsan uçağa binerken hafif –ya da ağır– gergin olabilir. Aklına motorda bir arıza olabilmesi gelir; terör falan, örneğin bomba, böyle bir felâketi aklından geçirebilir. Ama “pilot delirdiği için uçağı götürüp dağa çarpar mı acaba” diye bir düşünce kimsenin aklından kolay kolay geçmez.

Demek ki şimdi uçağa binmeden önce aklımızdan geçireceğimiz ihtimallere bu da eklendi. “Check-in”de soracağız: “Pilotların aklı başında mı?”

Dünyanın böylesine hızla değiştiği, her gün bir yeniliğin yaşandığı bir ortamda ‘yeni’ sloganının çok da makbul olması beklenmez. Tam tersine ‘eskinin’ giderek özlendiği, korunmak istendiği, kıymetinin bilinip sahiplenildiği bir ruh halinin öngörülmesi çok daha gerçekçidir. Nitekim kültürel kimliklerinin bilincinde olan Batı ülkelerinde, bugünün hızlı değişimi dünden bize kalanın daha fazla önemsenmesine neden oluyor. Türkiye’de bu duyarlılık çok daha az ama AKP iktidarı son dönemde tarihle yeniden bağ kurmanın ve buradan hareketle eskinin duygu ve estetiğinin hatırlanmasının yollarını arıyor. Yeni olan yaşanıyor ama pek de saygı görmüyor. Çünkü günümüzün post modern dünyasında ‘yeni’ adı verilen şeyler, parlayıp sönen kısa vadeli ve sığ özgünlük gösterilerinden ibaret kalabiliyor. 

Benzer bir izlenimin Türkiye toplumu için de geçerli olduğu söylenebilir. Şehirlerin değişim hızı o denli yüksek ki, birkaç yıl arayla ziyaret ettiğinizde nerede olduğunuzu anlamakta zorluk çekebiliyorsunuz.

Seksen oğlun olacağına...

İrem Çiçek gibi bir kızın olsun yeter.

*

O İrem Çiçek ki...

-Avukatlık stajını babasının davasında yaptı.

-Hapisteki babasının moralini üst düzeyde tutmak için elinden geleni yaptı.

-'Dursun Çiçek' imajını ayağa kaldırdı.

-Babası için tek kişilik bir ordu gibi çalıştı.

*

Ve aynı İrem Çiçek...

En sonunda babası Dursun Çiçek'in CHP'nin önseçiminde başarı kazanması için didindi durdu.

*

Dursun Çiçek bugün...

-Özgürse...

-İtibarlıysa...

-Önseçimde başarı kazandıysa...

Bunda İrem Çiçek'in payı büyük...

Türkiye’nin geleceğiyle ilgili ümitli konuştuğum zaman çok tepki alıyorum. “Bir sen, bir de Yiğit Bulut” diyor herkes. Ama ümitli olmam samimiyetsiz bir iyimserlik değil. Tamamen bugüne değil yarına, gündeme değil veriye odaklanmakla ilgili.

Gökçek-Arınç kavgası kimsenin siyasi tercihini değiştirmez. Bugünün olayıdır, yarın unutulur. Türkiye’de siyasi tercihler artık çok katı. Tüm anketler seçimden seçime parti tercihlerinde çok sınırlı değişim olduğunu gösteriyor. Son iki seçimde AKP’ye oy verdiyeseniz bu seçimde de AKP’ye veriyorsunuz. Yolsuzluk davası da açılsa, Kabataş’taki bacı çıkıp ‘Hepsi yalan’ da dese tercihler değişmiyor. Ama hiçbir şey, ama hiçbir şey zamanın tahakkümüne karşı koyamaz. Erdoğan bile…

Bir yandan “Barış süreci” denilen bir iklimde yaşıyoruz; geleceğe dair umutlarımız var. Öte yandan, bu süreci torpilleyecek cümleler sarf ediliyor. Dolmabahçe’de HDP’lilerle hükümet temsilcilerinin birlikte yaptığı açıklama, müzakerelerde ele alınacak 10 başlığın belirlenmesi ve bunun ilk adımı olarak İzleme Heyeti’nin kurulması, olumlu beklentileri doruk noktasına çıkarmıştı. Ama Cumhurbaşkanı, tekere çomak soktu. “Kürt sorunu yok” diye başlayan demeçler dizisine, “Dolmabahçe toplantısını onaylamıyorum; İzleme Heyeti’nin kurulmasını yanlış buluyorum” tespitleri de eklendi. Bunun ardından, Öcalan’ın Nevruz açıklaması geldi. Kongre toplanıp, silâhlı çatışmanın sona erdirilmesi kararı, müzakerelerin başlamasına bağlandı. Hiç değilse, bir İzleme Heyeti kurulmalıydı.

Şimdi elimizde, sadece, elma şekerinin sapı kaldı.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi