Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Suriye’de denetimi imkânsız cihatçılara ele yüze bulaştırılan destek.

Yemen’de başlayan Sünni-Şii savaşında Sünni blokuna kuyrukçuluk.

Dün küfrettiğin Sisi ile silah arkadaşlığı.

Neredeyse düşsün diye gözünün içine baktığın Kobane’den PYD onayıyla geçip yine PYD bölgesine “ecdad türbesi” kaçırmak.

Arap Baharı ile cilalar döküldü. Ama cilaların dökülmesi mukadderdi.

Madem Yiğit Bulut, Erdoğan’ı Sezar’a benzeterek Roma’yı hatırlattı, hatırlayalım.

“Kartaca yıkılmalıdır.”

Yıkılmazsa herkes birer birer önce Cumhurbaşkanı’na hakaretten sonra başka sebeplerle susturulacak.

Cumhurbaşkanına örtülü ödenek yetkisi verilmesi, devletin cılkının çıkması demek.

Padişahların özel bütçesi olan “ceb-i hümayûn” bile bu kadar keyfî bir harcama kalemi değildi; üstelik “yetkisiz ve sorumsuz” bir cumhurbaşkanına bu yetkiyi vermenin hukuk ve akıl içinde hiçbir açıklaması yok. En zoru da “devlet bu şekilde nasıl yönetilir?” sorusuna bir cevap bulabilmek. Açıklamayı galiba başka yerlerde, özel siyasî jargonda aramamız lazım.

Bir siyasî gelenekte o kadar zaman içinde kapalı devre bir dilin ve özel terimlerin yerleşmesi doğal karşılanmalı. AK Parti iktidarı yıllar boyu “takiyye” ile suçlandı. Devletin eski sahipleri, başlarda görünen politikalarla asıl niyet arasında fark aradılar, 2012 yılına kadar dayanabilselerdi belki de bulacaklardı.

Hakim parti analizleriyle beraber gelen en kritik tespit AKP’nin kendisinden başka rakibinin olmadığı idi. Nitekim iktidar gerçekten ‘yeni’ bir Türkiye yaratabilecek mi bilmiyoruz ama muhalefetin apaçık bir şekilde ‘eski’ Türkiye’ye ait olduğu görülüyor. CHP ve MHP iktidar alternatifi olamıyorlar, çünkü toplumsal karşılığı tükenmekte olan bir siyasi tahayyül ve dilin uzantıları olarak hayata tutunmaya çalışıyorlar. HDP ise, yaratılmak istenen bütün olumlu fotoğrafa karşın mağduriyetin getirdiği taleplerin gücüyle ayakta duruyor. Ütopik solculuğun Stalinist kurumsallaşma ile evliliğinden Türkiye için bir alternatifin çıkabileceğini ummak epeyce hayal gücü veya ideolojik tıkanıklık gerektiriyor.

Bu durumun sonucu üç kademeli… Birincisi muhalefet için siyasetin ana meselesi AKP’nin iktidardan nasıl indirileceği sorusu etrafında tanımlanıyor. Bu noktada bir çaresizlikle karşı karşıya olunduğunu görüyoruz, çünkü AKP’yi sandıkta yenmek en az on yıl daha pek mümkün değil. Bu partinin topluma kazandırdıkları yapılan hata ve eksiklerden çok fazla. Gündelik hayatın iyileştirilmesi yönünde gelinen mesafenin kıymeti geniş bir halk kitlesi tarafından takdir ediliyor.

Muhaberat devleti mi kuruluyor?

Yazıya, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na acıdığımı söyleyerek başlamak istiyorum. O kadar itibar kaybediyor ki! Davutoğlu, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün yanında danışman olarak siyasete ilk adımını attı. O zaman parlak bir bürokrattı. Daha sonra Dışişleri Bakanı oldu. Kamuoyu araştırmalarında en yüksek oyu alanlardan biriydi. Ama politika böyle bir şey… Vezir de olursun rezil de.

Başbakanlık koltuğuna oturduğunda Davutoğlu “Artık torba yasa çıkmayacak” sözünü vermemiş miydi? Vermişti… Ama gelin görün ki, gene bir torba yasa çıktı. Üstelik son anda, bu yasaya Cumhurbaşkanlığı’na istihbarat toplama ve örtülü ödenek imkânı veren bir düzenleme eklendi. Bu da ayrı bir utanç vesilesi.

Şanssızdır…

Bir eşek ile bir atın çiftleşmesinden dünyaya gelir katır… Bebekliği hüzünlüdür, çünkü ne attır, ne eşek… Mahalleye gelmiş yabancı çocuk gibi tek başına zıplaya zıplaya büyür…

Bebeği olmaz katırın…

Kendi soyu sopu yoktur…

İnsanlar ondan at gibi hızlı, eşek gibi sabırlı olmasını beklerler…

O ise ikisini de yapamaz ama, üstün bir sadakat duygusuna sahiptir… Onlarca kilometre uzaktan evini arayıp bulur… Doğup büyüdüğü yere duyduğu özlem, yollarda oyalanmadan, en zor engelleri aşarak evine götürür onu…

İşte bu yüzden çoğunlukla arkadaşı bir kaçakçıdır katırın…

Bu yazıyı bir daha paylaşmak istiyorum...

Nedeni çok açık...

Bazı gazetelerde “Türkiye’yi de, siyaseti de ben yönlendiriyorum” havasında olan ama aslında “dünyadan haberi olmayan bazıları” BAŞKANLIK SİSTEMİ hakkında atıp tutuyor...Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki; peşinde dolaştıkları siyasetçiler tarafından bile kamuoyu önünde yalanlanıyorlar...

Sevgili dostlarım, bu seçimin amacı, motifi, gayesi, hedefi çok net; Başkanlık Sistemine geçme yolunda adım atmak...

Sayın Cumhurbaşkanımız özü çok net ifade etti; Başkanlık istiyorsak bu ülkenin insanları olarak gereğini yapacağız...

Bir vatandaş olarak ben de görüşümü not düşeyim; bu seçimde YENİ BÜYÜK GÜÇLÜ TÜRKİYE ve bu yolda ülkeme son virajı aldıracak BAŞKANLIK SİSTEMİ için sandıklara gideceğim...

Sevgili dostlar, Sayın Cumhurbaşkanımızın il ziyaretlerinde gördüğümüz muhteşem kalabalık ve sorulan soruya bütün Türkiye ile birlikte verilen cevap, bu topraklar adına beni her defasında umutlandırıyor...Bu buluşmalarda sorulan soru çok açık; BÜYÜK TÜRKİYE’yi ve BAŞKANLIK Sistemini istiyor musunuz? Türkiye tek bir ağızdan cevap veriyor; EVET, İSTİYORUZ!

Hangi ‘parlamenter’ sistem?

Geçen akşam televizyonda gene “Başkanlık Sistemi” tartışılırken Eser Karakaş Türkiye’de yıllardır uygulana uygulana yerine oturmuş bir “Başbakanlık Sistemi” olduğunu söyledi. Bunu kıpırdatmanın çok zor olacağını da ekledi.

Dün gece, “Örtülü ödenek” numarasıyla, bunu yapmaya başladılar. Bakalım, bir şekilde arkası da gelir, herhalde.

Karakaş’ın o konuşmasında bu “Başbakanlık Sistemi”nin mahiyetinden çok, bizde “Parlamenter Sistem” olduğuna dair bir inanç ve söylem olduğu, ama bunun gerçeği yansıtmadığı üzerine söyledikleri dikkatimi çekti; çünkü ben de ne zamandır bu konuyu zihnimde evirip çeviriyorum. Evet, ne ilgisi var bizdeki sistemin “parlamenter” kavramıyla?

Nedir bu Saray tutkusu; hiç sormayacak mısınız?

Despotluklar arasında nasıl bir fark olabilir?

Yoksul halkları ezmenin, birbirine kırdırmanın, kadınları, çocukları katletmenin, toprakları yaşanmaz hale getirmenin, nefretin, kinin, bir ötekini “temizleme” arzusunun Sünniliği, Şiiliği arasında nasıl bir fark olabilir?

Müslümanların “Peygamber sonrası bir ayrım”dan devraldıkları “ayrımcılık nefreti”, neredeyse dini ırkçılığa, etnik-mezhepsel temizliğe varan bu şiddet dolu miras daha kaçıncı yüzyılın gelmesini bekleyebilir?

Filistin halkı” için hiçbir şey yapamayanlar, yapmayanlar...

Birbirlerine ellerinden geleni yapıyorlar.

ABD ancak kazananı engellemek için destekler

SUUDİ Arabistan’ın başını çektiği Körfez ve bazı Arap ülkelerinin Suudi Arabistan-Yemen sınırındaki Husilere ait bazı askeri noktalara düzenlediği operasyon devam ediyor. Bu harekât hiç kuşkusuz Tahran-Bağdat- Şam-Beyrut hattında boy veren İran megalo ideasına, daha doğrusu İran emperyalizmine verilen bir refleks. Sabırların taştığı yerde, İran- ABD ittifakına epeydir bozulan Suudi Arabistan ve diğer ülkeler tepki verdi. İran’ın sızmaya çalıştığı ülkelerde bulunan İhvan-ı Müslimin hareketini neredeyse İran kadar ciddi bir şevkle yok etmeye çalışan Suud, acı geçekle yüzleşti. Suud’un söz konusu çelişkisi o kadar kullanışlıydı ki, ABD ve İran yanlısı El Monitor haber sitesinde Alex Vatanka ismiyle yayımlanan bir makale, Suudi Arabistan’a İran ile beraber hareket etmesini savunuyor, Müslüman Kardeşler’in Yemen’deki temsilcisi olan Islah Partisi’ni hedef gösteriyordu. Islah Partisi’nin Suudi güvenliğine tehdit olduğunu iddia eden yazar, İran’la işbirliğine girmesini tavsiye ettiği Riyad’a, “İran destekli Husileri bırak, İhvan’la savaş” aklını vermekteydi.

EVE yakın mescidin arka tarafları...

İmam çıkmış minbere, gür bir seda ile haykırıyor.

Diyor ki:

Kamuya ait mallarda bütün toplum fertlerinin eşit hakkı vardır.

Dinimiz, kul hakkının gasp edilmesini emanete ihanet olarak değerlendirmiştir.

Kamu malına hıyanet ederek maaşı dışında gelir elde eden günahkârdır.

Kamu malına ihanet eden kişi, hem dünyada hem de ahrette ağır bir vebal altına girer.

İmam çıkmış minbere, gür bir seda ile haykırıyor.

Diyor ki:

Kamuya ait mallarda bütün toplum fertlerinin eşit hakkı vardır.

Dinimiz, kul hakkının gasp edilmesini emanete ihanet olarak değerlendirmiştir.

Kamu malına hıyanet ederek maaşı dışında gelir elde eden günahkârdır.

Kamu malına ihanet eden kişi, hem dünyada hem de ahrette ağır bir vebal altına girer.

Popüler İçerikler

İstanbul Boğazı'nın En Pahalı Yalısında Fiyat Güncellemesi: Değeri Tam 120 Milyon Euro
Serdal Adalı, Ricardo Quaresma'ya Jübile Yaptıracağı Tarihi Açıkladı
Kasımpaşa’nın 18 Yaşındaki Futbolcusu Yasin Özcan 8 Milyon Euro’ya Aston Villa’ya Transfer Oluyor