Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Başbakan Davutoğlu, Arınç - Gökçek kapışması için “Konu kapanmıştır”, dedi...

İyi de Başkent’in imar oyunlarıyla parsel parsel Cemaat mensuplarına satıldığı iddiası ne olacak?

Melih Gökçek, görevi kötüye kullanmak, zimmet ve muhtemelen rüşvetBülent Arınç ise suçu saklama ve şantaj eylemlerini gerçekleştirmiş durumda.

Bu dosya yargıya intikal etmeden kapanır mı?

Daha büyük sorun ise Saray ile hükümet arasındaki yetki kavgasında.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Denizli konuşması nedense tam algılanmadı.

Ne diyordu Erdoğan:

“Parlamenter sistem 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüş olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı. Bu bekleme ne kadar sürecek? Ya yeni anayasaya zemini kazandırana kadar ya da yeni bir sistem ikame edilene kadar. Bunun kararı da 7 Haziran seçimlerde verilecek.”

Bu sözleri Cumhurbaşkanı’nın eylemleriyle birleştirirseniz.. Manzara şu...

Bizim devlet yara sarmaz. Döver, işkence eder, yaralar, öldürür... Genç bir çocuk öldürülür, annesi kahrından ölür, hem oğlunu hem eşini kaybeden adamı Adliye'de dövdürür. Tartışmasız en iyi becerdiği şey, açılmış yarayı deşmek, yeni yaralar açmaktır.

Bizim mahallede sokak hayvanlarına özel ilgi gösterilir. Çıkıp sokak sokak dolaşarak kedileri köpekleri besleyen birçok insan var. Bazılarının hali vakti yerinde değil, üstlerinden başlarından anlaşılıyor; yine de hayvan beslemeyi aksatmıyorlar. Hele biri var, o köşede belirdiği anda kediler sofraya oturup beklemeye başlıyorlar. Adam yiyecek vereceği kedileri -otuzun üzerinde kedi- tek tek tanıyor, her birinin önüne yiyeceğini koyarken ona bir-iki söz söylüyor. Bir defasında yiyeceği paylaştırırken ortalıkta görünmeyen bir kedi sonradan çıkagelince adam üzüntüden perişan oldu, telaşa kapıldı.

Son tartışmaların gölgesinde kaldı ama AK Parti’de seçim beyannamesine ilişkin çalışmalar son hızla devam ediyor.

Seçim beyannamesi deyip geçmeyin AK Parti bunu daha sonra “Eylem planı” ve “Hükümet programı”na dönüştürüyor.

Seçim beyannamesinin ayrıntılarına girmeden önce, bir tanımlamaya dikkat çekmek istiyorum.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması ve Davutoğlu’nun Başbakanlık görevini üstlenmesiyle başlayan dönem, ”İkinci Yeni” olarak isimlendirilmişti.

Bu tanımın mimarı gazeteci Mustafa Karaalioğlu’ydu. Karaalioğlu’nun bu tanımlaması edebiyattaki, ”İkinci yeni akımı”na kadar uzanan tartışmalara yol açmıştı.

Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı Yiğit Bulut, Cumhurbaşkanı’nı Sezar’a benzetmiş. Daha önce de “Tayyip Erdoğan benim atamdır” demişti. Yiğit Bulut, Sezar gibi atası olan bir insan. 

Sezar da zamanında aile soyunun tanrıça Venüs’e dayandığını iddia eden biriydi. Venüs de antik Yunanlıların Afrodit diye bildiği tanrıça. Afrodit de Akad tanrıçası İştar’a ve hatta Anadolu’nun ana tanrıçası Kibele’ye kadar uzanıyor. 

Ata Erdoğan, Sezar’a benzetilip Sezar da Venüs’ün soyundan geldiğini söylediği-ne göre, Yiğit Bulut’un Venüs ve hatta ana tanrıça Kibele’yle bir bağlantısı olmuş bulunuyor. 

Bakınız her şey dönüyor dolaşıyor Anadolu’ya geliyor. 

Kibele’den Venüs’e, Venüs’ten Sezar’a, Sezar’dan Erdoğan’a, Erdoğan’dan Yiğit Bulut’a. Hakikaten medeniyetler beşiği bu topraklar.

Bildiğiniz gibi Turgut Özal her il ve ilçede sanayi siteleri kurdu. Yine Anadolu’nun pek çok il ve ilçesinde yabancı dil öğreten kolejler açtı. Böylece Anadolu, İstanbul sermayesinin bayiliğinden kurtulup imalat sanayii üretimine geçti. Ve yine Özal bu ülkenin küresel pazarlarda rekabete girmesini sağlayınca Anadolu sermayesi lisan bilen gençleriyle İstanbul’a ihtiyacı olmadan küresel rekabete girişti. Anadolu sermayesi ürettiği malları dünyanın bütün pazarlarına satmaya başladı. Ve 1980’de 2,9 milyar dolar olan ihracatımız on yılda 25 milyar dolara yükseldi. İşte bugün ancak 158 milyar dolara ulaşan ihracatımızın Özal’ın yolundan gidilseydi şimdi en az 300 milyar dolar olacağını belirtmekte fayda var.

Hazır yine gündem yolsuzluklara, rüşvete, rant kavgalarına, ‘kim daha çok iş götürücü’, ‘kim daha çok iş bitirici’, ‘o daha çok yedi’, ‘bu bana vermedi’ kavgasına yoğunlaşmışken, kavga demenin çok yüzeysel kalacağı-devlet içi krizin derinleşmesi, AKP’nin her geçen gün daha da atomize olması diyebileceğimiz- bir sürece ekonomik yönden daha yakından bakalım.

Öncelikle rant pastasının neden büyüdüğünü hatırlayalım:

Reel üretimin artmadığı, taşeronlaştırılan sanayi üretiminin dış gelişmeler boyunduruğunda sallandığı, ihracata yönlendirilen mevcut kaynakların tükenmeye doğru yüz tuttuğu, iç talepte vatandaşın alım gücünün giderek eridiği bir düzende geriye içe dönük inşaat veya müteahhitlik işleri kalmıştır.

'Sezar'ın hakkı Sezar'a' da diyebilirsiniz; 'Yiğidi öldür ama hakkını yeme' de...

Abdülkadir Selvi çalışkan bir gazeteci.

Fehmi Koru'nun eski dostu Abdullah Gül'le birlikte 'yen içinde kırık bir kol gibi bekleyenler' köşesine çekilmesiyle 'o cenahta' oluşan boşluğu hakkıyla dolduruyor.

Eskiden Koru sayesinde takip edebildiğimiz, izini sürebildiğimiz AKP içi dengeleri, partinin veya hareketin yaşadığı dalgalanmaları bu dönemde 'ancak ve sadece' Selvi'nin analizleri ve haberleri sayesinde okuyabiliyoruz.

*

Selvi neticede gizlemediği şekilde AKP'nin başarısına ve bekasına duacı ki; en doğal hakkıdır.

Yaşanan onca çalkantıdan, Erdoğan’ın yaptığı bütün sert ve ters açıklamalardan sonra Öcalan’ın PKK’yı yakın bir tarihte, örneğin hükümet çevrelerinin dile getirdiği gibi 15 Nisan’da kongreye çağırması, imkânsız olmasa da çok zor gözüküyor.

Hükümet ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki, adım adım tırmanan ve “devlet krizi” görünümü veren anlaşmazlıklar sadece Çözüm Süreci ekseninde gelişmiyor. Dolayısıyla Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi’nin, Erdoğan’ın Merkez Bankası ile giriştiği polemikleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın AKP’den milletvekili aday adaylığına karşı çıkmasını hatırlatması isabetlidir. “İçeriden bir gözlemci” olan Selvi’nin söz konusu yazısını “AK Parti’nin bir büyüsü vardı. Kitleler AK Parti’yi istikrarın sembolü olduğu için tercih ediyordu. Bu büyü bozuluyor” diye bitirmiş olması da kuşkusuz son derece anlamlı.

Kılıçdaroğlu’nun emekli ikramiyesi vaadi ekonomik dengeleri nasıl etkileyecek? Devletin bütçe açığının milli gelire oranı halen yüzde 1.4 dolayında. İki maaş ikramiye verdiğinizde bu oran yüzde 2.8’e yükselecek. Zaten Maastricht kriterlerine göre bu oranın yüzde 3 olması gerekiyor.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun emeklilere iki maaş ikramiye önerisi belli ki hükümeti telaşlandırmış. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’nu mirasyedi gibi devletin kaynaklarını harcamakla suçladı. Siyasi bir eleştiri. Sadece AK Parti’nin ilk iktidar döneminde hem de enkaz devraldığında emeklilere yüzde 20 oranında zam yaptığını hatırlatmakla yetineyim. Kılıçdaroğlu’nun önerisine gelince; ekonomik dengeleri sarsan bir öneride mi bulundu? Bence hayır...

Siyasi ortam özellikle seçim tarihi yaklaşırken daha da gerginleşmiş gözüküyor. Bunda en önemli etken bizzat siyasetçilerin dili ve söylemi. Böylece saflarını pekiştirmeyi, seçmenlerinin sandığa gitmesini garantilemek istiyorlar. Ayrıca bu türden kategorik gerilim ortamları, siyasetin öne çıkarmasını beklediğimiz gerçek sorun ve çözümlerin tartışılmasını da anlamsızlaştırdığı ölçüde, birçok siyasetçinin işine geliyor. Topluma söyleyecek şeyiniz, geleceğe dair anlatacak bir ‘hikâyeniz’ yoksa gerilim ortamları kurtarıcı bir işlev görür. Karşı tarafla aranızdaki çatışmayı beslediğiniz ve gündemi bu yöne sürükleyebildiğiniz oranda gerçek anlamda siyaset üretme zorunluluğundan da kurtulursunuz. 

Bu işlev siyasetçinin dışında ama ona paralel çalışan bir başka alana gönderme yapar. Medyaya… Siyasi kavgayı ayakta tutup cazip kılacak, bu çatışmanın ‘hayati’ öneme sahipmiş gibi sunulmasını sağlayacak olan odur.

Popüler İçerikler

Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi