Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bu atışma 7 Haziran'da hem milliyetçi Türk, hem muhafazakar Kürt oylarına yönelik bir ikili hamle değil de, Fidan olayı gibi gerçekse, Arınç kariyerini feda etme pahasına bu çıkışı yapmış olabilir.

Daha bir hafta önceki önceki malum gazetelere dönüp bakarsanız, Kürt meselesinin PKK’yı nasıl böldüğünü, İmralı ve Kandil arasında iplerin her an kopabileceğini, HDP’nin ise defterden silinmek üzere olduğunu okuyabilirsiniz.

Şimdi ise, yani Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’ta kurucusu olduğu PKK’ya silah mücadele stratejisini değiştirme çağrısını yapması ardından birbiriyle çelişen seslerin asıl iktidar kanadından geldiğine tanık oluyoruz.

Özellikle de 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan aracılığıyla Öcalan ile diyalogu başlatan dönemin başbakanı, şimdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hükümetçe uzun süredir atılan adımlara eleştirisi gerçekten akılları karıştırıyor.

CUMHURBAŞKANI Erdoğan'a...

-Zaten sistemin başında sen varsın.

-Zaten hükümet sana bağlı.

-Zaten hükümet bir dediğini iki etmiyor.

-Zaten ne desen o oluyor.

-Zaten başkan gibisin.

Deniyor ve ardından da ekleniyordu:

'Neyin eksik ki bir de başkan olmak istiyorsun?'

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan, işte bu 'Neyin eksik ki' sorusunun tatmin edici bir yanıtını veremiyordu.

Erdoğan'ın...

Nevruz’da Diyar-bakır’da beklenen sürpriz, Ankara’da Bülent Arınç’dan geldi.

Hükümet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aylardır sürdürmeye çalıştığı “fiili başkanlık” uygulamasına isyan ederek “Yeter” dedi.

Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok. Zaten Arınç’ın da dün hatırlattığı gibi “Olan biten herkesin gözü önünde oluyor.”

Cumhurbaşkanı’nın önceliği, önümüzdeki seçimlerin “Başkanlık” sistemine geçişin bir kaldıracı olması. Dünkü Denizli konuşması ve Sabah gazetesinin manşetlerinden de anlaşılacağı gibi, Erdoğan bu arzusunu gizlemiyor.  

Ahmet Davutoğlu liderliğindeki hükümetin ise başka kaygıları var. Her şeyden önce, yeniden seçilmek istiyor. Seçildikten sonra, güçlü bir kabineyle hükümet edebilmek istiyor.

Ve bana sorarsanız ondan sonra da Türkiye’nin demokrasi açığı ve dış politikada yalnızlığını dengeleyebilecek bir “restorasyon” dönemi arzuluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izleme komitesine ilişkin açıklamalarını Diyarbakır’da takip ettim. Nevruz’a ilişkin coşkulu bir beklenti vardı. Cumhurbaşkan’ının açıklamaları ile hava bir anda değişti. Cumhurbaşkanı’nın eleştirisinin sürecin özüne ilişkin olmadığı belirtiliyor ama bir yandan da “Hakan Fidan olayında olduğu gibi olur mu?” diye soruluyordu. Cumhurbaşkanı son söz sahibi olduğu için izleme komitesinden vazgeçilir mi sorusunun cevabı aranıyordu. Hükümetin iradesine sahip çıkıp çıkamayacağı tartışılıyordu. Cuma günü Mardin-Cizre hattındaydım. HDP yöneticileri ve kanaat önderleriyle bir araya geldim. Ve bir anda kendimi bir mesaj trafiğinin içinde buldum. Öcalan’ın Nevruz mesajı gelmişti. Ama Kandil ile yürüyen bir tartışma vardı. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından sonra Öcalan’ın mesajındaki bir cümlenin çıkarılması için bastırıyorlardı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “İzleme Heyeti’ne olumlu bakmıyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, sorumluluğun hükümette olduğunu vurgulayan muhalif çıkışı, uzun soluklu ve çok boyutlu tartışmaların habercisi. 

Konusu “Çözüm Süreci” olan ve seçime 76 gün kala sarfedilen bu sözleri; yürütme organı - AKP içinde, “kriz” olarak niteleyen de var; eski tartışmaları anımsatarak “danışıklı dövüş” diyenler de... 

Yine de farklı tahminler, ortada bir “yarılma” görüntüsü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 

***

Erdoğan’ı üstü örtülü olarak yalan söylemek ve anayasaya aykırı davranmakla da itham eden Arınç, açıklamasının ardından TRT’deki programını iptal etti.

Ukrayna'da, 'sandık her şey değildir' fikrinin hâkimiyet kazandığı bir ülkenin ne hale gelebileceğine şahitlik ettik. İçinde doğru dürüst insan ve uçak olmayan ıssız bir havalimanı, patlayan işsizlik, eksi %5'lere varan büyüme oranı ve daha pek çok şey... 

2004'teki seçimleri Yanukoviç kazanır, muhalifler 'seçimde hile var' diye sokaklara dökülür, 'Turuncu Devrim' diye Batı teşvik eder, hükümet devrilir, Yuşçenko devlet başkanı olur. 2010'da, yine Yanukoviç kazanır, AB sürecini askıya almaya karar verince yine sokak karışır, Batı teşvik eder, iç savaş patlak verir, Yanukoviç ülkeyi terk eder ama ülke Rusya'ya toprak kaybeder, Poroşenko başa gelir. Hikâye bazı yönleriyle tanıdık ama çok şükür sonu itibariyle tanıdık değil. 

Ukrayna ziyareti, gerek savunma teknolojisi anlaşması gerek Türk Akım Projesi'nin geleceği noktasında Türkiye'yi birebir ilgilendiren kritik bir ziyaretti.

Keyifli bir pazar sabahı kahvemi yudumlarken, yine şeytan dürtüyor, bilgisayarı açıyorum.

Oysa, pazar günleri yazı yazmayı sevmem.

T24’te gezintiye başlarken yazı kendiliğinden geliyor.

Yandaş medya bir âlem.

Hele tetikçi köşeler...

Havayı özetlemek için tek bir sözcük yeterli:

Şaşkınlık!

İnsanın içi acıyor.

Nereden tutacaklarını şaşırmışlar.

Halbuki her şey gözler önünde.

Öylesine apaçık ki.

Ama göremiyorlar.

Ya da duyduklarına, okuduklarına inanamıyorlar.

İşlerine gelmiyor belki de.

Bir genel seçim öncesinde bu tür polemiklerin yaşanması olağan karşılanabilir. Ancak hükümet ile Öcalan ve PKK arasında diyalog süreci yaşanırken, herkes meseleyi şahsileştirmekten, muhatabına kırıcı söz ve ifadelerle hitap etmekten, nefret dili geliştirmekten kaçınmalıdır.

Abdullah Öcalan, büyük bir ilgi, katım ve merakla beklenen bu yılki Newroz mesajında, son aylardaki iniş çıkışlara rağmen sürdürülmeye çalışılan Çözüm Süreci’ne yönelik olumlu pozisyonunu bir kez daha ortaya koydu ve yine iyimser bir hava estirmeye çalıştı. Açıklamasında, onu ve tabii ki süreci takip eden insanlar bakımından sürpriz bir nokta yoktu.

Öcalan mektubunda, Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’nin, güvenliği Kürtler tarafından sağlanan bir bölgeye nakliyle sonuçlanan Şah-Fırat Operasyonu ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili olarak ilk kez 'Eşme Ruhu' diye bir ifade kullandı.

Seçime kadar hafta sonunda başlayan değişimin hazırlık dönemi, sonra da kurumlaşma dönemi olacaktır.

Nevruz hızlı ve yoğun geçti. Arınç, Bahçeli, Davutoğlu, Demirtaş, Erdoğan ve Öcalan’ın iki günde söylediklerini özetlemeye veya yorumlamaya kalksanız bir kitap yazmanız gerekir.

Biliyorum, hiç birini ihmal edemem; birbirlerine etkilerini yok sayamam bu liderlerin iki günde söylediklerinin.

Ne abartarak ne de küçümseyerek son iki günü yazmaya çalışacağım.

Herhalde herkes rüyalarını hatırladığında değilse de, gün başlarken okuduğu gazetelerin başlıklarından anlamış olmalıdır! Bu sabahı hepimiz anlamış olmalıyız; henüz anlamayanlar akşama anlayacaklardır, kendimizi de değiştirmeliyiz.

Acaba hangi tarafı tutsam?

“Kürt sorunu” için başlatılan “çözüm süreci”nin en kritik noktalarından birine geldik: Bir “izleme heyeti” oluşacak, bir de “yüzleşme komisyonu”... İlki için, daha önce kurulmuş “âkil insanlar heyeti” tercih havuzu teşkil ediyor, ikincisi için TBMM... Hükümetin heyet ile komisyon çalışmalarına paralel olarak, Kürt tarafı da, “silahlara veda” kararının alınacağı bir kongre toplayacak...

Gizlice edindiğim, kimsenin bilmediği bir bilgi değil bu; kamuoyuyla paylaşılan açık bir bilgi...

Süreci yürüten Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın, Dolmabahçe Sarayı’nda İmralı ziyaretleri ertesi görüştüğü HDP heyetiyle birlikte açıklanan 10 maddelik “yol haritası” da aynı minvalde...

Popüler İçerikler

Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi