Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bir zamanlar AKP ve mütedeyyin gruplara yönelik önyargılı, taraflı ve düşmanca ifadeler telaffuz edildiğinde ayıplanır, medyada günlerce teşhir edilir, kullanılan ‘nefret söylemi’nin toplumu kutuplaştırdığı söylenirdi...

Bu ifadeler AKP iktidarında azalsa da tamamen ortadan kalkmadı.

Ancak ‘nefret söylemi’ artık AKP siyasetçileri ve destekçilerinin dilinde bir ‘karşı silah’a dönüştü.

Oysa nefret söylemi ne tek bir gruba yöneliktir, ne de ifadeyi söyleyen kişiye göre değişir.

Öncelikle tanımı doğru yapalım:  

“Nefret söyleminin temelinde önyargılar, ırkçılık, yabancı korkusu/düşmanlığı, tarafgirlik, ayrımcılık, cinsiyetçilik ve homofobi yatar.

Kültürel kimlikler ve grup özellikleri gibi unsurlar, nefret söyleminin kullanılmasını etkiler. Ancak özellikle de, yükselen milliyetçilik ve farklı olana tahammülsüzlük gibi koşullarda, nefret dili yükselir ve etkisini arttırır.” (Nefretsoylemi.org)

MUHALİFE KÜFÜR NORMALLEŞTİ

Bu tanımın ışığında, neredeyse her gün, başta iktidar partisi mensupları ve ‘tarafsız’ Cumhurbaşkanı olmak üzere siyasetçilerin yaptığı konuşmaları aklınızdan şöyle bir geçirin...

- 'Büyük katkı sahibi olduğun bir süreç sonunda masum oldukları belli olan onlarca kişi haksız-hukuksuz şekilde aylarca, yıllarca hapislerde tutuldu ise...

- Yayınladığın 'gerçeklerin arasına katıştırılmış yalanlardan' dolayı adamın teki silahı alnına dayayarak canına kıydı ise...

- Estirdiğin hava nedeniyle 'kasa' diye nitelendirilen zavallı bir adam, beş parasız hapislerde can verdi ise...

- Başlattığın 'Hadi arkadaşlar, hep beraber askeri vesayeti yıkıyoruz' kampanyan sonucu suçlu ile suçsuz birbirine karıştırılıp derdest edildi ise...

- Attığın manşetlerin sağladığı meşruiyete sığınanlar, Türkan Saylan'ın evinin kapısına dayandı ise...

'Masumlar da yanıyor' dendiğinde 'Olur böyle ufak tefek hukuki hatalar' diyerek masumların yanmasına gözlerini kapattı isen...

- Estirdiğin fırtına sonucu gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın bileklerine kelepçe geçirildi ise...

- 'Sokuşturulmuş ve üretilmiş sahte delillerle demokrasi mücadelesi yapmak ahlaksızlıktır' diyenlere 'darbeci' dedi isen ve dedirtti isen...

Sana düşen... Başkalarının hatırlatmalarına fırsat vermeden yaptığın tüm hataları tane tane anlatmaktır.

Gelir testi yaptırmadığından geçmişe dönük GSS prim borcu çıkartılan binlerce mağdur için son şansın bitmesine az bir süre kaldı.

2014 yılında çıkartılan 6552 sayılı Kanun ile gelir testi yaptırmayan kişilere ikinci bir şans tanınmıştı. İşte bu şansın süresi 31 Mart’ta doluyor.

“Genel Sağlık Sigortası (GSS)” tabiri ilk başta kulağa hoş geliyor. Sanki herkes Anayasa’nın 56. maddesinde yer alan sağlık hakkından kayıtsız ve şartsız faydalanabilecek, sıkıntılar yaşanmayacak gibi düşünülüyor. Ancak gelinen nokta pek de öyle değil. Çünkü GSS ile getirilen gelir testi uygulaması düşünüldüğü gibi sağlıklı işlemiyor.

Sistem şu: 

Devlet, “Şehir Hastanesi yapacağım” diyen şirkete araziyi tahsis ediyor. 

Hazine arazisine kampus inşa ediyor, sağlık hizmeti sunuyor diye 30 yıl boyunca şirkete kira ödemeyi taahhüt ediyor. 

Yetmiyor, şirketin yurtdışından kredi bulması gerekirse Hazine bu krediye de garanti oluyor.

Sağlık Bakanlığı’nın, Kamu-Özel İşbirliği adı verilen modelle, iki yıl önce önümüze koyduğu Şehir hastanelerinin çerçevesi, kabaca böyle. 

Belki anımsarsınız da: Dönemin Başbakanı Erdoğan, Eylül 2013’te 15 şehir hastanesinin proje tanıtımı ve imza törenine katılıyor: “Şehir hastaneleri bu kardeşinizin 11 yıl önceki önemli hayallerinden biridir” diyor. 

Bu hayale göre 2017’de 15 şehir hastanesi hizmete girecekti. 

Fakat olmadı. İstanbul, Ankara, Yozgat, Manisa, Trabzon gibi temeli atılan şehir hastanelerinin hiçbirinde ilerleme sağlanamadı.

Hükümet ile HDP’nin ortak açıklamasından sonra çözüm sürecinde mekanizmalar hızlandı.

İzleme komitesinde yer alacak isimler için HDP heyeti, Ankara-İmralı ve Kandil arasında mekik dokuyor.

Öncelikle dikkat çekmek istediğim birkaç nokta var. İzleme komitesinin sayısının fazla olması istenmiyor. Karar alma ve hızlı hareket edebilme açısından komitenin 7 kişiden oluşması planlanıyor.

İzleme komitesi göreve başladıktan sonra Kandil ve İmralı ile görüşecek. Hükümetle bir araya gelecek.

Peki izleme komitesi 21 Mart öncesine yetişir mi? Zor gözüküyor.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast yapılacağına ilişkin sahte olduğu ortaya çıkan ihbarla başlayan sürecin çok bilinmeyenleri var. Devlet sırlarının birilerinin eline geçmemesi için gösterilen ikna çabaları, bir yanlışlık olmasın diye binadan 27 gün hiç ayrılmayan komutanların emekleri bir anda boşa çıktı. Çünkü, Genelkurmay’da bekletilen kayıtlar, Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili’ye Genelkurmay görevlileri tarafından teslim edildi. Ancak, Savcı Bilgili belgelerin inceleme görevini bu kez TÜBİTAK’a verince, “Devlet sırrı” denilen belgeler de kaybolup gitti. Genelkurmay Başkanlığı şimdi bunun için “adli yollara” başvuracakmış. Geçmiş olsun!

PKK ve HDP, bir süredir Abdullah Öcalan'ın Newroz mesajının video-konferans yöntemiyle sunulması için bastırıyordu. Sırrı Süreyya Önder, önceki gün İmralı ziyaretinde bu talebi Öcalan'a iletti. Abdullah Öcalan ise şu yanıtı verdi: 'Bunlar önemli değil, asıl önemli olan fikirlerdir; spekülasyonlarla barışın gölgelenmesine izin vermemeliyiz.' 

Basit gibi görünen bu örnek, büyük işlerin küçük hesaplarla gölgelendiğini göstermesi bakımından oldukça önemli. Çözüm sürecinin başından beri bu zihniyet sorunuyla boğuşuyoruz aslında. Kuşkusuz bir tarafa özgü değil bu sorunlu yaklaşım, siyasetin geneline hakim olan kusurlu bir düşünme biçimini yansıtıyor.  

Siyaset, tarihten koparıldığında geriye kısır çekişme ve günlük kavgalar kalır.     

Lider ile politikacı arasındaki fark burada ortaya çıkar; liderler, geleceği şekillendirmenin mücadelesini verirken, politikacı günün sonundaki kazancını düşünür; liderler verili olanı değiştirmeye çalışırken, politikacı verili olana takılıp tarihi ıskalar; liderler tarihi işlerle uğraşır, politikacılar ise gündelik çekişmelerle...

Suriye'de BM Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen siviller hâlâ bombalanıp aç ve yardıma muhtaç bırakılıyor, hastane ve okullar hedef alınıyor. BM üyeleri ve savaşın tarafları ise kararların uygulaması konusunda gereken iradeyi bir türlü göstermiyor.

Suriye'deki sivillerin korunması ve desteklenmesi amacıyla 2014'te üç ayrı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi Kararı çıkarıldı. İlk kararın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçtiği halde, verilen sözler hâlâ yerine getirilmiş değil.

Mensubu olduğum Norveç Mülteci Konseyi'nin muhtelif kuruluşlarla ortak yayınladığı bir raporda, BM Güvenlik Konseyi kararlarında yer verilen talepler ile Suriye'deki mevcut gerçekler kıyaslanıyor. Eldeki vahim istatistik veriler, savaşan tarafların, bölgede etkili ülkelerin ve diğer BM üyelerinin, alınan kararları hayata geçirme konusunda nasıl büsbütün sınıfta kaldığını ve netice itibarıyla da Suriyeli sivilleri hayal kırıklığına uğrattığını ortaya koyuyor.

Amberin Zaman, Kandil’de KCK lideri Cemil Bayık ve örgütün kurucularından Rıza Altun ile görüştü. “Türk tipi” başkanlığa karşı olduklarını belirten Bayık, “Laikliğin, demokrasinin, kadınların tek garantisi bizleriz” dedi. İran ile artan gerginliğe dikkat çekti.

Abdullah Öcalan’ın Kandil’e kongre toplayıp Türkiye’ye yönelik silahlı mücadeleyi sonlandırdıklarını açıklamalarına ilişkin çağırısından sonra tüm gözler Irak Kürdistanı’nda bulunan KCK eş başkanlığına döndü. Kandil son gelişmeler karşısında ne gibi bir tavır benimsiyordu? Açıklanan 10 maddelik müzakere çerçeve metni konusunda ne düşünüyordu?

Bu soruların cevabını arayan İMC TV’den Banu Güven ile Cumhuriyet gazetesinden Ahmet Şık peş peşe KCK Eş başkanı Cemil Bayık‘la uzun uzun görüştüler. Bizler de Şık’tan bir gün sonra yani cuma günü Bayık ve PKK’nin asıl kurucularından ve aynı zamanda dış ilişkiler sorumlusu olan Rıza Altun’la görüştük. Türkiye ve Ortadoğu’daki son durumu değerlendirdik.

Bütün işaretler bir yönü gösteriyor.

Ama diyorlar ki, hayır biz o yönde gitmiyoruz, başka tarafa gidiyoruz...

 * * *

Başka bir tarafa gidiyorsak, neden habire polisi silahlandırıyor; yurtdışından TOMA’lar, ses bombaları, ışık bombaları alıyorsunuz?

Başka bir tarafa gidiyorsak eğer, neden bu olağanüstü hal yasalarını çıkarıyorsunuz?

Eğer biz başka bir tarafa gidiyorsak, nasıl oluyor da Türkiye’nin yalnızlaşması bile Erdoğan’ın kişisel meselesi olabiliyor, “Dünya nezdinde yalnızlaşmayı umursamadığını” söyleyebiliyor...

Popüler İçerikler

Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!