Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Erdoğan’ın ‘öncelikli’ hedefi ‘Türk tipi başkanlık sistemi‘ getirmek olsa da, ‘hayati’ olan hedefi AKP’nin bir kez daha tek başına iktidarda olmasıdır. Eğer araştırmalar Davutoğlu liderliğindeki AKP’de ciddi bir erimeye işaret ediyorsa, Gül’ün siyasi prestijinden yararlanmayı tercih eder, ‘başkanlık sistemi hevesini’ seçim sonrası gelişmelerine bırakabilir.

Evet, başkanlık sistemi konusunda Erdoğan ile Gül’ün fikirleri uyuşmuyor ama unutmayalım ki siyaset böyle bir şey ve seçim sonrasında Gül’ü bu değişikliğe razı etmek de her zaman ihtimal dahilindedir.

Bugünkü AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’na ‘bu sıkletteki’ siyaset oyunlarında figüranlıktan başka rol de düşmüyor, onu belirteyim! Erdoğan ona derse ki “Git ve Abdullah Bey’i gösterişli bir şekilde partiye davet et”, Davutoğlu’na düşecek rol bunu yapmaktan ibarettir.

Cumhuriyet cemaatçi olmuş. Neden? Ahmet Şık, MİT TIR’ları soruşturmasının savcısıyla söyleşi yapmış. 

Kim? Cemaat aleyhine kitap yazdığı için bir sene tutuklu kalmış Ahmet Şık. Kendi deyimiyle “cemaatin hapishane imamı”. 

Cumhuriyet cemaatçi olmuş. Neden? 

Yolsuzluk iddialarını haberleştirdiği için. Can Dündar 17-25 Aralık sürecini yazı dizisi yaptığı ve elinden dosyası alınan savcıyla konuştuğu için. 

Cumhuriyet cemaatçi olmuş. Neden? 

Suriye’de cihatçı örgütlere ordunun topçu desteği verdiğini dava dosyalarındaki telefon dinlemelerine dayanarak haber yaptığı, MİT TIR’larının Türkmenlere yardım göndermediğini yine aynı kaynaktan derlediği için. 

Kaç zamandır memleketi sarsan iddiaları o davaların savcılarına anlattırdığı, dava dosyalarını inceleyip kamuoyunu bilgilendirdiği için.

Her sektörde olduğu gibi görsel sanatlarda da kadınların temsiliyet mücadelelerinin nerelerden geçtiğini görmek adına beş örnek seçtim. Dikkat aşağıdakiler fena halde V... içerir!

Utanıyorlar, kızarıyorlar. Mahçup insanlar sonuçta. Sokakta herkes hal hatır sormak için ‘naber lan amk?’ diye gezerken, birden o kelimeyi duymak ağır geliyor. Hele ki saygıdeğer bayanların ağzından söylenmişse. Ağır bir mevzu, değişik bir psikoloji.

Bundan bir kaç yıl önce yine çok saygıdeğer bir politikacımız kürtaj tartışmaları sırasında bir milletvekilinin ağzından o kelimeyi duyunca nasıl da mahçup olmuştu mesela. Oysa ki kürtajdan bahsetmenin binbir yolu vardı. Bebekler zaten ordan çıkmıyordu, kürtaj da psikoterapi ile yapılıyordu. Organları işe karıştırmanın alemi yoktu. Hele ki ansızın yanınızda lafı falan geçerse çok fena kızarabilirdiniz.

İş dünyası 2.65 lira sınırına yaklaşan dolar kurunun artık ekonomide kalıcı hasarlar yaratacak seviyeye geldiğini söylüyor. Yeni haftaya bu korku ile giren iş dünyası çok acil önlem bekliyor.

Hafta sonunda dolar kuru 2.65 TL'ye dayanınca, piyasalardaki tedirginliğin yerini korku almaya başladı. Dolar kurunun artık ne yapıp edilip durdurulması gerektiği, aksi takdirde ekonomide kalıcı hasarları yaratacak seviyelere gelindiği söylenmeye başladı. 

Bazı oda başkanları dışında, iş dünyasında bu korkunun kamuoyu önünde açıkça dile getirilmediğine şahit oluyoruz. Ancak bu sessizlik, iş dünyasında korkunun boyutunu gösteren bir tavır değil. Sessizliğin birkaç nedeni var. Birincisi; demeçler verip korkularını belirtmeleri halinde kamuoyunda oluşmaya başlayan paniği büyütmekten kaçınıyorlar.

Yunanistan’ın yeni Başbakanı Aleksis Çipras ilk kanun tasarısını hazırladı. İşte bu ilk kanun tasarısında Syriza Hükümeti, Yunanistan’da Avrupa Birliği’nin değerlerine aykırı düşen insanlık krizine bir son vermek istiyor. Ve bu nedenle kanun tasarısının genel gerekçesinde IMF, Avrupa Birliği ve Avrupa Merkez Bankası’nın Yunanistan’a uygulattığı kemer sıkma programının yoksulluğu, özellikle çocuk yoksulluğunu artırdığı, ülkede işsizlik ve genç işsizliğin hızla çoğalttığı belirtiliyor. Ve kemer sıkma programın uygulamasıyla gelinen bu durumun bir insanlık krizi olduğu ileri sürülüyor.

Peki ilk kanun tasarısında fakirlere acil yardım olarak hangi destekler sağlanıyor? Hemen bakalım; Bir, ödeyemediği için elektriği kesilen vatandaşların evlerine yeniden bağlantı yapılacak. Ve bu yıl sonuna kadar 300 kilovatsaat bedelsiz elektrik verilecek. İki, kirasını ödemekte zorlanan fakir 30 bin haneye aylık 70-220 euro arasında kira yardımı yapılacak.

Artık neredeyse bütün araştırma şirketleri, Ak Parti oylarında bir düşüş olduğu düşüncesinde. Son günlerde okuduğum araştırmalar, üç aşağı, beş yukarı aynı bilgiyi teyit ediyor: Seçime kadar olağanüstü bir durum olmazsa, iktidar partisinin 2011 genel seçimlerinde aldığı yüzde 50’yi görmesi mümkün değil...

Tabii bunda, 13 yıldır iktidarda olan bir partinin metal yorgunluğundan tutun da, HDP ve MHP’nin yükselişine kadar sayısız etken var.  Düşüş, dramatik bir düşüş değil. Ak Parti yine birinci parti, yine 43-46 bandında bir yerlerde...

İşin matematiği basit: Türkiye’de 55 milyona yakın seçmen var; bunun 20 milyonu, banko AKP’ye oy veriyor. Bu durumda oy yüzdesini belirleyen yegane mesele, kaç kişinin sandığa gittiği. 17 Aralık süreci sonrası 30 Mart yerel seçimlerinde, iktidar partisinin aldığı oy, yüzde 45 civarında (yuvarlak konuşuyorum çünkü 30 Mart seçimlerini okuyabilmek için il genel meclisi ve belediye başkanlarına verilen oylar arasında bir ortalama gerekiyor). Ancak, aynı 20 milyon oy, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin adayı heyecan yaratmadığı ve katılım düşük olduğu için yüzde 52’ye denk geliyor.

Dün 8 Mart Dünya Kadınlar günüydü.

Kürsülere çıktılar, etkinliklere katıldılar, TV programlarında konuştular. Kadın-Erkek eşitliği adına şu gök kubbe altında edilmedik laf bırakmadılar.

Kabataş olayıyla birlikte ben artık kadın erkek eşitliğini bıraktım, bu ülkede kadınlar eşit mi?

Gezinin simgesi kırmızılı kadınla, gezinin mağduru Zehra Develioğlu’nu eşit sayıyor musunuz?

Başörtülü kızlarımız okullara sokulmazken, kadınlar eşit değildi. Hatta onlar kadın bile değildi. Çünkü sıkmabaştılar.

Kadının kamuda, siyasette başörtüsüyle yer alması gündeme gelince de kadınlar eşit değildi.

7 Haziran genel seçimlerine yaklaşık 3 ay kaldı. Soru hep aynı: HDP yüzde 10 barajını aşabilecek mi? Daha önce bu soruyu “Aşma ihtimali aşmamasından daha yüksek” diye cevaplıyordum, bir süredir “Aşması artık çok kolay” diyorum. Neden böyle düşündüğüme gelince:

Herkes HDP’ye saldırıyor: AKP, CHP ve MHP’nin hedefinde hep HDP var. Bu üç parti, diğer rakiplerini HDP ile açık veya gizli işbirliği yapmakla suçluyor. Sonuçta ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: AKP+CHP+MHP = Siyasi sistem. HDP de bu sisteme karşı tek ciddi güç. Dolayısıyla HDP, 1990 başlarının Refah Partisi gibi herkesin günah keçisi durumunda ve yine dün RP’nin yaptığı gibi bu durumdan geniş bir şekilde istifade ediyor.

Başkanlık sistemi tartışmaları: HDP’nin barajı aşamayacağını bile bile, sırf Erdoğan’ın elini güçlendirmek için seçimlere parti olarak girdiği yolunda komplo teorileri bir ara revaçtaydı.

'Cihatçı John', siyasi şiddetin küreselleşmesinin bir simgesi. Bu yeni tür tehdidin daha iyi bir çerçeveye oturtularak analiz edilmesi şart. Asıl zor soru, şimdilik örgüte katılımları sadece sanal ortamla sınırlı olan potansiyel IŞİD savaşçıları konusunda ne yapılması gerektiği...

'Cihatçı John' adıyla da bilinen Muhammed Emvazi, şu anda muhtemelen Yukarı Mezopotamya'da bir yerlerde ama sureti her tarafta. Gazeteler ve internet sitelerinde boy boy fotoğrafları yer alırken, televizyon programlarında da onu radikalleşmeye iten sebepler tartışılıyor.

Google arama motorunda ismini arattığınızda 5,4 milyon sonuç sayfası çıkıyor. Besbelli kabadayıca tavırlara maruz kaldığı ve 'küçük Mo' lakabıyla anıldığı öğrencilik yıllarından kalma fotoğrafları, 11 Eylül gibi küresel olaylara ilişkin düşüncelerini ortaya koyan ses kaydı çözümleri, hatta konunun medyada bu kadar yer bulmasının 'bu kişilere reklam yapma imkanı' verip vermediğine dair tartışmalar ile süslü makalelerde hayatı mercek altına alınıyor.

Dolar hız kesmiyor; sürekli yükseliyor. Herkes doları konuşuyor. Çünkü sadece devletin cari açığı artmadı; kurumların, ailelerin bütçeleri de altüst oldu. Herkes zararını kapatma muhasebesi yapıyor; peki asıl nedeni niçin konuşmuyoruz. Osmanlı aynı süreci yaşamadı mı; tüm olanlar bir dejavu mu? 1838’deki bir tarihi anlaşma temel nedeni ortaya koyuyor…

Politikacı Abdüllatif Şener aynı zamanda iyi bir akademisyen.

İmzalayıp gönderdiği “Osmanlı Maliyesinin Şeffaflaşması”kitabı, tarihçilerin pek ilgi göstermediği Osmanlı bütçelerini araştıran nitelikli eser. Prof. Dr. Şener bu çalışmasında Osmanlı ekonomisine ilişkin eşsiz bilgiler veriyor.

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı