Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Toplumun yarısını oluşturan kadınların, Meclis'te her yedi erkeğe karşılık bir kişiyle temsil ediliyor oluşu düpedüz vahim, tehlikeli, sakil. Acaba Meclis'in, parti yönetimlerinin, teşkilatlarının yarısı kadın olsaydı, şimdiki gibi, her gün bir başka yerde bir başka kadın cesedi bulunur muydu?

Yine her gün bir başka yerde cansız kadın bedenleri bulunuyor. Cinayetleri işleyenler, anlaşılan, eskisi gibi, anlık cinnet veya aşırı öfke sonucu böyle bir halt edip darmadağınık vaziyette yakalanan bildik katillere benzemiyorlar. Kadını öldürüp ardından kendini vuranlar falan da anlaşılan polisiye romanlarda kalacak anca. Kadınlar öldürülüyor, cesetleri bir şekilde ortadan kaldırılıyor, en azından vakitlice bulunamayacakları umulan biryerlere götürülüyor, sürükleniyor, atılıyor... Soğukkanlıca işler bunlar. Hepsi korkunçtu, ama şimdikiler ayrıca beter.

'Meğer ben kullanışlı bir aptalmışım' demedi.'Baransu elindeki bavulla beni de gaza getirdi, çok safmışım' demedi.

Kafayı hiç çıkarmadan belayı savuşturmayı tercih etmedi.

'Ben demokrasiye hizmet ettiğimi sanıyordum meğer Paralel'e hizmet ediyormuşum' demedi.

'O haberleri ben yapmadım ki' demedi.

Çıktı ve açıkça...

'Mehmet Baransu'yu bırakın, hesabınızı benimle görün ama benim de hiç suçum yok ha' dedi.

*

Her tarafın süper kaypaklık, muazzam adam satıcılık ve cıvık yavşaklık kaynadığı bir dönemde...

Ahmet Altan'ın bu meydan okuması pek mertçe, pek yiğitçe, pek kahramanca görülebilir.

Cumhuriyet gazetesinin üzerinde bir hayalet dolaşıyor, farkındasınızdır. Bir süredir adeta kabuk değiştiriyor, Bu Mr. Hyde’laşmayı, Taraf’tan tasfiye edildiğimiz 25 Nisan 2013 tarihinden beri tanıyoruz. Şimdi daha ağır çekimine Cumhuriyet’te tanık oluyoruz.

Aslında Taraf’ta da tedrici bir Mr. Hyde’laşma öngörmüşlerdi, ama heyhat, bizim gibi ummadıkları bir sert kayaya çarptılar.

En nihayetinde ve herhalde Türkiye’de bulabileceğiniz en aklı başında ulusalcı olan Utku Çakırözer’in daha koltuğunu ısıtamadan görevinden alınıp, yerine Can Dündar’ın getirilmesi sıradan bir durum olamazdı. O Dündar ki, 17 Aralık operasyonunun mimarlarından dönemin Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç’la bir otelde görüşme yaparken fotoğrafları ortaya çıkmıştı.

Yıldıray Oğur, Mehmet Baransu’nun tutuklanmasından sonra bir yazı kaleme aldı. O yazıda, Baransu’ya sahip çıkıyor görünse de esas itibariyle kendisini savunuyor. Ahmet Şık, Oğur’u hedef göstermiş; demiş ki: “O zamanlar Cemaat kadrosundan Taraf’ta, şimdi de itirafçı kadrosundan AKP medyasında tetikçilik yapan Yıldıray Oğur’un imzaları arşivde. Yıldıray Oğur gazeteci ise Mehmet Baransu da gazeteci. Yok eğer Baransu çete mensubuysa Oğur da çete mensubudur.”

Yıldıray Oğur, “Cemaat kontenjanı” lâfına alınmış. Ahmet Şık’tan daha büyük bir özen beklediğini söylüyor. Oysa kendisi bugün, herkese kolaylıkla Cemaatçi yaftasını yapıştırıyor. Demek neymiş efendim, bu konularda biraz daha özen gösterilmeliymiş.

Kendimden kuşkulanmaya başladım. Şu ünlü Dolmabahçe buluşmasından söz ediyorum. Yaşar Kemal Ağabeyimizin ölümüyle bir gün kadar gölgede kaldı ve ardından TV’lerin tartışma programlarının ana konusu haline geldi; gazetelerde köşe yazısı döktürenler tarafından didik didik edildi, ediliyor. Her TV yorumcusu, -galiba ben hariç- her gazete yazarı bu olayı hükümet ile HDP’nin ortak açıklaması olarak nitelemekte. 

Sahiden ortak bir açıklama yapıldı mı? 

Hatırlayın: 28 Şubat günü HDP’nin “İmralı heyeti” diye anılan milletvekilleri ile AKP hükümetinin çözüm süreci ile ilgili iki bakanı Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya geldiler. Yarım saat kadar kendi aralarında görüştükten sonra kameraların karşısına çıktılar. Canlı yayında izledik. Sizi bilmem, ben Cumhuriyet yazıişleri tarafından açıklama ile ilgili bir analiz yazmakla görevlendirildiğim için tek bir kare kaçırmadan izlemeye çalıştım.

Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç, yeni ifadelerle Hrant Dink cinayeti soruşturmasının kilit ismi haline geldi. Alper Görmüş'e göre de, cinayet öncesi Trabzon istihbaratının başındaki Dinç'in sorgulanması kaçınılmaz.

Hrant Dink cinayeti davasında kamu görevlilerinin ifadelerinin alınmaya başlanmasıyla birlikte nihayet önemli bir ilerleme ortaya çıkabildi... Şüphesiz ki bunun sembolik bir anlamı var: Bu gelişme gösterdi ki, Dink cinayetinin önlenememesinin ve hakikati ortaya çıkarma çabasında yıllar boyunca tetikçilerin ötesine geçilememesinin nedeni, cinayeti önlemek ve sorumlularını ortaya çıkarmakla görevli devlet memurlarının böyle bir meselelerinin, kaygılarının bulunmamasıdır.

Romanya’da Çavuşesku döneminde, çok çocuk sahibi olmak devlet tarafından müthiş teşvik ediliyordu. Öyle ki, evlenmemiş veya çocuk sahibi olamayan kadınlara yönelik cezalar ve zorla uygulanan bazı tıbbi prosedürler sözkonusuydu. Decreței770, yani 770 Numaralı Genelge , Çavuşesku’nun “ yeni bir nesil yaratma ” projesi için yayınlanan gizli bir devlet içi talimatname idi. Bu genelge ile, doğum kontrolü ve kürtaj neredeyse tamamen yasaklanıyor, Romanyalı kadınların sürekli doktor kontrolü altında, hattâ gizli polisin gözetimi altında olduğu bir izleme mekanizması kuruluyordu.

1966’da Decreței770 yayınlandıktan sonra, Romanya nüfusu birden patladı. Özellikle, 1967-70 arası doğanlar, bir “ yeni nesil ” oluşturdu. Romanya’da daha üst sınıflar arasında, rüşvet karşılığı kürtaj yaygınlaşırken, alt sınıflarda doğumlar katlandıkça katlandı. Bununla beraber, çocuk ölümleri de, çevre ülkelerdekinin 10 katına çıktı.

İnsan hakları uyarınca Gezi eylemcilerinin beyanları esastır, aksini iddia eden Yayla gibiler çok güvendikleri Devlet kurumlarından aksinin kanıtlanmasını talep etmekle yükümlüdür.

Geçen sene bianet için meşhur Kabataş olayı için bir yazı kaleme almış ve “Kabataş Olayı Neden Bir ‘Kadının Beyanı Esastır’ Uygulaması Değildir”i açıklamaya çalışmıştım. Geçtiğimiz hafta bir televizyon programında bu iddiayı gündeme getiren gazeteci Elif Çakır’a yönelik eleştiriler sonrasında, Kabataş olayı tekrar önemli bir gündem maddesi haline dönüştü. Gazeteci Elif Çakır ve diğer hükümete yakın kalemler iddialarında geri adım atmıyorlar. Daha önce ileri sürdükleri “kadının beyanı esastır” iddiası nispeten kamera görüntülerinin ortaya çıkması ile çürütülünce iki yeni argümanı ortaya atıyorlar.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl RTE’nin konutu olan Kaçak Saray’da 5 kişilik “Acil Tıp Ekibi” kurduklarını söyledi. Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın 3 Mart 2015 tarihli haberine göre, bu ekip RTE’nin sağlık, beslenme ve gıda güvenliğiyle ilgili planlamanın bir parçası olarak faaliyet gösteriyor.

Cevdet Erdöl bir hekim. Ama sıradan bir hekim değil, RTE’nin “özel doktoru” olarak hizmet veriyor. Türkiye’nin en tepesine oturan kişinin yiyeceği her lokma tıbbi analizlerden geçiyormuş. Neden açıklıyor böyle “incelikli” meseleleri?

Eh olur artık o kadar bunu da 7 Haziran seçimlerine vermeli. Olur a, bir taklaya falan gelip de parlamento dışında kalabilirim diye düşünerek, önemini ortaya koymuş olabilir!

Biz kıdemli gazeteciler yeni Türkiye’nin yeni yönetici takımının görmüşlüğü karşısında böyle şaşırıp kalabiliyoruz.

Abdullah Öcalan, bir kere daha PKK’ya seslendi: “Silahları bırakın, bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplayın.” Barıştan ve süreçten yana olanlar çağrıyı sevinçle karşıladılar. Bu seferki çağrının bir özelliği var, HDP milletvekilleri ile AK Partili yetkililer aynı anda ortak açıklamalarda bulundular. Şimdi herkesin merak ettiği konu şu: Barış ve çözüm sürecinde bu çağrının etkisi ne olacak?

Diyarbakır ve Mardin’de geçirdiğim iki günlük geziden sonra edindiğim kanaat şu: Ortada aşılması hayli güç bir “güven sorunu” var. Öcalan, 2013 Nevrozu’nda da “Silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun” çağrısında bulunmuş, bu arada yeni bir birlikteliğin altyapısı olacak İslami ve tarihi referanslar kullanmıştı.

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!