Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Mehmet Baransu elde ettiği belgeleri haber yaptı ve haber yapılmak üzere gazetesiyle, o dönemde benim de aralarında olduğum Taraf yazı işleri yönetimindeki kişilerle paylaştı.

Bahse konu olan haberler bir darbe hazırlığı yapıldığını gösteren belgelere dayanmaktaydı ve bu belgeler Taraf’ın o günkü yönetimince gazeteye yansıyan haberler dışında çoğaltılmadı, paylaşılmadı, gazete bürosu dışına çıkarılmadı ve bir süre sonra da devletin talebi üzerine belgelerin asılları Baransu tarafından savcılık makamına tutanakla teslim edildi.

Şimdi Baransu neyle suçlanıyor?

Şu ya da bu nedenle Baransu’ya kızanlar bu sorunun gerçek cevabından uzak duruyorlar; bir gazetecinin tutuklanmasına gerekçe yapılan asıl konuyu ya gözardı ediyor, ya da açıkça veya zımnen onaylıyorlar.

Yaşar Kemal; 20 bin lira borcu yüzünden intihar eden Cemil Bozkuş için, kocası kaybedilmiş Cumartesi Annesi Kiraz Şahin için dertleniyordu, bu yüzden yazmıştı. Yazarlığı gibi insanlığı da büyüktü çünkü.

Cemil Bozkuş, bir kağıt parçasına, yoksul işi yazısıyla şunları karaladı:

“Benim ölüm sebebi zapıtalar Bir cinayet işlendiği zaman bir ekip almaya gelir Bir tablayı almaya on ekip geliyor Bu mu adalet”

Sonra kendini astı.

Şaziye Bozkuş, eşini o halde buldu. Ne yaptı? Feryat ederek odadan mı fırladı? Kocasını oradan indirmeye mi çabaladı? Bayıldı mı? Gözyaşlarına mı boğuldu? Put gibi kaldı mı yoksa öylece? Çocuklarının geleceği için mi endişelendi?

Londra'daki 'Kings College'in üç uzmanı 48 ülkede 200 bin kişi üzerinde 64 yılı kapsayan bir araştırma yapmışlar... Elde ettikleri bulgulara göre 1950'den bu yana insanların ortalama zekâ düzeyleri, yani 'IQ'ları 20 puan yükselmiş.

İnsanların eskisinden daha zeki ve akıllı olmalarının nedeni acaba daha uzun eğitim yıllarından mı, görsel medyanın her gelişmeyi kitlelere yansıtmasından mı, bilişim çağının araçlarından mı, yoksa beslenme tarzlarından mı kaynaklanıyor? Bu neden belli değil... Ama 'Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur' benzeri söylemlerin geçersiz olduklarını kanıtlıyor bu bulgular. 

Tabular yıkılmadı mı? 

Sözünü ettiğimiz araştırmanın doğruluğunu, Türkiye'de yaşayan insanların sosyo- politik olaylara bakış açılarındaki farklılıklardan da görmüyor muyuz? Şöyle bir düşünün...

İmralı’dan PKK’ya yapılan “silahlara veda” çağrısı bize İspanya’da ETA’nın 3 yıl önce silahları bırakmak konusunda yaptığı açıklamayı anımsattı.

Hemen şunu belirtelim: Türkiye’deki ve İspanya’daki ayrılıkçı terörün özellikleri arasında bazı benzerlikler görülse de temelde önemli farklar da var. İspanya 43 yıl süren ve toplam 829 kişinin hayatına mal olan Bask ayrılıkçı terör sorununu, sonunda ETA’nın “silahlı mücadeleden vazgeçmesi” ile halletmeyi başardı.

Bunun başkaları tarafından kolayca kopya edilecek bir “sihirli formül”ü yok. Ama İspanya’da bu noktaya nasıl gelindiğini inceleyerek bazı deneyimlerinden esinlenmek mümkün.

Üç maskelinin sürprizi

İspanya -ve bütün dünya- 20 Ekim 2011’de ETA’nın uluslararası medya yoluyla yayınladığı bir video karşısında şaşıp kalmıştı.

Zorlanan bir geçiş döneminin içindeyiz. Bunun bir nedeni yeni olanı taşıyan kesimin kategorik olarak ‘liyakat zaafı’ çektiği varsayımının yaygınlığıdır. Modernlik genelde dindarların rasyonalitenin gerekleri karşısında aciz kaldıkları kabulünü üretti. Pozitivizmin zihinleri ele geçirdiği Türkiye’de bu kabul latent bir oryantalizmin de zemini oldu. Sonuçta ‘yeni’ olanın İslami kesim tarafından gerçekleştirilebilme ihtimali, hafsalaya sığmayacak bir anakronizm olarak algılandı. Ne var ki ‘eski’ sistemin direncine rağmen bu dönüşüm şu an yaşanıyor…   

Soru söz konusu yeni sistemin hangi referans veri alınarak kurulacağıdır. Eski olandan ayrışmayı mı temel alacak, yoksa doğrudan dönüşmekte olanın ufkuna sahip çıkmayı mı? Geçmişle uğraşmak rahatlatıcı, çünkü karşınızdakiler tarih önünde kaybetmekle kalmayıp, bunu idrak etmekte de zorlanıyorlar. Oysa dönüşmekte olanı ‘yakalamak’ zor.

-Bu mahallenin bu camisi bu kadar kalabalığı ender görmüştür.

*

-Yaşar Kemal'in cenaze namazını kimin kıldırdığını anlayamadım. Galiba İstanbul Müftüsü idi... Müftü Bey, namazda yaptığı konuşmada Yaşar Kemal'in tek bir romanından bile söz etmedi... Keşke konuşmasında Yaşar Kemal'in dağ gibi bir vicdanı olduğuna, Anadolu'ya ses verdiğine, çıkarcı Abdi Ağaların karşısına İnce Memed'leri çıkardığına vurgu yapsaydı ve bunları söyledikten sonra 'rahmet' dileseydi... Çünkü Allah, ancak vicdanı olanlara ve adalet duygusunu yukarıya kaldıranlara rahmet eder.

*

-Adana'nın MHP'li Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü'yü gördüm cenazede... Sağ olsun, var olsun... Bu başkan, başka bir başkan.

*

-Abdullah Gül'ün Yaşar Kemal sevgisi içten bir sevgidir. Cenazeye gelerek de bunu kanıtladı. Ona da bravo.

>>Suudi Kral’a yas tutan ülkede en kral yazarlarından biri ölünce yas ilan edilmemesi insanda ister istemez otorite için paranın, kitaptan daha değerli olduğunu düşündürüyor. Belki de ‘Ya daha geçenlerde yas ilan ettik, her olaya da yas mı ilan edeceğiz? Madencisi ölür, işçisi ölür, yazarı ölür, sonuçta ölüm hayatın fıtratında var’ bile deseler tamamdım ben. Onu bile demediler.

>>Daha tuhafı mesela ülkede önemli birisine bi şey olunca (genelde ölümlü bir şey oluyor bu) muhalefet partisinden başbakanına, meclis başkanından, kendine bu durumdan vazife çıkaran herkes ‘Alo, başınız sağ olsun’ diye göstermelik bi telefon trafiğine giriyor. Bence gerek yok. Cenazelere toptan Sarıgül yollayın, kapansın bu mevzu.

>>Zaten Sarıgül felsefesi de böyle bir şey olmalı: Düğün ve cenazelere Sarıgül servisimiz vardır.

>>Cumhurbaşkanına hakaretten 13 yaşındaki çocuğu okulundan aldırmak gerçekten gelecek nesiller için çok eğitici ve öğretici bir davranış. Büyük ihtimalle 13 yaşındaki o gencecik beyin daha ne dediğini bilmeden devlet babanın sert tarafıyla karşılaşınca genç yaşta eğilecek. Umarım o gencimiz ileride yandaş medyada güzel bir köşe sahibi olur da bizi yönetenler ‘Hah gencecik bi evladımızı daha yaşken eğip çok iyi bi iş yaptık’ derler.

Yazının başlığını açıklayacağım…

Önce size Yaşar Kemal’i anlatmalıyım…

Yaşar Kemal’in “Demirciler Çarşısı Cinayeti”; “o iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler” cümlesiyle başlar ve aynı cümleyle biter!..

Dünyayı dolaşan genç bir adam günün birinde güzel bir şehre gelir. Bu şehrin insanları dünyanın en konuksever insanlarıdır.Atları da dünyanın en güzel atlarıdır. Tüm şehir halkı mutludur. İnsanlara ve atlara hayran kalan genç adam bir süre sonra  bu mutluluk şehrinden ayrılır. Yıllar sonra,  yaşlılığında yine o şehre gelir ve gördüklerine inanamaz. Her şey değişmiştir; o iyi insanlardan ve güzel atlardan eser kalmamıştır. Ovalar, çayırlar, ahırlar bomboştur. Herkes mutsuzdur; selamını bile alan yoktur. Gezgin adam yaşlı bir adama yaklaşıp sorar; “ne oldu?” Yaşlı adam şöyle der: “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler.”

BU seçimde CHP’nin oyu, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun beklediği gibi, neredeyse yarı yarıya artarak yüzde 35’e çıkabilir mi?

AK Parti’yi bir türlü içlerine sindiremeyenlerin beklentisi bu. Hatta bu uğurda, Kılıçdaroğlu’nu zora düşürme pahasına, yüzde 10 barajı altında kalıp AK Parti’ye fazladan 30-40 kadar milletvekili sağlamasın diye, CHP tabanından oyunu HDP’ye vermeye hazırlananlar olduğu da biliniyor...

HDP’yi de AK Parti kadar içlerine sindiremedikleri halde...

Girişte sorduğumun cevabını hemen vereyim: Bir siyasi parti oyunu önceki seçimde aldığı oranın yarısı kadar artırabilir elbette. Oy oranlarında müthiş çıkışlar ve inişler yaşanan bir ülke burası sonuçta. CHP 1999’da yüzde 10 barajının altında kalmıştı; şimdi de pekâlâ oyunu yüzde 30’un üzerine çıkarabilir...

Mahşerin 4 Atlısı, muhtelif adlar altında Irak ve Suriye topraklarını kasıp kavurmaya devam ediyor. Kiminin adı Irak Şam İslam Devleti, kiminin el Nusra, kiminin el Kaide, kiminin Ansar...

Musul, Irak ordusu tarafından hiç savaşmadan IŞİD çetelerine teslim edildi. İŞİD, Nazilerin “yıldırım savaşı” taktiğini uygulayarak, halk kesimlerini terörize etmekte, direnmeden teslim olmaya ya da kaçmaya zorlamakta. Musul, tarihin en kadim inanç merkezlerinden biri. Bütün inanç gruplarını bağrında taşımış, ta Ahti Atik zamanlarından bu yana. Musul’da insanlığın kültür mirası, soykırımcı bir akımın tehdidi altında. Kürt özgürlük hareketi, küçük bir Stalingrad direnişi örneği sergileyerek Kobanê’de IŞİD’in Naziler gibi yaratmış olduğu yenilmezlik imajını yerle bir etti. Şimdi bu imajı, Habur nehri çevresinde toplanmış olan 35 Süryani/Asuri köyüne saldırarak yeniden canlandırmak istiyorlar.

Ucuz zafer peşindeler.

Ama yine duvara toslayacaklar. Habur bölgesini de Kobanê gibi düşüremeyecekler. Kürt özgürlük hareketi ve halkların birleşik direniş güçleri buna izin vermeyecek. Irak ordusunun onlara hediye ettiği tanklar ve ağır silahlar da onları kurtaramayacak. Buna inanıyorum. İnanmak istiyorum.

Önce Êzidîlere saldırdılar, toplu imha için. YPG’nin gösterdiği direniş refleksi ve açılan koridor, büyük bir insanlık faciasının önüne geçti.

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?