Kürt sorununu demokratik yollardan çözmek isteyen bir anlayışla uzlaşma arayan bir siyasi iradenin oluştuğu ve ‘silahlara veda’ çağrısının yapıldığı gün, kalemini ve hatta ömrünü ‘barışa’ adayan Yaşar Kemal’i kaybettik.
Yaşar Kemal sadece büyük bir romancı değildi. Barış isteyen, ifade ve düşünce özgürlüğünü savunan, bir kültürün nasıl yok edildiğini yazan tam da bu nedenlerle yargılanan bir gazeteciydi, aydındı. Milliyet’in arşivini açın bakın. Kürtlerle nasıl barış yapılacağını, Onun bu barış için nasıl bir mücadele verdiğini anlamaya en iyi kaynak diye düşünüyorum.
Dolayısıyla barış görüşmelerinde hâlâ taraflar kendi görüşünü dile getirse de, soruna yaklaşımlarında bir değişiklik olmasa da ilk kez İmralı’nın hükümetle birlikte attığı ‘ortak’ adımı doğru okumayı, doğru sorularla barış gazeteciliğini bir kez daha hatırlatmayı mesleki bir sorumluluk olarak görüyorum.
Barış için sürdürülen müzakereler, kamuoyunun da dikkatle ve ilgiyle izlediği bir konu. Haliyle kamuoyu son otuz yıldır kendi iradesinin dışında sürdürülen kanlı, uzun bir savaşa artık tanıklık etmek istemiyor. Ortak tarihsel bilincimiz de sorunlarımızı barışçıl yollarla çözmeyi zorunlu kılıyor.