Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Süleyman Şah'ın bir simge olarak bugünkü Türkiye için taşıdığı büyük manevi önemi görmek gerekir.

Türbenin hangi Süleyman Şah'a ait olduğu kesin olmamakla birlikte milli kimliğimizin teşekkülündeki rolü önemlidir. Bu konuda 'teknik hakikat' ayrı bir konudur, Anadolu tarihinde Selçuklu-Osmanlı devamlılığını yansıtan olgular, simgeler ve tasavvurlar ayrı bir konudur. Milli hafızada Süleyman Şah türbesi bu devamlılığın bir simgesi olarak büyük değere sahiptir.

Genelde Anadolu Selçuklu devletinin kurucusu Süleyman Şah olarak kabul edilir. Tarihçilerin hocası Mükrimin (MÜKREMİN DEĞİL, MÜKRİMİN) Halil Yinanç'a göre, 1075 yılında bu topraklarda ilk devletimizi kuran Kutalmış Oğlu Süleyman Şah, tarihen 'Türklere bir vatan yaratan kurucu' şahsiyettir.

IŞİD kontrolündeki bölgede ufacık bir adacık gibi kalan Süleyman Şah türbesinin askeri bir operasyonla boşaltılması, doğru karardır. Kimse “Neden vatan toprağını bıraktık” dememeli. Türbe yeniden yapılır, içindeki emanetler başka formüllerle muhafaza edilir; ancak sekiz aydır adeta orada mahsul kalan o 40 askerin hayatı, her şeyden daha değerlidir.....

Daha çarpıcı ifade edeyim: Hiçbirimiz o askerlerden birini günün birinde turuncu tulumlarla IŞİD’in elinde görmeye tahammül edemezdik. Tahliye, doğru karardır.

‘Jeopolitik’ gerçekler

Ayrıca bu operasyon, Kobani’de oluşan yepyeni bir “jeopolitik” gerçeğin de habercisidir. Kısaca özetleyelim:

1. Ankara bu operasyonu, IŞİD’e rağmen ve Kobani’deki YPG güçlerine “haber vererek” yapmıştır.

Türkiye, IŞİD’in elindeki 49 rehineyi burunları kanamadan kurtardıktan sonra bu kez Süleyman Şah Türbesine yönelik, ”Şah Fırat” operasyonunu dünyaya parmak ısırtacak bir ustalıkla gerçekleştirdi.

Türkiye’nin, Suriye topraklarında gerçekleştirdiği operasyon, bölgesel dengeler ve dış dünya açısından çok önemli mesajlar taşıyor.

Köşe yazısının sınırlarını dikkate almak suretiyle bu mesajlar üzerinde değil, operasyonun gerçekleştirildiği geceye ve perde arkasına dair kulisleri paylaşmak istiyorum.

Gizlilik içerisinde yürütülen operasyonun kararı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki ”Sağır Oda”da alınıyor. Her türlü sızmaya karşı önlem olarak müthiş bir gizlilik içerisinde yürütülüyor.

Şehit sıfatı aldığında, evlatlarının daha az ölmüş olmadığını en iyi anneler bilir.

Onun için ilk söz: İyi ki o çocuklar sağ salim döndü. Keşke onları IŞİD vahşetinden daha önce kurtarsaydınız. Ve keşke, başına “tank kapağı düştü” açıklaması yapılan, 15 gün sonra baba olacak Astsubay Başçavuş Halit Avcı ölmeseydi.

Ama işte bu kadar.

İflas etmiş bir dış politikanın mecbur bıraktığı kurtarma operasyonundan kahramanlık menkıbesi çıkmaz.

Devletin ajansına, devletin bütçesinden milyonlar dökseniz, Genelkurmay karargâhını algı stüdyosuna çevirseniz de mümkün değil, çıkmaz.

Askeri birlikleriniz “ecdat yadigarı” toprağa, “şehadet şerbeti” içmeye gidiyor...

Jilet gibi ütülü kar beyazı gömlekler, pırıl pırıl kol düğmeli manşetler, buğulu bakışlarla izliyorsunuz.

Süleyman Şah Operasyonu bize bir kez daha “LİDERLİK nedir” sorusuna cevap verme fırsatı verdi...

Evet, LİDERLİK, hiçbir küresel ve yerel baskıya izin vermeden ülke yararına karar alabilmektir...

Bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından sevk ve idare edilen OPERASYON, karar alabilme dinamiklerimizi net olarak ortaya koydu. Çok stratejik bir hamleydi ve yapıldı...

Neden stratejik bir hamleydi ?

Size küçük bir örnek; bölgede Türkiye’ye “gel diyenlerin” kurgulamak istedikleri bir çatışmaya Türkiye’yi çekmek için atacakları bir adımı düşünün.

Süleyman Şah türbesi saldırı endişesiyle Suriye'deki IŞİD kontrolündeki bölgeden PYD kontrolündeki bölgeye nakledilmiştir. Hamasetten arındırınca geriye kalan budur.'

Askeri açıdan büyük bir başarı olabilir, bilemem.

Genelkurmay’ın harekât planı üzerinde uzun süre titizlikle çalıştığı, plana göre uyguladığı, hükümetin kendisine verdiği görevi yerine getirdiği anlaşılıyor.

Ama Süleyman Şah Türbesi ve onu koruyan askeri karakolun yerini mecburiyetten değiştirmek zorunda kalmayı siyasi bir başarı olarak kimse anlatmaya kalkmasın.

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terörist örgütün baskısıyla Türkiye’nin son altı ay içinde terk etmek zorunda kaldığı ikinci mevzidir bu.

Siyasi iktidarın (IŞ)İD’in Kobani kuşatmasına karşı tutumunun çerçevesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından belirlenmişti. Baştan aşağıya yanlış bir tutumdu bu. Örneğin;

■ “Kobani düştü, düşüyor, sıra diğer kantonlara da gelecek” dedi, öyle olmadı. Kuşatma aylarca sürdü ve sonunda (IŞ)İD daha fazla kaybı göze alamayarak pes etti.

■ Erdoğan “Ne önemi var Kobani’nin!” diyerek ABD başta olmak üzere uluslararası koalisyonun Kobani direnişine yardım etmesine şerh düşmek istedi. Başlangıçta stratejik bir öneme sahip olmadığı düşünülen kentin değeri, (IŞ)İD’in kuşatmadaki ısrarıyla arttı. “Onlar için bu kadar önemliyse bizim için de önemli olmalı” düşüncesiyle Ankara’ya rağmen direnişe destek verildi ve (IŞ)İD’in ilk sahici ve ciddi yenilgisinin, daha doğrusu hezimetinin tadı çıkarıldı.

Öncelikle IŞİD’in elinde rehin olan askerlerimizin kurtarılması çok sevindirici bir olay. Sağ salim geldiler. Bunun için emeği geçen herkesle gurur duydum, gönülden herkesi kutlarım. Küçük bir başarı değil o bölgeden insan çıkartmak, azımsanmamalı.

Artık, askerler kurtarıldığına göre siyaset ve güvenlik konusunda ciddi sorular sorma zamanı. Cevap beklemeksizin. Benim ilk andaki gözlem ve sorularım şöyle:

1- Bugüne kadar askerlerin ve türbenin yok edilmemesi için Türkiye nasıl bir bedel ödedi? IŞİD maddi kazanç sağlama olasılığı olmayan kimseyi yakınında barındırmayan bir örgüt, buna bir örnek yok. Zaten biat etme konusunda, Hilafete katılma konusundaki duruşları da son derece açık.

Ben şahsen Süleyman Şah Türbesi’nin boşaltılıp, askerlerimizin sağ salim Türkiye’ye dönmelerine çok sevindim.

Milliyetçi hamasetten hoşlanmayan birisi olarak, benim ölçülerime göre, Türkiye topraklarının dışındaki bu türbenin korunması, bir tek askerimizin saçının teline zarar gelmesine bile değmezdi.

* * *

Ama ben aynı zamanda, herkesi kendi ölçüleriyle tartmak gerektiğini düşünürüm. AKP’nin ölçüleriyle bakınca, Süleyman Şah’tan geri çekilmek büyük bir başarısızlığın, gurur kırıcı bir yenilginin sembolik bir ifade biçimine dönüşüyor...

Aslında Rusya’yla ilişkileri de katmak gerek. Ne ölçüde olduğu belli olmasa da, Erdoğan’la anlaşan Putin, Rusya’dan Türkiye’ye taşınacak doğalgazın Trakya’da kurulacak bir terminal üzerinden Avrupa’ya ihraç edileceğini açıklamıştı. “Türk Akım” adı konmuştu. Ukrayna ile arası bozulunca Rusya böyle bir eğilim içine girmişti. “Ukrayna ile arası bozulmak” tabii ki sadece Ukrayna ile arası bozulmak değildi, ama asıl ABD ile bozuşmaydı ki, Hollande ile Merkel, yanlarına “Amerikancı” Sarkozy’i de alarak, NATO harekatı dayatan Amerikan planları karşısında “Rusya’dan vazgeçemeyiz” demiş ve ABD’yi Rusya karşısında yanlız bırakmışlardı.

Türkiye? Türkiye çoktandır “üst akıl” göndermesinde bulunduğu Amerika’yla problemli görünmekteydi ve “Türk Akımı” ile yaptığı ya da doğrusu kendi onayıyla Putin’in yaptığı hamle dolayısıyla, ABD ile Rusya arasında, en azından Almanya’yla Fransa gibi “tarafsız” durmaktaydı. Hatta bu “hayırhah tarafsızlık” Rusya’dan yana görünmekteydi. Olur mu? Görüntü bu!

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
İstanbul Boğazı'nın En Pahalı Yalısında Fiyat Güncellemesi: Değeri Tam 120 Milyon Euro
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?