Geçmişimiz askerî müdahalelerle dolu ama siyaset biliminin literatüründe “askerî darbe” terimiyle anlatılan eylem, bunların arasında fazla yer tutmuyor. “27 Mayıs” için “darbe” diyebiliriz. Talat Aydemir’in eylemleri “darbe girişimi”dir. Daha uzak geçmişte Sultan Aziz’in hal’i de “darbe” sayılabilir. Ama 12 Mart, 12 Eylül başka bir kategori oluşturuyor.
Osmanlıca “halâskâr”, Türkçe’de “kurtarıcı”… Bu, Ordu’nun kendisine yakıştırdığı sıfat, Türkiye’de. “Halâskâr Gazi” denince, bundan Atatürk anlaşılıyor. Ama “gazi” kısmını kaldırdığımızda, sıfat, Ordu’nun sıfatı. Ordu kendisi böyle görüyor, topluma da böyle görmesini bildiriyor.
27 Mayıs’tan sonra, Silâhlı Kuvvetler, böyle bir olayın tekrar etmesinin Ordu için gerekli disiplini bozacağını haklı olarak düşündüler. Aydemir’in iki girişimi doğru düşündüklerini kanıtladı. Derken 12 Mart’a gidişte de benzer bir süreç oldu. 9 Mart yerine 12 Mart olunca , “Emir- komuta zinciri içinde” ideali gerçekleşmiş oldu. 12 Eylül’de artık kesinleştirilmiş bu yapı içinde oldu.
Böylece, Ordu, Türkiye’nin “iktidar bloku” içindeki belirleyici, güdümleyici yerini bir kere daha ilân etmiş, tescil etmiş (yeni Anayasa ile) oldu. Ordu içinde üç beş albayın, yarbayın değil, bir bütün olarak Ordu’nun yeri, rolü…