Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

AKP iktidarının temel hak ve özgürlükleri tümüyle rafa kaldıran “İç Güvenlik Paketi”ne karşı çıkan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “ Halkın direnme hakkı doğar ” deyince kıyamet koptu...

Başbakan Davutoğlu ve yandaşlar, Kılıçdaroğlu ’nu derhal anarşi ve terör kışkırtıcılığıyla suçladılar.

Aslında AKP’nin, muhaliflerini hainliğe varan suçlamalarla pasifize etme stratejisi bilindiği için bu tepki hiç de şaşırtıcı değildi:

AKP muhalifi olduğunuz zaman eskiden “Darbeci” diye suçlanırdınız, şimdi “Paralelci” diye suçlanıyorsunuz.

“Direnme” sözcüğü de ne denli barışçı, ne denli demokratik anlamda kullanılırsa kullanılsın, artık otoriterlikten totaliterliğe doğru kayan AKP’nin tüylerini diken diken eden bir sözcük...

Cumhurbaşkanı, Küba, Kolombiya ve Meksika'yı içine alan yeni bir sefer yaptı. Meksika'dan da final yaparken, 'Obama neredesin' diye bir serzenişte bulundu.

Birkaç gün önce öldürülen üç Müslüman genç için, yeterli bir tepkinin gelmediğine dikkat çekti. Haklıdır, Müslümanlara karşı geliştirilmeye çalışılan bir nefret ortamı var ama ümitsiz olmaya gerek yok. Sonunda 'sağduyu' hâkim olur. Kanada'da bir sosyal deney yapıldı, bir genç, 'Müslümanım, bana sarılır mısınız?' yazılı bir afişin yanında durdu ve önünden geçenlerin çoğu kendisine sarıldı. Descartes, dünyada en adil dağıtılmış olan şey, 'sağduyu'dur yargısını ileri sürer. Meksika, kasım ayında bir trajediye sahne oldu. Guerro eyaletinde, kaçırılan (kayıp) 43 öğretmen okulu öğrencisinin, Cocula bölgesinde cesetleri bulundu ve polisin gençleri bir çeteye (uyuşturucu ticareti yapan) teslim ettikleri ve bu çete tarafından öldürüldükleri iddia edildi. Gençler, öğretmenlerin çalışma koşullarını protesto ediyorlardı. Meksika'da, toplu mezarlıklarda cesetler bulunuyor, Uludere'de bombalanan gençlerin (34 genç insan öldü) soruşturmasında hâlâ bir sonuç yok, kaza denip üzeri kapatıldı. MİT yanlış istihbarat verdi, Genelkurmay'ı yanılttı, iddiaları da açıklık kazanmadı, MİT Başkanı da 'görev yorgunu' olarak parlamentoya intikale hazırlanıyor.

IŞİD her adımında kendini aşmaya özen göstererek, yoluna devam ediyor. Ürdünlü pilotun diri diri yakılması, bu olayın filme alınması, dünyaya servis edilmesi, tüy üstüne tüy dikti. Bunlar olurken, ezelî tartışma da devam ediyor: “ Bu canavarlar Müslüman olamaz! ” Evet, adamların yaptıklarını İslâm’a mal edemeyiz, ama adamlar kendileri Müslüman ve bunları da İslâm adına, İslâm için yapıyorlar. Onları ikna etmiş olan İslâm yorumu bu. Birincisi, bunu bir tür “ İslâmiyet propagandası ” olarak yapıyorlar. Yani, bunların, bu eylemlerin, onların temsil ettiği İslâmiyet’i çekici kıldığını, kılacağını düşünüyorlar (ve muhtemelen, az sayıda da olsa, birilerini yanlarına çekiyorlar); ikincisi, İslâmî bir devlet otoritesi altında normal hayatın böyle olması gerektiğine inanıyorlar.

Başlıktaki soru bana ait. Cevabını İran’ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli “Evet, iki ülke de parçalanabilir.” şeklinde veriyor.

Bikdeli’nin benim de aralarında olduğum beş gazeteciye İstanbul’da verdiği yemekte Türkiye ve İran’ın da parçalanabileceğini söylemesi bizi şaşırtıyor. Görüşmeyi Murat Yetkin köşesinde özetledi (Radikal, 11 Kasım 2014). Şöyle diyor Büyükelçi: “1990’da Sovyetler yıkılırken Moskova’daydım, kimse Sovyetler’in böylesine hızla çökeceğini tahmin etmiyordu, gözlerimiz önünde devasa bir sistem çöktü.”

Bikdeli’ye göre Türkiye ve İran önümüzdeki 15-20 sene içinde parçalanır. Biri diğerine bağlı iki ülke. Türkiye coğrafyasının altında fay kırılacak olursa, onun ayağa fırlayacak bir ucu İran’dadır, İran da altüst olur. Fay hattını oluşturan stres de Kürt meselesinden kaynaklanıyor.

Etnik ve kültürel çatışmaları çözebilmek için “hassas sınırları zorlamak” gerekir...

Bu, aslında genel bir kuraldır...

Bizde, kamuoyuna açık bir şekilde hassas sınırları zorlayan ilk hamle, Habur’da yaşanmıştı... İşlerin tersine dönmesi öncesi, PKK’lı militanlar serbestçe sınırdan geçmiş, coşkuyla karşılanmış, siyasi ve adli mekanizma yasal yorum sınırlarını alabildiğince geniş tutmuştu.

Ardından Nevruz’da Öcalan’ın mektubu ve Diyarbakır meydanının ürettiği sadece umut değildi. Aynı zamanda atlattığı eşiklerdi. Kırdığı tabulardı.

Başbakan ve Barzani’li Diyarbakır çıkarmasını bunlar arasına ekleyebiliriz.

Zihniyet, gelenek, tabular dışında, yasalar da zorlanabilecek hassas sınırlar arasında yer alırlar.

Siyaset ve önemi dikkate alındığında bunlar en hayati, en kritik sınırlardır.

HDP, seçimlerde CHP ile ittifak yapabilir mi? Böyle bir ittifak, daha da genişleyip, bazı sosyalist “grupçuklar”a da “uzanabilir” mi? Bu günlerde, bu tür çağrıların yoğunlaştığına, tanık oluyoruz. CHP'ye ve HDP'ye, geçen dönemlerde de, bu yönde çağrılar yapılmıştı.

CHP, bu çağrılara, şimdiye kadar, pek iltifat etmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde; HDP çevrelerinden, CHP'li Rıza Türmen'e bir öneri gelmişti. Bu çağrı da, kabul görmedi.

Kılıçdaroğlu, bu taleplere; çoğunlukla, 'İttifaka gerek yok. İstiyorlarsa oylarını bize versinler.' şeklinde özetlenebilecek yanıtlar verdi.

CHP Genel Başkanı'nın tutumunun temel nedenini tahmin etmek, çok zor değil. Şunu biliyoruz: CHP'ye oy veren seçmen kitlesinde, hala güçlü bir “milliyetçi” eğilim var. HDP ile yapılacak bir ittifakın, oy kaybettirebileceği yönündeki endişe; CHP'nin bu taleplere uzak durmasında, etkili oluyor.

Fazilet Partisi’nin ilk (ve kapatıldığı için son) kongresi 14 Mayıs 2000 günü yapıldı. Bir yanda Milli Görüş hareketinin siyasi yasaklı lideri Necmettin Erbakan ’ın adayı Recai Kutan, karşısındaysa yenilikçi Abdullah Gül vardı. Sonuçta 633 oy alan Kutan seçildi. Gül ise 521 oy aldı. Eğer Kutan 15 oy eksik almış olsaydı ikinci tur oylamaya gidilecekti ve böylesi bir durumda, gelenekçilerin de kabul ettiği gibi sandıktan Gül’ün çıkması ihtimali hayli yüksekti.

İki ay gibi kısa bir sürede Erbakan ’ın bütün engellemelerine, genel merkez imkânlarından hiçbir şekilde yararlanamamalarına, haklarında çıkarılan bir dizi karalamaya karşın Gül ’ün aldığı bu yüksek oy, çok kişiyi şaşırtmıştı. Bunlardan biri de bendim. Yenilikçi hareketi çok önemsememe rağmen Erbakan faktörü nedeniyle Kutan ’ın rahatlıkla seçileceğini düşünmüş ve bu minvalde yorumlar yapmıştım.

AKP arzuladığı otoriter yönetim sistemini kanunlaştırmada oldukça süratli hareket ediyor.

Farkındaysanız artık AİHS ve Anayasa’yla değil, sadece AKP’nin çıkardığı kanunlarla idare ediliyoruz.

İç Güvenlik Kanun Tasarısı ise yürürlükteki MİT Kanunu’nu tamamlıyor.

MİT’in her fişleme ve raporu, artık valilerin emriyle soruşturma ve gözaltına dönüşebilecek.

Hukukun genel ilkeleri ve Anayasa karşısında İç Güvenlik Paketi’nin konumu şöyledir:

1- Tasarı, öncelikle Anayasa’nın “genel esaslar” ına ve cumhuriyetin niteliklerini düzenleyen temel 2. maddesine açıkça aykırı.

Adana valisi vatandaşa “gavat” dedi. Afyon valisi, 25 şehit morgta yatarken, genelkurmay başkanına sucuk hediye etti. Siirt valisi, ABD başkanı Obama’ya İngilizce tweet attı, “ben Türkiye’denim, Siirt valisiyim, sizi seviyorum, hayatınız ve başkanlığınız çok başarılı, ben de sizin gibi olmayı umut ediyorum” dedi.

Kayseri valisi, 30 Ağustos resepsiyonunda 10’uncu yıl marşı yerine, Akp’nin seçim şarkısını çaldırdı. Amasya valisi, 29 Ekim resepsiyonunu pastanede yaptı. İzmir valisi, 9 Eylül resepsiyonuna katılmadı, onun yerine, Akp il başkanının kızının düğününe gitti. Bursa valisi, Denizli valisi, Balıkesir valisi, valilik tabelalarındaki TC’yi kaldırdı.

Şırnak valisi, Apo’yu tebrik etti, “ciddi gayretleri olan Abdullah Öcalan’ı takdirle karşılıyorum” dedi. Kilis valisi, Aktütün karakolundaki 15 şehidimizi toprağa verdiğimiz gün, Akp milletvekilinin oğlunun sünnet düğününe katıldı, Akp amblemli pasta kesti. Amasya valisi “bu memleketi kazanırken çok şehitler verdik, kaybederken de mutlaka şehitlerimiz olacaktır” dedi.

Bugün dünyada ' Sevgililer Günü 'ymüş... Dünya gerçekten sevgi ile dolu olsaydı, bu konuda o kadar çok yazacak şey bulunurdu ki? Mesela iki insanın bir arada olmaları mutlaka aralarındaki ' Sevgi 'nin varlığını da kanıtlar mı? Bu gibi durumlarda hep rahmetli tiyatro sanatçısı İsmet Ay'ın annesini hatırlarım... Bir düğünde gelinle damada ' Bir yastıkta kocasınlar ' diyenleri İsmet Ay'ın annesi terslemiş, ' Bir yastıkta kocamak kolaydır. Zor olan bir yastıkta aynı rüyayı görmektir ' demiş.

Birliktelikleri dünya gazetelerinin manşetlerine çıkanların bir yastıkta aynı rüyayı göremedikleri zaman ne kadar kolay ayrıldıklarını hep izlemiyor muyuz? Aktör George Clooney ile Amal Alamuddin'in geçen eylülde Venedik'teki görkemli düğünlerinin üzerinden altı ay geçmeden ayrılık haberleri de böyle gelmedi mi?

Popüler İçerikler

"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"