Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin iktisadi konularda eleştirilecek pek çok yanı var. Cumhurbaşkanının olur olmaz ve durmadan konuşmasının bugün en önemli ekonomik istikrarsızlık konusu olmasından işe başlanabilir. Kapalı ekonomide yaşıyormuşuz gibi faizlerle ilgili esip gürlemesini ve bunun sonuçlarını, inşaatı büyüme politikasının neredeyse yegane motoru olarak görmesini ve bunun yarattığı büyüme yanılgısını, verimlilik ve teknoloji merkezli olmayan büyümenin neden olduğu “yoksullaştırıcı büyüme” patikasını dikkate almamasını,...Öyle radikal alternatif ve muhalif iktisat yaklaşımlarına dayanarak değil, sermaye sınıfının gözünden, serbest piyasa ekonomisi ilkeler açısından ve egemen iktisat anlayışı cephesinden, züccaciye dükkanında bir fil gibi dolaşan Tayyip Erdoğan’ı ağır biçimde eleştirmek mümkün.

En kirli savaş çocuklar üzerinden yürütülendir. Hatta savaşta sadece ölen çocuklardır. Kimi zaman cansız bedenleri gelir görüntüye, bazen, hayatta kalmayı başardıysa eğer o minik yürek, geleceği, düşleri çalınmıştır. Soluk alsa bile, çoktan ölmüştür. Bizim memleket çocuk acısını çok zaman yaşadı, yüreği kanayarak… Kolay verdik evlatlarımızı toprağa…

12 Eylül 80 günü bir yıkım başladı. Haysiyet cellatları, insanlık düşmanları, memleketin en güzel insanlarını zindanlara tıktılar, darağaçları kurup sallandırdılar ve işkencenin akıl almaz türlerini uyguladılar. Kime? İlerici, demokrat, devrimci insanlara…

Üç genç Müslüman daha öldürüldü. Müslümanlar sosyal medyada ayağa kalktı, isyan etti. Nasıl olur da üç genç öldürülür diye feryat ediyor. Suriye’de ölenleri saymıyoruz zaten, Mısır’da öldürülenler normal, Irak’ta öldürülenler rutin, Yemen zaten batmıştı, ölüleri saymaya değmez, Libya’da kim kimi öldürüyor bilmiyoruz artık... Tüm bunları olurken, Amerika’da Chapell Hill’de bir Amerikalı, üç Müslüman genci öldürdü.

Amerikan medyası bu saldırıyı görmedi. Bizim bir kısım medya da görmedi. Şimdi birden medya uzmanı kesilenler, Batı medyasının nasıl çifte standart uyguladığını, nasıl yayın ilkelerini çiğnediğini, nasıl olur da Charlie Hebdo saldırısını zirveye çıkardığını ama Chapell Hill saldırısını görmediğini ballandıra ballandıra anlatacak. Köşe yazılarına Tweetler, Facebook mesajlarına İnstagram fotoları eklenecek, Vimeo’da 7 saniyelik bomba gibi video mesajlar hazırlanacak!...

Hükümet Sözcüsü; ‘Konu kapandı, Fidan tartışması dünde kaldı’ dese de..

‘Bu kriz değil, kriz sayılmamalı, konuşmanın ülkeye bi faydası yok’ diyerek kapatmaya çalışsa da..

Konu kapanacak gibi değil..

Bırakın adaylığı konusunda söylenenleri.. Üzerine tek cümle kurulmamış bile olsa MİT Müsteşarı’nın aktif görevi bırakıp milletvekilliğine soyunması bile başlı başına olay..

Daha da ötesi..

Süper yetkileri varken..

Dokunulmazlık ağına bürünmüşken..

Cumhurbaşkanı bırakma diye ısrar ettiği halde istifa etmesi çok büyük olay.. Nedenini konuşmak, tartışmak, araştırmak, perde arkasını gün ışığına çıkarmak gerekir..

Gece saat on. Hava soğuk ve sisli. Dar sokaklarda hendekler kazılmış. Derme çatma evlerin duvarları PKK sloganlarıyla kaplı: “Diren Kobane”, “Fuhuş’a Geçit Yok”. Çoğu “YDG-H” imzasını taşıyor. Yani “Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi” ismiyle kurulan PKK’nin gençlik kolunun baş harflerini. Semtin ana girişlerine kurulan “kontrol noktalarında” vatandaşlar “nöbet” tutuyorlar.

Elektrik tellerine asılı Apo portreleri, PKK bayrakları manzarayı tamamlıyor. Burası Cizre’nin merkezinde bulunan Cudi Mahallesi. “Bizden izinsiz Hizbullah, polis, hiç kimse buraya giremez,” diyor Sami adında bir genç.

Çözüm süreciyle ilgili olarak son günlerde hükümetten gelen açıklamalar dikkat çekici. Sürecin koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, yakın günlerde 'iyi şeyler olabileceğini' açıkladı. Başbakan Davutoğlu'ndan da benzer yönde bir açıklama geldi; Davutoğlu da önümüzde günlerde çözüm sürecinde 'iyi şeyler olabileceğini' duyurdu. HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ da bir iki hafta içinde önemli gelişmelerin yaşanabileceğini vurgulayarak, hükümet cephesinden gelen iyimser açıklamaları destekledi.

Kuşkusuz iki taraf da 'iyi şeyler'e kendi tarafından bakıyor. Hükümetin 'iyi şeyler'le ilgili beklentisi PKK'nın Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleye son vermesi biçiminde özetlenebilir.

Tayyip Erdoğan kafasına hareket memuru şapkası taktı, düdüğü çaldı, Ankara-İstanbul arasındaki hızlı tren seferlerini bizzat başlattı. İkinci dünya savaşından kalma dandik lokomotiflerle şov yapıyorlardı. Tren sigortalı, yolcular sigortasızdı. Sakarya’da… 80 kilometre hız limiti olan viraja, 132 kilometreyle daldı. İkinci vagonun sol tekerleği raydan çıktı, bağlı vagonlar peşpeşe yaprak gibi savruldu, tren uçtu. 41 kişi hayatını kaybetti, 80 kişi yaralandı.

Üç sene sonra aynı Sakarya’da… Bir otomobil sollama yaptı, asfaltın kenarında yürüyen ineğe çarptı, direksiyonu kırdı, sollamaya çalıştığı otomobile patlattı, arkadan kamyonet geliyordu, kazadan kaçayım derken şarampole yuvarlandı, bir kişi hayatını kaybetti, üç kişi yaralandı, 95602 küpe numaralı inek telef oldu.

Polisin zorlu çalışma koşullarını konu eder haberine... Yine polisin askerlik meselesinin çözümünde katkısı vardır geçmişte yaptığı haberlerle.

Ve aynı polisin, zorla yere yatırıp kelepçeleme girişimine direnirken, “Tansiyon hastasıyım, ilacımı almam lâzım” diye diye, pisi pisine ölür gider bir gün.

Muhtemelen meslekten sıdkı sıyrılıp haber kameramanlığına veda eden ve kendine yeni bir hayat kuran Yılmaz Koçyılmaz, işte böyle yok yere veda etti hayata.

Haber oldu. Onun ölümüne yol açan polis memurlarının akıbetini de yine meslektaşları haber yapacak.

Fakat eminim, sistem o memurları da koruyacak; aynı önceki bazı meslektaşlarını koruduğu gibi.

Koçyılmaz’ı koruyacak kimse yoktu ama ilacına uzanmasına izin vermeyenler korunacak, kollanacak, biliyorum.

Hatta belki de rahmetli suçlu gösterilecek, kim bilir... Artık kendini savunma imkânı da yok ya nasılsa.

Çünkü, oynatmasına az kaldı. Yani; ülkeyi hâlâ ayakta tutabilen taşları büsbütün oynatıp altında kalmasına, diyorum.

Bilumum soluk borularını tıkayıp Türkiye’yi idare edilemez hale getiriyor. Muhalefetin çok zayıf olduğu şu ortamda kendi kendini tasfiye etmesi bakımından ancak kendisine güveniyorum.

Uludere/Roboski katliamını bugüne kadar örtbas etti. Şimdi de AYM’ye Adalet Bakanlığı şu savunmayı yazıyor: “ Daha sonra bir hata olduğunun anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez (…) Bununla birlikte, olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermelidir ” (link). Unutmadan: Burada geçen “ makul inanç ”, “ makul şüphe ”nin nesi oluyor?

Saray’ın merdivenlerine komik kıyafetli adamları dizip, gelmiş geçmiş Türk devletlerine sahip çıkacaksın. İşine geldiğinde “özbeöz Türk’üm” diyeceksin.

Aslında, güzelim Türkçe’yi katlederek, sözcükleri çatlata çatlata Arapça’ya benzeteceksin. Hatta Araplar’a, Arap olmaya özeneceksin..

Onların içinde hapsolduğu karanlık kutuya bizleri de tıkmaya çalışacaksın.

Buyurun işte, geldiğimiz son nokta: TANRI sözcüğüne ceza geldi.

Okumuş olabilirsiniz, RTÜK TV 2’de yayınlanan bir yabancı dizide, oyuncu Tanrı dediği için kanala uyarı cezası verdi.

Popüler İçerikler

Dünyanın En Güzel 100 Kadını Listesine Türkiye'den 3 Ünlü Oyuncu da Girdi!
Avukatı Doğruladı: Tutukluluğunun Devam Etmesini Kaldıramayan Dilan Polat İntihara Kalkıştı!
Dilber Yine Yürek Hoplattı: Yeni Pavyon Dansı Geldi!