Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Sayın Haşim Kılıç...

Sıradan bir vatandaş olarak size canı gönülden teşekkür ediyorum.

*

Anayasa Mahkemesi'ndeki göreviniz sırasında...

Refah Partisi'nin kapatılmasına 'hayır' oyu verdiğiniz için...

Fazilet Partisi'nin kapatılmasına 'hayır' oyu verdiğiniz için...

AK Parti'nin kapatılmasına 'hayır' oyu verdiğiniz için...

Verdiğiniz her 'hayır' oyunun altına yazdığınız ve her biri birer demokrasi manifestosu niteliğindeki şerhleriniz için...

Başörtüsü konusunda özgürlük yönünde oy verdiğiniz için.

Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek amacıyla uydurulan '367 saçmalığı'na karşı çıktığınız için...

'Twitter yasağı' konusunda sergilediğiniz özgürlükçü tutum için...

Dün Ankara’da çözüm süreci açısından hareketli saatler yaşandı.

HDP’nin İmralı heyetindeki iki isim olan Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’la bir araya geldi.

Önceki görüşmelerin aksine daha kısa sürdüğü belirtilen ve bitiminde HDP’lilerce hiçbir açıklama yapılmayan görüşmede gelinen son nokta masaya yatırıldı.

Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç tarafından yapılan açıklama da tam da bu görüşmeden sonra gelmesi açısından dikkat çekiciydi.

Arınç’ın sözleri, bazı soru işaretlerini gündeme getirir nitelikteydi.

Arınç, özetle şöyle dedi:

“Süreç olumlu ilerliyor, görüşmeler sürüyor. Olumsuzluk veya uyumsuzluk bizim açımızdan yok. Kararlılık gösteriyoruz. Bizim gösterdiğimiz özeni HDP ne kadar gösteriyor, bilmiyoruz.

Haziran öncesi siyasi tartışma pistleri belirginleşiyor.

Bir yanda yüzde 10 barajı meselesiyle, muhalefetin yeni formlarına işaret ettiği oranda HDP etrafında oluşan bir pist var.

Öte yanda Hakan Fidan meselesi, ekonomik model tartışması, şeffaflık yasasının ertelenmesi gibi gelişmelerle ortaya çıkan AK Parti içi iktidar denklemi var.

En nihayet bunları, özellikle ikinci tartışmaya bağlı olarak başkanlık sistemi tartışmaları takip ediyor.

Erdoğan'ın IŞİD'i Kobani'de yenilgiye uğrattığı için kahrettiği Rojava'dan iki Kürt kadın lider, Hollande tarafından sarayda ağırlandığında mesajın ilk hedefi Ankara'ydı.

“Keşke François Hollande'dan önce Recep Tayyip Erdoğan bu jesti yapsaydı, Kürtleri bu şekilde kabul etseydi. Bir komşu olarak bunu önce Türkiye'den beklerdik” dedi, biraz kırgınlık, biraz kahırla. Sözler, son iki yılda yaptığım tüm görüşmelerde “Türkiye ile dostluk istiyoruz, yüzümüz aşağı değil yukarıya dönük. Her türlü güvenlik garantisi veriyoruz, bizden zarar gelmeyecek” sözünü tekrarlayıp duran PYD Dış İlişkiler Temsilcisi Zuhat Kobani’ye ait. Paris’te ağırlanan Rojava heyetinden bahsediyordu.

20 Ocak’tan bu yana Erdoğan her konuştuğunda doların yükselmesi, seçimlerin en belirleyici parametresi olmaya başladı.

Piyasa artık ona güvenmiyor. Bundan sonra Erdoğan “döviz kuru” önünde diz çöküp; “Ben ettim sen etme!” dese bile artık faydası yok. “İyi bir ekonomi politikasının yarısı psikolojidir” derken kast edilen “güven” unsurudur. Türkiye’de her şeyin olduğu gibi ekonominin de rakipsiz patronu olan Erdoğan’a güven tamamen ortadan kalktı. Piyasa “dediğim dedik” bir adamın zorlamalarına artık kulak asmıyor, kendi başının çaresini arıyor. Şu ana kadar ekonomi, Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı’na “faizi düşür” baskısı yüzünden 20 milyar dolara yakın para kaybetti. Birilerinin, üstelik çok parası olan birilerinin, canı fena yanıyor.

AKP otoriterleşme yolunda, askeri darbe dönemlerinde yapılanlardan daha beter adımlar atıyor...

Son örnek, “İç Güvenlik Paketi”

denilen yasa tasarısı...

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun deyişiyle bir “Sivil Sıkıyönetim Yasası”.

***

Tam genel seçimler öncesi AKP iktidarının, temel hak ve özgürlükleri son derece kısıtlayıcı ve sınırlayıcı bir tasarıyı gündeme getirmesi, muhalif duygu ve düşüncelerin seçimleri etkilemesini önlemek amacını da taşıyor.

Öyle anlaşılıyor ki AKP iktidarı, her türlü barışçı ve demokratik toplumsal muhalefet eylemlerinden çok korkuyor:

En temel hak ve özgürlükler arasında bulunan, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hem de bizim anayasamız tarafından güvence altına alınan “gösteri hakkı” bastırılmak isteniyor...

Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’ndan milletvekilliği adaylığı için istifası Türkiye’yi sarstı. Muhalefet istifaya çok farklı anlamlar yüklerken, Hükümet cenahında da bir mutabakat olmadığı anlaşıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan istifayı onaylamadığını belirtirken “istifasına olumlu bakmıyorum” derken, Hükümet Sözcüsü Arınç, “Süpermen görevi verilmiş bir insanın bir vekil olarak parlamentoya girmesini israf olarak görürüm” dedi.

Erdoğan, Fidan için “sır küpümdü” dedi…

Hakan Fidan’ı TİKA Başkanlığı döneminden beri tanıyorum. Kendisini yetiştirmiş, ‘görev adamı’ olarak tanımlanabilecek bir bürokrattır Hakan Fidan…

Güvencesiz çalışma tehdidi ile ücretlerin bastırılması şeklindeki işveren stratejisinin, 2000’lerin başından günümüze, metalürji gibi bir sektörde bile kayda değer mesafe aldığı ve artık sınırlara dayandığı görülüyor.

Birleşik Metal İşçileri Sendikası'na üye 15 bin işçi, greve çıktıkları 29 Ocak 2015 Perşembe günü alınan ve grevin 60 gün süreyle ertelendiğini bildiren Bakanlar Kurulu kararıyla iş yerlerine dönmek durumunda kaldılar. Oysa greve hazırlanan işçilerin coşkusuyla, kamuoyunda, TEKEL direnişini izleyen beş yılın ardından sendikacılık hareketi yeniden ülke gündemine mi oturuyor, beklentisi oluşmuştu. “Milli güvenliği bozucu” gibi, otoriter yönetimlerin artık sıradanlaşmış basmakalıbıyla grevi erteleyen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümeti, bu kez hızlı davrandı.

Akif,

Neden kadınlar için kullanılan bir hitap biçimini bana karşı aşağılayıcı biçimde kullanıyorsun? Bunun bal gibi cinsiyetçilik olduğunun farkında değil misin?

Makalenden vardığım sonuç şu: Kürt meselesine dair yazdığım onca yazıyı doğru dürüst okumamışsın. Bu, öteden beri asabımı bozar; ben yazılarımı yazarken sözcükleri özenle seçerim, gelgelelim bazı okurlar önyargılı zihniyetleriyle ne anlamak isterlerse onu anlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Anayasa yapmak için 400 milletvekili lazım” dedi diye kıyametler kopuyor.

Ben de Cumhurbaşkanı gibi düşünüyorum.

Daha önce tanık olduğumuz ayak oyunlarını, komisyon numaralarını, milletvekili kafalama girişimlerini yaşamak istemiyorsak, bu şart... Yani, bir partinin en az 367 milletvekiliyle (400 olsa, cillop olur) Meclis’te temsil edilmesi gerekiyor... Tabii o “bir parti”nin de anayasayı değiştirme vaadine sadık kalması gerekiyor...

En önemli konu bu:

Sadakat...

Popüler İçerikler

Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler