Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bu iş nasıl oldu, herkes şaşırdı.

MİT Müsteşarı, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın deyimiyle (donatıldığı yetkiler nedeniyle) Süpermen, istifa etti. AKP’den siyasete girmek için.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, en en güçlü tek adam, Fidan’ın istifa etmesine sıcak bakmadığını, bu hareketin kendisine rağmen yapıldığını söyledi. Sır küpüm dediği adam için.

Hakikaten bu iş nasıl oldu, tam olarak kimse anlamadı.

Benim görüşüm, Erdoğan’ın ‘başka bir hesap için’ sıcak bakmıyormuş gibi yapmadığı yönünde. Yani, gerçekten de bu işten hoşlanmadı. Ortada oyun filan yok.

İyi ama… Bu ülkede emlak piyasasındaki kupon daireler dahil her şeyi kontrol eden en en güçlü adamın hoşlanmadığı bir olay, hem de bu kadar mühim bir mercide nasıl yaşanabiliyor?

“Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü. İmralı’ya da gönderen benim, Oslo’ya da gönderen benim. Terör mücadelesinde başarılı olmamız lâzım... Gayretlerinden çok çok memnunum. Gerek öncesi, gerek sonrasında ve şimdi ülkeme çok şeyler kazandırdı. Müsteşar Yardımcılığı ve TİKA’nın başında olduğu zaman da iyiydi. İyi yetişmiş bir bürokrattır. İnsan kıyma makinesi değiliz. Bu insan takdir edilmesi gerekirken, bunu yemeye çalışan bazı mahfiller olmuştur.”

Bu sözler Başbakan Erdoğan’a aitti.

OSLO görüşmelerinin servis edildiği, 7 Şubat’ta aç kurtların Hakan Fidan’ı parçalamak için harekete geçtiği sırada Erdoğan kapı gibi arkasında durmuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan , MİT müsteşarlığından istifa ederek aday adayı olan Hakan Fidan için hepimizi şaşırtan bir ifade kullandı:

“ Adaylığını doğru bulmuyorum. ”

Hatta bu kadarla da yetinmedi, uçakta Akif Beki ’ye konu hakkında bir beyanat verdi.

“ MİT sıradan bir kurum değildir. Sıradan bir insanı da kolay kolay getiremeyiz oraya. MİT’in başında son derece güvenilir bir kişi olmalıdır. Nitekim ben oraya son derece güvenilen, hattâ ‘ sır küpüm’ olarak görebileceğim birini getirmiştim. Daha öncesinde sözkonusu arkadaşı özel temsilci olarak görevlendirdiğim anlar da olmuştu. Dolayısıyla bu makama gelmiş olan bir kardeşimizin milletvekili adayı olmak ya da onun ötesinde bazı görevleri kafasında planlamak gibi bir durumu olabilir. Ya da ona belki bu tür bazı vaatlerde bulunulmuş olabilir, orasını bilemem.

Türkiye’de her türlü anormalliğin “sıradanmış gibi” yutturulmaya çalışıldığı, aslında derin bir rejim buhranı yaşadığımız bir dönemde, dünyada önemli fay hatlarında kırılmalara tanıklık ediyoruz. Bizler, memlekette sergilenmekte olan “kara komediyi” artık içimiz kan ağlasa bile dalgaya vurarak izlemekten başka çare bulamıyoruz. Başımızı kaldırıp baktığımız dünyada ise karşımıza belki de yaklaşmakta olan “büyük bir depremin öncü sarsıntıları” çıkıveriyor.

Teslim etmek lazım ki, neoliberal ekonomi dünya çapında son 20 yıldaki gelişme ve teknolojik patlamanın dinamosuydu. Lakin insani ve sosyal bedelleri olan bu politikaların maliyetleri, küresel ekonomik krizle birlikte gitgide belirginleşiyor ve “ideolojilerin yüzyılı” diye anılan 20’inci yüzyılın yerini almış yeni yüzyılın “siyasi trendleri” verili durumu taşıyamaz hale geliyor. Ekonomik ve siyasi çıkarlar üze-rinde yükselen uluslararası ilişkiler denklemi de olabildiğince karmaşık bir tablo sunuyor.

AYM’'de, halef-selef Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’'ın atadığı isimlerin, seçilen Zühtü Arslan için blok oy kullandığı anlaşılıyor. Üye sayısı artırılarak …

AYM’'de, halef-selef Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın atadığı isimlerin, seçilen Zühtü Arslan için blok oy kullandığı anlaşılıyor.

Üye sayısı artırılarak yeniden dizayn edilen Yargıtay’'da da aynı şey gerçekleşti; hükümet destekli bilinen Yargıda Birlik üyeleri blok tercih yaptı.

Bu tabloya rağmen yargının yeni tepe kadrolarının, illa hükümet paralelinde yürüyeceğini savunmak önyargı ifadesi olur.

Hele bir de, dün Bülent Arınç’'ın, ‘Rabbim verdikçe veriyor’ dediği yargı insanları ile sonradan kanlı bıçaklı olunmuşsa biraz beklemeli; önce, halkın seçimde ne diyeceğini görmeli.

Geçen hafta bu köşede “yandaş” ya da “havuz” medya diye tabir edilen medyanın bir şablonunu çıkarmayı denemiştim. Bu şablon özetle; manşetlerde “paralel örgüt” adını verdikleri yapının deşifresi, yan haberlerde küçüklü, büyüklü bazı müjdeli haberlerle pembe tablo çizme şeklindeydi. Oradan devam edelim; “Manşetlerde, başka bir gündem yokmuş gibi neden aylardır paralel örgüt tutuluyor?” sorusu çıkıyor karşımıza. 17-25 Aralık gibi yolsuzlukların ortaya çıkartılmasına dayalı operasyonların intikamı için diyebilirsiniz. Tek neden intikam değil. Yani en azından olay o kadar “kişisel” ve “duygusal” değil. Çünkü yapılanın adı tam olarak savaş gazeteciliği. Savaş gazeteciliğini kısaca hatırlamak istersek:

» Düşman konseptiyle yapılır.

» Psikolojik harp teknikleri kullanır.

» Toplumu kutuplaştırarak bir cenahı olduğu gibi düşman ilan eder

» Farklı fikirleri topyekûn saldırıyla yok etmeye dayanır.

Hangisini yazayım diye sordum editöre. İşin içinden çıkamadım çünkü. Hepsi de çok önemli Ankara gelişmesi. Seçmek gerçekten zor.

Baksanıza haberler peş peşe patladı. ‘Son dakika’ notu ekrandan hiç düşmüyor. Bürokratların istifası için son gün. ‘Konuların tümü birbiriyle bağlantılı, kompozisyon yap’ dedi. Fena fikir değil. Hakan Fidan olayı üzerine düşünüyordum.

Cumhurbaşkanı yola çıkarken söylediği ‘Fidan’ın adaylığına olumlu bakmıyorum’ çıkışını bir adım öteye taşıdı. Erdoğan genellikle dönüş yolunda konuşurdu. Giderken seyahate odaklanırdı. Bu kez kuralı bozdu, gazetecilerin sorularını erken cevaplandırdı. Kamuoyu daha ‘Fidan olayını’ tam hazmedememişti oysa. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.

Sadece kamuoyu mu? Hayır. AKP’de kafalar karıştı.

Bazıları şöyle düşünüyor; o kadar akıllı ve tecrübeliyiz ki bizim yaptıklarımızı kimse anlamıyor...

Siz öyle sanın beyler ! Finans piyasalarındaki “zeka kokan adımlarınızdan” siyasi-ekonomik-sosyolojik dokuya yönelik her adımınıza kadar görmediğimizi, analiz etmediğimizi mi sanıyorsunuz!!

Gizli ittifaklar, dahice fikirler, medya operasyonları... vs... vs...

Efendiler, NEYİN ARKASINA SAKLANIRSANIZ SAKLANIN KABAK GİBİ ORTADASINIZ...

Sevgili dostlar, bu yazı “lider neden hedef” yazımın devamı ve bu satırları okumadan o yazıyı bir daha okumanızı rica ediyorum...

Peki LİDER neden hedef? DEVLET’i ayağa kaldıran isim neden yine “12’de”!

Anadolu’ya girip YURT yapma yolunda ilerleyen ordunun arkasında bir “akıl” ve binlerce yürek vardı... O akıl Nizamülmük’ten başkası değildi... Cezası gecikmedi, sahada yenilemeyenler, HAŞHAŞİLER tarafından “akil adamın” öldürülmesiyle durdurulmak istendi...

7 Haziran seçimlerinin havasına çoktan giren Meclis kulisleri dün yine epey hareketliydi.

Milletvekili adayları, aday adayları ve hatta aday adayı adayları, özellikle Ak Parti grup toplantısının öncesi ve sonrasında Başbakan’ın, bakanların, genel başkan yardımcılarının mümkün olduğunca yakınında yer tutmak, görünmek, ulaşmak için sıradaydı.

Ancak Meclis’te günün konusu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’ndan istifası konusunda, sertlik derecesi giderek artan açıklamalarıydı.

Adını anımsamışsınızdır; son günlerde AKP çevrelerinin ismini sıkça telaffuz ettiği iktisatçı. K.Marks ve A.Smith ‘ten sonra dünyada en çok bilinen ekonomist. İkisinin de yolundan yürümedi; iktisat biliminde bir “orta yol” buldu…

Evet, yazıya bu girişi yapmamın nedeni de Türkiye’deki Keynes gündemi:

Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz , faiz-enflasyon ilişkisi konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yanıt verirken, “O zaman Keynes’in kitaplarını yakalım” dedi.

Yanıt AKP’nin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ’den geldi: “O hâlâ Keynes’te mi kalmış, hâlâ yakmamış mı o kitapları.”

Bir polemik olacak ve Erdoğan olmayacak! Gerçi ne dediği pek anlaşılamadı ama şöyle konuştu: “Keynes’le, Smith’i vurdurmak suretiyle bir yere varamazlar!”

Herhalde… Mealen demek istiyor ki, “bırakın bu gavur iktisatçıları, ekonomiyi en iyi ben bilirim!”

Sen neymişsin be abi!..

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?