Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 'güvenlik yasa paketi' ile ilgili eleştirilerde bulunmasını 'paralel yapıya diyet borcunu ödemek' olarak niteledi.

Davutoğlu'na göre Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanı olması, 'Fethullahçıların Baykal'a kurduğu kaset kumpası' ile mümkün olabilmiş.

Kılıçdaroğlu da bu nedenle şimdi onlar ne isterlerse yapıyormuş, milleti bu nedenle tahrik ediyormuş vs.

Evet, o kaset komplosu olmasaydı, Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına geçmesi mümkün olamazdı.

Bunda bir sorun yok, doğru, Baykal o koltuğu asla ve asla Kılıçdaroğlu'na kaptırmazdı.

Ama bir sorunumuz var. Pişkinlik o hale gelmiş ki, ne desem az.

Normal olarak bu konuyu hiç açmayıp, unutulması için dua etmeleri gerekirken, bir de çıkıp meydanlarda kullanmaya kalkışıyorlar.

IŞİD’de Türkiye’ye karşı yeni bir öfke uyandı. Başta Süleyman Şah olmak üzere Cilvegözü, Reyhanlı, Mürşitpınar, Yayladağı, Kilis gibi kritik yerlerde acilen tedbirler alınması lazım.

Kobani’nin, IŞİD’in işgalinden kurtarılmasıyla yeni bir stratejik denklem oluştu. Suriye iç savaşı kırılgan bir süreçten geçiyor. Her an yeni gelişmeler yaşanabilir. Yeni denklemin birkaç boyutu var. Yeni denkleme geçmeden önce birkaç hususun altını çizmek gerekiyor. Her şeyden önce Türkiye provokasyonlara yol açabilecek tüm ihtimalleri masaya yatırmalı. Resmi rakamlara göre Türkiye bugüne kadar 1 milyon 750 binden fazla Suriyeli’yi kabul etti ve 5 milyar dolardan fazla harcama yaptı.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın,

7 Haziran’daki milletvekili genel seçimlerinde aday olabilmek amacıyla istifa etmesiyle başlayan bürokrasideki “seçim rüzgârı” Ankara’da epeyce hareketli günlerin yaşanmasına

neden olacak.

Kesin aday listelerinin belli olmasına kadar devam edecek bu süreç, aynı zamanda devlet ve bürokrasinin nasıl işleyeceğinin sinyallerini verecek.

İşte bu noktada; halen devam eden çok önemli adli ve idari soruşturmaların da - geçmişteki örneklerde yaşandığı gibi - gelecek bu sinyallerle şekillenmesi kaçınılmazdır.

Bu durum ne anlama geliyor?

Erdoğan, bu hafta Türkiye’de olmayacak. Cumhurbaşkanı’nın altı gün sürecek Kolombiya-Küba-Meksika gezisinin resmi heyetinde, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de yer alıyor.

Peki bu “yokluk”, faiz tartışmasını bir nebze yatıştırıp doların ateşini söndürür mü?

Dün akşam uçağının kalkmasına dakikalar varken, “Merkez Bankası yönetemiyorsa hesabını verecektir” demeseydi eğer, “ihtiyatlı iyimserlik” içinde olabilirdik.

Bu noktadan sonra artık, Cumhurbaşkanı’nı, Bogota yahut Havana’da, mevkidaşlarıyla basın açıklaması yaparken bile Merkez Ban-kası Başkanı Erdem Başçı’ya yüklenirken izleyebiliriz.

Öfkelendiği bir meseleyi “son kullanma tarihi” dolana dek bırakmayan bir siyasetçiden söz ediyoruz.

Hep aynı şeyi yapıyor. Ne zaman yurt dışına çıksa, 'Ben gelinceye kadar bununla oyalanın' diyerek muhalefetin eline bir oyuncak veriyor. Her gidişinde ortaya karışık bir haftalık malzeme bırakıp gidiyor.

İşte yine aynı şeyi yaptı!

Kolombiya gezisi öncesi, 'Ben şahsen Hakan Fidan'ın adaylığına karşıyım' dedi ve arkasını dönüp gitti.

At bir taş, muhalefet arasın dursun. Buluncaya kadar zaten seçimi kazanırsın! Bunu bilen medya hemen Kılıçdaroğlu'na koşmuş ve bu açıklamayı çözümlemesini istemiş. 'Tabi başbakanlık koltuğu boş olunca, böyle bir arayışa girildi. Öyle anlaşılıyor' diye cevap vermiş bizimki...

Herkesin bildiğini genellikle en son ben duyarım, bu yüzden eş dost, “nasıl gazetecisin sen” diye taaccüp eder.

Siyasilerle veya bürokratlarla işim olmaz; kulislerden alabildiğine uzağım. Kulağım da hiç delik değildir zaten.

Son derece münzevi bir hayatım var.

Hatta size bir sırrımı vereyim; mesaimin çoğunu “hayal dünyası”, yani “drama” kaplıyor; her hafta en az 100 sayfayla boğuşuyorum, dile kolay.

Kahramanlarımız da haliyle gerçek değil, kurmaca mamulü.

Partilerimiz, her gün daha da çirkinleşen kentlerimizi ve yöneticileri battıkları çamurun içinden kurtaracak yollar ve sistemler önerebilecekler midir?

Dün Radikal’de arkadaşımız İdris Emen’in “Felaket senaryosu: Çanakkale, Bozcaada, Gökçeada, Kaz Dağları...” başlıklı haberi yayımlandı. Haberde, Balıkesir -Çanakkale çevre düzeni planının yürütmesinin durdurulması için Danıştay ’a başvurulduğu bildiriliyordu.

Çevre ve Şehircilik Baklanlığı'nın hazırlayıp Eylül ayında askıya çıkardığı Plana TMMOB’nin değişik odalarının itirazı sonuç vermemişti ; şimdi konu yargıya taşınıyordu.

Halkın Demokrasi Partisi’nin 7 Haziran seçimlerine parti olarak katılacağını açıklamasının üzerinden epey zaman geçti.

O gün bugündür HDP’nin kararı hararetle tartışılıyor. Köşe yazarı dostlarım görüşlerini açıkladılar. Konuya girmekte biraz geç kaldım. Nedeni HDP’nin bu kararını bir türlü rasyonel bir çerçeveye oturtamayışım. “HDP çok boyutlu bir siyasal riski neden alıyor?” sorusuna yanıt bulmakta çok zorlandım. Kafam hâlâ karışık ama daha fazla gecikmeden bu kararın yol açabileceği vahim sonuçları ele almak istiyorum.

HDP Başkanı Selahattin Demirtaş, seçimlere parti olarak katılma kararlarını ilk açıkladığında çok iyi hatırlıyorum sırtımdan soğuk terler boşalmıştı. HDP’nin yüzde 10 barajı geçme şansının çok düşük olduğu, dolayısıyla hiç milletvekili çıkaramayacağı, kazandığı milletvekilliklerinin çoğunun AKP’ye hediye olacağı, bu sayede AKP’nin referandum çoğunluğunu kazanma ihtimalinin çok büyük ölçüde yükseleceği aklımdan hızla geçmişti.

Müzeyyen Senar’ın ölümüne Türk musikisi sevenlerin bütünü üzgündür, fakat benim üzüntüm bir başka... Hayatımla ilgili ilk anılarımda yer alan sanatçıydı; kulaklarımda hatırasını bırakmış en eski ses onunkiydi çünkü...

“En eski ses” demem şundan: 20. yüzyılın ikinci yarısının hemen başında doğdum, ahenkli sese aşinalığım o sebeple radyodan... Çocukluk dönemimden hafızamda radyodan dinlediğim biri erkek, bir diğeri kadın iki güzel ses var: Zeki Müren ve Müzeyyen Senar’ın sesleri...

Aradan bunca yıl geçmiş, Müzeyyen Senar’ı sonraları Ankara’daki Göl Gazinosu’nda ve İzmir Fuarı’nda sahnede, yıllar boyu da plaklarından dinlemişim...

'HEY gidi eski İstanbul' edebiyatı yapmayacağım. Zira nostalji ve melankoli eylemsizliğe sürüklüyor.

'Acil bir şeyler yapmak lazım' diye düşünüyorum ama zararın dönecek bir yeri kaldığından da emin değilim.

Olan biteni kesitler halinde görüyoruz. Bir gün Validebağ'a cami yapılacak diye uyanıyoruz, ertesi gün Emirgan'a otel.

Bazen 'yaygarayı' yatıştırıcı resmi açıklamalar oluyor: 'Yok, içine değil, yanına.'

Bazen de dere tepe düz gidiliyor: 'Beğenseniz de beğenmeseniz de o cami/o otel/o kışla/ o AVM yapılacak.'

Eline mikrofonu alan en güründen sesiyle aynı melodiye eşlik ediyor: 'Siz memleketin kalkınmasını istemeyen darbecilersiniz. Cami düşmanlarısınız!'

Ortada ise tek bir gerçek var: 'Kentsel Dönüşüm' adı altında 8500 yıllık İstanbul hiç olmadığı kadar acemice ve cüretkârca talan ediliyor.

Popüler İçerikler

18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
Mehmet Şimşek Meclis’te Sunum Yaptı: “Ülkemizde Vergi Yükü Yüksek Değil”
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!