Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın grevini erteleyen Bakanlar Kurulu kararı, 30 Ocak 2015 tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlandı.

Kararda, bir gün önceye atıfta bulunularak “grev erteleme”nin, 29 Ocak’ta kararlaştırıldığı belirtiliyor.

Yani “mealen” bize diyor ki Bakanlar Kurulu:

“Ey millet. Siz bu kararın 30’unda yayımlandığına bakmayın. Biz grevi başlar başlamaz, yani 29 Ocak’ta erteledik.”

Oneminute. Devletle PKK arasındaki, Oslo görüşmeleri olarak bilinen müzakere sürecindeki toplantılardan birinin ses kaydını Vimeo video paylaşım sitesine yükleyen kullanıcının adı.

Hakkında bildiğimiz bundan ibaret.

Eğer 13 Eylül 2011 günü Dicle Haber Ajansı (DİHA), bu ses kaydını haber yapmasıydı, kimsenin milyonlarca video içinde duran bu kayıttan haberi olmazdı. Haberin yapılış hikâyesi de çok tuhaftı. Hatırlayalım.. Önce PKK’ya yakın DİHA ses kaydını ve dökümünü haberleştirip abonelerine geçti. Sonra haber kısa bir süre sonra DİHA mahreçli olarak PKK’ya yakın Fırat Haber Ajansı’nda da haber oldu.

HDP'nin adaletsiz yüzde 10 barajıyla hesaplaşmak istemesi cesaret işi, ama Meclis dışında kalması yalnızca kendisi için değil Türkiye'de demokrasinin gelişimi için de kayıp olur.

Selahattin Demirtaş HDP’nin 7 Haziran parlamento seçimlerine bağımsız milletvekilleri toplamı değil de, parti amblemi altında girme kararını çoktan açıkladı.

Bu yüzde 10 gibi adaletsiz bir seçim barajına meydan okuma anlamında cesur, ancak meclis dışında kalma ihtimali taşıdığı için de hayli riskli bir karar.

2010'dan 2014'ün Temmuz ayına kadar Türkiye'de 149 yayın yasağı kararı alındı.

2015 Ocak ayı itibariyle ise bu sayı 155'i aştı.

4 yılda 155 yayın yasağı.

Türkiye artık bir yayın yasağı cehennemi.

*

İlk anda 155'i birden olmasa da hepimizin aklına aynı örnekler gelecektir...

2011'de şike soruşturmasının ardından açılan davadaki yayın yasağı.

35 sivilin bombalanarak yaşamını yitirdiği Uludere'ye yayın yasağı.

Türkiye-Suriye sınırında keşif görevi yaparken, Suriye tarafından düşürülen TSK'ya ait savaş uçağı konusundaki haberlere getirilen yayın yasağı.

Cumhurbaşkanı ‘başkanlık’ rejimini istiyor..

Başbakan da istiyor mu? İsteyip istemediğini bilmiyoruz.. Renk vermiyor, o konuya girmiyor, lafı özenle kaçırıyor..

Cumhurbaşkanı başkanlık istiyor da nasıl bir başkanlık sistemi istiyor? Her çeşidi var.. Demokratik olanı var, otokratik olanı var..

Hangi çeşidini istediklerini bilmiyoruz..  Gerçi elimizde bazı veriler var.. Cumhurbaşkanı’nın sözleri var, iktidar partisinin Meclis Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu teklif var..

Beştepe’ye yakın duran kimi yazarlara göre; ekonomik verimliliği arttırmak ve para politikalarında, finans yönetiminde daha fazla yetki sahibi olmak için başkanlık sistemini istiyormuş!.. Bunun anlamı şu..

Bağımsız kurullar falan olmayacak.. Tüm ekonomik sistem tek merkezden, tek kişi tarafından yönetilecek..

Cumhurbaşkanı, başbakan “şu kadar üniversitemiz var” diye her fırsatta övünüyor. Bilimin siyasete feda edildiği ülkemizde üniversite sayısını artırıyorsunuz ama eğitimin kalitesinin sürekli düştüğü de bilimsel raporlarda ayrıntılı olarak yer alıyor.

Ankara’da ilk başbakanlık binası, valilik karşısında bulunan, bir dönem Maliye Bakanlığı, Gümrük Bakanlığı olarak kullanılan tarihi bina, üç yıl önce bir üniversiteye tahsis edildi. Bu kadar önemli bir bina tahsis edilen üniversitenin de çok önemli özellikleri olduğunu beklersiniz.

Evet, bu üniversitenin önemli bir özelliği öğrencisinin olmaması. Ne demek bu? Evet, tam 3 yıl önce kurulan üniversiteye öğrenci alınmamış. Peki ne alınmış? Çoğu karı-koca, akraba, geçmişte Türkiye İstatistik Kurumu’nda (TÜİK) çalışmış olanlar bu üniversitenin kadrosunu oluşturuyor. Sanırsın TÜİK Üniversitesi! Öğrencisi olmayan üniversitenin adı Sosyal Bilimler Üniversitesi olsa ne yazar, olmasa ne yazar…

Efendim üzerinize afiyet, bendeniz geçen hafta sağlık sorunları nedeniyle hem huzurlarınıza çıkamadım, hem de gündemden uzak kaldım.

Haliyle, Nazlı Ilıcak’ın HDP’ye oy vereceğini köşe yazarı arkadaşların arşiv yazılarından öğrendim.

Şok oldum!

Nazlı Hanım’ı vaktiyle botoks yapmış halde televizyonda gördüğümde bile bu kadar şok olmamıştım.

Aslında ne yapıp ettiği hayli zamandır ilgimi çekmiyor.

Bildiğiniz gibi geçen cuma günü Rusya Merkez Bankası politika faizlerini yüzde 17’den yüzde 15’e indirdi. Bu beklenmedik faiz indirimi üzerine Rus Rublesi yüzde 4 oranında değer kaybetti. Ve bir Amerikan Doları 69 ruble oldu. Kremlin inkâr etse de finans uzmanları bu beklenmedik faiz indiriminin Putin’in emriyle yapıldığını ileri sürdü.

Peki, Putin niye faiz indirilmesini istedi?

İstedi, çünkü Rus ekonomisinin 2014’te yüzde 0,6 oranında büyümesinin ardından 2015’in ilk yarısında yüzde 3,2 oranında daralacağı düşünülüyor. İşte Putin bu ekonomik daralmayı önlemek için paranın maliyetini azaltmak amacıyla faizlerin indirilmesini istiyor.

Bu ülkede en büyük “milli” tehlikenin işçi sınıfı olduğu anlaşılmış oldu.

Öyle bir tehlike ki memleketin “milli güvenliğini” her defasında tehlikeye düşürüyor.

Sendikal aklın vicdanı Aziz Çelik AKP Hükümetinin icraat döneminde lastik, cam, maden ve metal sektörlerinde tam 9 grev sürecinin “milli güvenlik” ve “genel sağlık” gerekçesiyle ertelendiğini duyurdu.

Çelik yazısında soruyor;

“Türkiye savaşta mı? Ülkede büyük bir doğal afet mi var? Grevdeki işyerlerinde üretilen ürünlerin yokluğu halk sağlığını ve ülkenin güvenliğini tehlikeye mi atıyor? Elbette hayır! Koskoca bir yalanla ve aldatmacayla yüz yüzeyiz.”

Yunanistan’da sol parti SYRIZA’nın seçimi kazanması üzerine gösterdiğiniz tavır hakikaten tuhaftı.

Tuhaftan da öte çocukçaydı.

Heyecanınızı görünce şöyle dedim: İdeolojik fanatizm konusunda İslamcılar solcuların eline su dökemez.

İslamcıların Erdoğan’a olan ilgisini, aşkını, ideolojik bağlılığını yıllardır küçümseyip durdunuz.

Erdoğan’ın yürüyüşüne, hitabetine, dirayetine, dünyaya meydan okuyan tavrına hayran olanlara burun kıvırdınız.

Fakat ideolojik olarak kendinize yakın hissettiğiniz SYRIZA’nın lideri Alexis Tsipras’a, daha hiçbir icraatını görmeden methiye dizmekten geri durmadınız.

Bakışına hayran oldunuz. Kravat takmaması, İncil üzerine yemin etmemesi… sizi adeta büyüledi.

Tsipras’ın “Ülke borçlarını ödemeyeceğim” gibi çiğ ve ucuz popülizmine bile devrimci politika muamelesi çektiniz.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı