Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bu bir veda yazısı. Kurulduğu tarihten, yani Nisan 1996’dan beri okuru, 2006’dan beri yazarı, 2008’den beri çalışanı, 2010’dan beri genel yayın yönetmeni olduğum Agos’tan ayrılıyorum. Etyen Mahçupyan’dan devraldığım görevi Yetvart Danzikyan’a devrederek, gazetemizin sade okurluğuna yeniden merhaba diyorum.

Hrant Dink ve arkadaşlarının emekle, adanmışlık, yaratıcılık, irade ve sabırla yoktan var ettiği Agos’un takım kaptanı olarak geçirdiğim beş yıl, neresinden bakarsanız bakın, çok öğretici, eşsiz bir deneyimdi. Bu sürede tanıdığım insanlar, tanıklık ettiğim olaylar, yazı işlerindeki tartışmalarımız, iyisiyle kötüsüyle tüm yaşadıklarım, bana çok şey kattı. Acısıyla tatlısıyla tüm hatıraların yüreğimde yeri var; bunların hepsi için hayata müteşekkirim.

Hepimizin hayatını ve özgürlüklerini, hukuksuzluğa, denetimsizliğe ve keyfiyete teslim etmeye namzet görünen ‘İç Güvenlik Yasa Tasarısı’ 22 Ocak 2015 Perşembe günü üst komisyonda kabul edildi.

Otoriter polis devleti yolunda son hamle

Bu yasanın geçmesi halinde Türkiye otoriter polis devleti yolunda son hamleyi de yapmış olacak. Nasıl mı? Şöyle:‘Kişi Güvenliği Hakkı’nın ruhuna fatiha: Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış ‘Kişi Güvenliği Hakkı’nın ruhuna fatiha okuyacağız.Daha geniş silah kullanma yetkisi: Toplumsal olaylarda zaten gözünü budaktan esirgememesi (!) ve öldüresiye saldırmasıyla maruf polisimizin silah kullanma yetkisi genişletilecek.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akar'ın ABD 'Liyakat Lejyonu' madalyasını kimin elinden aldığını ve bunun Kürt meselesine, IŞİD'le savaşa nasıl bağlandığını biliyor muydunuz? Buyurun öyleyse...

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar’ın ABD Başkenti Washington'a indiği 26 Ocak günü, Amerikan Hava Kuvvetleri'nin desteklediği birleşik Kürt güçleri Kobani, ya da Ayn el-Arab’daki, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) güçlerini gerileterek kontrolü ele aldı.

Aynı gün, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesud Barzani, bu zaferin Türkiye’nin topraklarını Irak’tan Kobani’ye Peşmerge geçişine açması sayesinde mümkün olduğunu söyleyerek Başbakan Ahmet Davutoğlu ve hükümetine teşekkür etti.

Çipras’ın işinin zor olduğunu kendisi dahil herkes gayet iyi biliyor. Dün Atina Borsası’ndaki düşüşten başlayarak, Çipras’ı pek çok dünya liderinden farklı olarak telefonla aramak yerine bu çağda telgraf çekmeyi tercih eden Merkel(tebriklerini güvercinle de yollayabilirdi) haberine kadar pek çok gelişme Yunanistan’da işlerin karmaşık bir ip yumağı halinde birbirine dolanacağının işaretlerini veriyordu. İlk iş olarak İsviçre’deki öğrencilik yıllarından arkadaşım avukat Adonis Gerolimpos’u aradım. Adonis dedi ki:

Hizbullah'ın İsrail'e dönük misillemesinin kapsamı Şeba Çiftlikleri ile sınırlı kalabilir. En gerçekçi senaryo bu. Böyle bir durumda Hizbullah, kendi kitlesi önünde imajını koruyacak ve İsraillilere, kendisine yönelik ihlallere karşılık vereceği mesajını gönderecektir.

Suriye'nin [Golan Tepeleri yakınında bulunan] Kuneytra bölgesine yönelik İsrail saldırısı ilk değil ve Suriye gerçeği gölgesinde son da olmayacak. Bu saldırıdaki sürpriz, İsrail'in Hizbullah unsurlarına yönelik saldırıyı üstlenme hızındaki cesaretti. İsrail, operasyonu resmen üstlenmedi ancak işgal gücünün sınırlı dış operasyonlarındaki alışıldık geleneği, bunlara dair bilgilerin yerel ve Batılı medya organlarına sızdırılmasıdır.

(*) Hamza Ebu Şanab: Filistinli yazar ve araştırmacı. 1984 yılında Gazze'de doğdu. Hamas'ın öldürülen komutanlarından İsmail Ebu Şanab'ın oğlu olan Hamza Ebu Şanab'ın Filistin ve Arap dünyasına dair makale ve araştırmaları çeşitli platformlarda yayımlanıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Sarıyer, Kısırkaya’daki 20.000 köpek kapasiteli Hayvan Barınağı'nın inşaatı devam ederken, Türkiye’nin dört bir yanından hayvan özgürlüğü örgütleri, ekoloji hareketleri ve dernekler 31 Ocak’ta bu devasa hayvan toplama merkezine karşı büyük bir eyleme hazırlanıyor. Eylem hazırlıkları devam ederken, hem merkezin bizi endişelendiren olası icraatlarına ışık tutmak, İBB’nin “niyetiyle” ve böylesi bir projenin arkasında yatan itkilerle ilgili sosyal medyada dönen tartışmalara katkıda bulunmak, hem de süreci hazırlayan hukuki ve politik sürece daha yakından bakmak istiyorum.

Geçen hafta sonu Erbil’deki bir konferansta Kürdistanlı katılımcılardan biri muhtemelen Türkiye’de de birçok kişinin zihnindeki soruyu gündeme getirdi. AKP hükümetinin ‘tam olarak’ ne istediğinin belli olmadığı tespitine dayandırılan bu sorunun bir versiyonu çözüm sürecindeki ‘son noktanın’ ne olduğu. Konferansta dile getirildiği şekliyle “barıştan sonraki birinci günün” nasıl bir gün olacağı… Bu bana Amerikan sinemasındaki ‘the day after’ filmlerini hatırlattı. O filmlerde müstakbel bir dünya savaşının veya beklenmedik bir felaketin sonrası anlatılır. Çözüm süreci ile ilgili bu tür sorular ise bunun tam aksini zımnen varsayarak, bir mutluluk dönemi beklentisi ima ediyor. Soru yüzeyde açık bir endişenin ifadesi. ‘Çözüm’ diye ortaya konacak şeyin tatminkâr olmayacağı beklentisini yansıtıyor. Ama aynı anda da çözümün sanki bir ‘ebedi huzur’ getirme potansiyeli olduğunu varsayıyor. Barış ilan edildikten bir gün sonrasında bambaşka bir hayatla karşılaşacağımız umuluyor.

Yüzde 10’luk seçim barajı, yasal görünümlü milli irade hırsızlığıdır.

Kendisinden öncekiler gibi AKP iktidarı da bu seçim barajını en azından asgari seviyeye düşürmeyerek, devraldığı siyasi ahlaksızlığın sürdürücüsü oldu.

Ve şimdi HDP, hazirandaki genel seçime parti olarak girme kararı alarak bu düzene meydan okuyor.

İktidar ise tedirgin.

AKP, HDP’nin seçime parti olarak değil de, yine bağımsızlarla katılmasını istiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP’ye, “Barajı aşamazsan sürecin muhatabı olamazsın” minvalli mesajlar yollayarak korkutmayı deniyor.

'Eyyy sekülerler, saklanmayın, ben sekülerim deyin, mitleri, yalan yanlış bilgileri düzeltin' deniyor. Hadi biraz kulak kabartın.'

Bu töreni azıcık değiştirelim dedi. Benim sözüm, şerefim, namusum yeterince, ve aslında benim nezdimde, daha da, kıymetlidir. Demiş de oldu.

Yunanistan seçimlerinden zaferle çıkan radikal sol parti Syriza’nın genç lideri Tsipras.

Ayan beyan ateist olduğundan, başbakanlığı devralmadan önce etmesi gereken yemini İncil’e el basmadan yaptı. Aslında… Bir nevi ‘olması gereken’e hoşgeldiniz.

Demokratik siyasetin hizmete dönük rekabet mesleği olduğunu göremeyen ve bunun yerine kendilerini 'Sağcı' ya da 'Solcu' olarak sundukları zaman seçmenden oy alabileceklerini zanneden kifayetsiz muhterisleri izlerken, hep 1960'lı yılların üniversite gençliğini hatırlıyorum. Bugün Yunanistan'da bir siyasi parti kendi sini 'Komünist' veya 'Sosyalist' olarak niteliyorsa, bunların bu ülkenin kayıtlı siyasetinde yaşanmış bir geçmişleri vardır. Oysa Türkiye'de Cumhuriyet'in ilk döneminde siyasi yelpaze denilince sadece CHP içindeki hiziplerin farklılığından kaynaklanan kanatlar anlaşılırdı... Bunların dışındaki her oluşum yasadışıydı ve resmi ideoloji tarafından 'Kökü dışarıda' damgası yerlerdi. Çok partili demokrasiye geçildiğinde de, CHP'den kopanların kurdukları partilerle, bu hayata başladık.

Popüler İçerikler

'Atatürk' Yorumu Büyük Tepki Çekmişti: İlber Ortaylı'dan Daron Acemoğlu'na Tarih Dersi!
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
İş Kadını Olan Eski Eşinden Aldığı Nafakayla Düğün Yapan Damat, Düğünden Sonra Nafaka İstemeye Devam Etti