Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Olurdu olmazdı derken nur topu gibi bir ‘fiili başkanlık sistemi’miz oldu.

Cumhurbaşkanı seçiminden önce, Erdoğan işlerin böyle gelişeceğini söylemişti. ‘AK medya’ da sarayda yapılan ilk kabine toplantısını başkanlık sisteminin ilk adımı ilan edip kutlamalara girişti. Gerisi, fiili durumu resmileştirmek, yani Anayasa değişikliğiyle ‘Türk usulü başkanlık sistemi’ni yasalaştırmak.

Zenginin parası fukaranın çenesini yorarmış… Fiili duruma itirazı olanlar hala işin anayasal boyutunu, olurunu olmazını tartışıyor.

Devletin başı', yakın çalışma arkadaşlarının 'Yüce Divan'da 'aklanması'nı tüm gücünü ve itibarını kullanarak önlemek ile, AKP'nin 'imajı'nın daha da 'kararması'na yol açtı. '276'yı bulamadılar ya' gibisinden aritmetik üzerinden polemik yapıyor. 245 buldular ama.'

İki ay içinde üç kez Beyrut’a gelmek, Ortadoğu entelektüel çevrelerinde Türkiye’ye yönelik ilgiyle de açıklanabilir elbette.

Üç farklı merkezdekilerden, sonuncu konferansın başlığı “Arap Ayaklanmaları sonrası Türkiye’nin Ortadoğu politikası”. Burada, “Arap Baharı” denmiyor, “Arap Ayaklanmaları”...

Bu topraklara, bu coğrafya’ya BAŞKAN yakışır... Neden mi?

Konuyu biraz açalım; Fatih Roma’nın duvarlarını vura vura yıktığında Roma 1100 yıl burada Dünya düzenine hükmetmişti. Osmanlı 700 seneye yakın Dünya Denklemini buradan şekillendirdi... Geriye doğru gidersek, Osmanlı’dan önce de bu bölgeye hakim olan “periferisini” yönetti ve Dünya Düzeni ile Denklemine “sözünü” geçirdi...

Sevgili dostlar, bu yapıların ana bir unsuru vardı; iyi kurulmuş bir “kontrol-denge” mekanizması içinde öne çıkan “LİDERLİK”, bugünün diliyle; BAŞKANLIK!

Soru biraz Attila İlhan’ın “Kim kaldı?” şiirinin kasvetli ve yapayalnız havasını hatırlatmalı.

“Silah atılmıyor/ güvercin şakırtısıdır/ şafakta yaldızlanan/ şadırvanda su/ ıhlamurlarda ezan/ görkemli bir namaz uğultusu/ heyhat/ hamzabey cami-i şerif’inden kim kaldı?” Şöyle devam ediyor: “kim kaldı ittihat ve terakki’den/ o jöntürkler ki - `hariçten/ evrak-ı muzırra celbederlerdi’ -/ o fedailer ki barut öksürürler”di.  Biz Attila İlhan’dan ilham alarak bugün için soralım: Ne kaldı veya kim kaldı, demokrasiden geriye? Eski demokratların bir kısmı kurt postuna bürünüp racon kesmeye başlayınca, demokrasi çok mu sahipsiz ve çaresiz kaldı?

Bir zamanlar Doğu Roma’nın başkenti olmuş kentte, Taksim Meydanı diyebildiğimiz kamusal bir alanımız vardı.  Boşluklu belleğimize dalıyorum; dört dilde basılan tiyatro, konser afişlerinin Pera’ya asıldığı, operaların şölene çevirdiği geceleri düşlüyorum. Hatırlayalım  Apoyevmatini (yun.akşamüstü) gazetesi dört yüz elli bin satardı. Nerde bu okurlar? Sahi ne oldular, bir gece ansızın toza buluta mı karıştılar? Modern zamanlar efsanesi Osep Minasoğlu, İstanbul’un en eski stüdyo ve set fotoğrafçısıydı arşivinden kalanlar bin bir güçlükle korunmaya alındı. Nano teknoloji çağında boşluklu belleğimiz, kartpostallarda gizli. Çekip çıkardığımız, anlamaya, anlamlandırmaya, sorgulamaya çalıştığımız sözcük; YÜZLEŞME.

Son dönemde siyasetten gelen mesajlar olmasa da faiz indirimi zaten makul bir gelişmeydi. Bununla birlikte, TCMB temkinli davrandı ve elindeki bütün faizleri indirmeyerek önümüzdeki aylarda faiz indirimi için kendisine bir alan da bırakmış oldu.

1970’li yıllarda petrol fiyatları 7 dolardan 45 dolarlara çıkınca dünya ekonomisi uzun yıllar konuştuğumuz stagflasyon sürecine girmişti. Türkiye dâhil dünyanın birçok ülkesinde enflasyon artmış, alım gücü düşmüş, ekonomiler daralmış ve finansal krizler tetiklenmişti.

Agos’un, “Bu dava ‘paralel’e sığmaz!” şeklinde iki kez manşet atmasını eleştirdiğim yazıma, gazetenin genel yayın yönetmeni Rober Koptaş’tan cevap geldi. Koptaş’ın paralel yapıyı savunmadıklarını canhıraş anlattığı yazısını ertesi günkü Taraf’ın ilk sayfadan görmesi ne kadar ‘haklı’ olduğunu kanıtlar nitelikteydi... Ardından Koptaş, Agos’un tavrını eleştirmemizi Hrant Dink cinayetinin gerçekten aydınlatılmasını istemediğimize bağlayan başka bir yazı yazdı. Ona da geçen yazımızda değinip, bazı net sorular sormuştuk.

Hiç kolay değildir...

En yukarıdan en aşağıya kocaman bir makine gibi hareket eden partide, en tepeden işaret edilen yönde değil de en tepenin hiç hoşlanmayacağı yönde oy kullanmak.

*

Bu nedenle...

Bırakın 52 fireyi, 48 fireyi falan...

Tek bir fire bile bir büyük cesarete, bir büyük yiğitliğe, bir büyük kahramanlığa işaret eder.

*

Diyeceksiniz ki:

'İyi ama firecilerin tamamı, 'üç dönem kuralı' nedeniyle bir daha milletvekili olma umudu taşımayanlardır.

Çocukların, kadınların, işçilerin kanını içerek semiren vampir devleti yazacaktım bugün. Sağduyusunu, vicdanını çoktan yitirmiş bu ülkede; iktidarın tepelerinin teşviki, sırtı sıvazlanan esnafın yardımı, satılmış medyanın tahrikleriyle devletin polisi tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın anısına ağıt yakacaktım. Bir oğul yitirmek ne demektir en iyi analar bilir, diyerek annesiyle birlikte ağlayacaktım. Hrant’tan da söz edecektim; Ali İsmail’i katleden devlet gücüyle Hrant’ın katillerinin aynı  derin karanlıklarda yuvalandıklarını, aynı kanlı zihniyetin taşıyıcıları olduklarını söyleyecektim.

Ethem Sarısülük’ü öldüren polis, güya tanınmamak için, mahkemeye peruk takarak geliyordu. İtiş kakış yaşandı, peruk düştü. Bana saldırdı peruğumu çekti diye şikayetçi oldu. Ethem’in annesini “sanık” sandalyesine oturttular!

*

Ethem’in katiline 7 sene istenirken…

Ethem’in annesine 10 sene isteniyor.

*

Tetik çekene 7 sene.

Peruk çekene 10 sene.

Popüler İçerikler

İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"