Der misiniz ki, evrende dünyadan başka pek çok gezegenin bulunduğunu söylediği için 1600 yılında Katolik Kilisesi’nin engizisyon mahkemesinde yargılanıp “sapkın” ilan edilerek diri diri yakılan İtalyan filozof, rahip ve gökbilimci Giordano Bruno hakkında “Ama o da papazları incitmiş, tabii yakılması doğru değildi” …
Der misiniz, “Enel Hak” sözleri yüzünden derisi yüzülerek öldürülmüş Hallacı Mansur için, “Aman, ne kadar da lüzumsuz iş yapmış” …
Der misiniz, dine eleştirileri yüzünden 1990’da evinin önünde suikastla öldürülen eski bir müftü, yazar ve düşünür olan Turan Dursun için, “Keşke ‘Din Bu’ serisinin 10’uncu kitabını yazmasaydı, zaten ‘yumruğu’ da hak etti” …
Eğer dünyanın 21. yüzyılda gündemini belirleyecek olan Charlie Hebdo katliamı ve peşi sıra yaşanan tartışmaların Türkiye’ye taşınmasına itiraz ediyorsanız, yukarıdaki sorulara da “Derim…” yanıtını vermeniz gerekir. Aksi halde tutarlı olmazsınız. Sorun şu ki, onlar olmasaydı, siz de böyle olamazdınız. Onlar “dokunmasalardı” dünyanın güneşin etrafında döndüğünü bilemezdik, tıp bilimi binlerce mikroba çare bulamazdı. Onlar yakılma korkusuyla sussalardı muskalarımızla apandisitten ölürdük. Onlar olmasaydı bilim, düşünce, din, vicdan ve ifade özgürlüğü olamazdı. Onlar olmasaydı, sekülarizm olmazdı. Ve sekülarizm olmasaydı, dünyanın her yeri dogmatik ve totaliter şiddete teslim olurdu.