Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Başlıktaki “kitsch” sözcüğü “kiç” okunur; Almanca’dan gelmedir ve gösterişli dekoratif objelerin yansıttıkları iddianın aksine değersiz, banal ve rüküş olması halini anlatır.

“Kitsch sanat” gibi, eğitimsiz yığınların milliyetçi duygularını sömürmeye oynayan bir “kitsch politika” da vardır ve bu politikanın objeleri de haliyle “kitsch”tirler.

Geçen pazartesi Ak Saray’da Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas için düzenlenen resmi karşılama töreninde işte böyle bir “kitsch gösteri”ye tanık olduk. Artık Türkiye’de ikbal ve gücün simgesi haline gelmiş bulunan merdivenin basamaklarına sağlı sollu ikişerden sekiz sıra, üzerlerinde eski çağlardaki Asyalı savaşçıların kıyafetlerini andıran kostümler, ellerinde replika mızrak, kılıç ve gürzler bulunan, kimisi takma sakal ve bıyıklı adamlar dizilmişti.

İnsanlar mizah yapar. Mizah hayattır, içinde her şeyi barındırır. Mizah insanı düşündürür. Bakarsınız, düşünürsünüz. Bazılarını beğenmezsiniz, kızarsınız, görüşlerinize uymaz eleştirirsiniz, protesto edersiniz. Adam öldürmezsiniz, kör şiddetin esiri olmazsınız. Sizi insan yapan değerleri unutmazsınız. Bütün bunları da ancak düşünce ve ifade özgürlüğünüzün bulunduğu diyarlarda insana yakışacak şekilde konuşabilir, tartışabilirsiniz.

Küfür ve ölüm tehditleri içeren binlerce tepki aldım. Köşeme koyduğum ve bu tepkilere vesile edilen karikatürün aslında verdiği insani ve incelikli mesajın tam da aksine…

Her ne kadar “Yeni Osmanlılık”, “İmparatorluk hayalleri” türünden kibirli suçlamalara maruz kalsa da, Türkiye’nin Erdoğan liderliği döneminde başlayan kimliği ile daha gerçekçi ilişki kurma çabaları önemli bir zihinsel dönüşüme tekabül ediyor.

Bu zihinsel dönüşüm, siyasi olan kadar sosyal ve kültürel alanda da değişim isteyen, bu değişimin özgün olmasını arzulayan bir tutarlılık gereği. Üzerinde sosyal mühendislik uygulanan bir toplumun uyanışı haliyle sadece şimdiki zamanı değil, geçmişi de kapsayacaktır.

Adama diyorsun ki:

-Bizim Peygamberimize verdiğimiz önem çok büyük ve çok farklı.

-Biz, Peygamberimizin bırak karikatürünün çizilmesini, resminin bile yapılması karşısında inciniyoruz. Bunu çok taciz edici buluyoruz.

-Peygamberimizle alay edilmesi karşısında kendimizi aşağılanmış ve saldırıya uğramış hissediyoruz.

-Bizim bu yaklaşımımıza saygı göster.

-Bizim Peygamber algımızı anlamaya çalış.

-Yapma böyle.

Buna karşılık adam da diyor ki...

-Bizi senin Peygamber algın falan ilgilendirmez.

Dink davasıyla ilgili yeni ve önemli gelişmeler oluyor.

Cinayete giden yolda ve cinayet sonrasıyla ilgili, daha önce hafife alınan, kasten üstü örtülen ve ana dosyadan ayrıştırılan (ihmalden ibaret olup olmadığı belli olmayan) ihmal halleri yeni adli sürecin hızla içine alınıyor.

Son dönemlerde kimi emniyetçilerin süpheli olarak ifadeye çağrılması, kimi polislerle ilgili verilen tutuklama kararları bunun bir göstergesi.

Cinayete giden yolu ve sorumlularını Türkiye artık ezbere biliyor.

Nasıl oluyor da Tayyip Erdoğan, İslâm öncesi -şaman, pagan, putperest- referansları benimseyebiliyor? Bu nasıl İslâmcılık?

'Orada merdivenlerdeki tarihi figürler değildi tuhaf olan, takım elbiseli adamdı. O da Deli İbrahim gibi giyinebilirdi'

Bu sözler, “Ak Saray’daki yeni cumhurbaşkanlığı protokolü' ne dair HDP Eş Genelbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın söyledikleri.

Demirtaş, Türkiye Cumhurbaşkanı’na baktığında, aklına 46 Osmanlı padişahı arasında Deli İbrahim geliyor.

'Önce Avrupa'yı mı eleştirelim, yoksa önce kendimize dönük bir özeleştiri mi yapalım' tercihleri arasında gidip geldiğimiz günleri yaşamaktayız.

Aslında aynı anda ikisini de yapmak mümkün ama biz buna pek alışkın değiliz. Siyasi tercihlerimize ve ideolojik yandaşlığımıza göre, bir bütünün sadece bize uygun gelen yanlarını görmek gibi bir alışkanlığımız var.

Bırakın onların ve bizim tarihimizi tam olarak anlamayı ve eleştirebilmeyi...

Bugünü anlamak da pek kolay değil. Çünkü Türkiye'de de dünyada da ve bu arada Avrupa'da da bir geçiş dönemi yaşanmakta...

“Eski Türkiye” ile “Yeni Türkiye” arasındaki en temel fark nedir?

Eskiden, Türkiye’de “insan hakları” bilinci vardı. İnsan hakları ihlallerinin feciliğine rağmen, ne doğru ne yanlış, biliniyordu. “Hak ihlali” diye bir kavram vardı. Yargıdan kamuoyundaki tartışmalara, medyadan halka, demokratikleşme için, otoriterliğe karşı mücadele için “evrensel insan hakları kavramlarının” kullanıldığı bir ortam sözkonusuydu.

Şimdi ise, “hak ihlali” diye bir kavram sözlüğümüzde yok. Birleşmiş Milletler ise, gündeme ancak, “Ey, Birleşmiş Milletler sen ne işe yararsın” veya “Dünya, 5’ten büyüktür” gibi hamaset yüklü, tribünleri coşturmak için kullanılan açıklamalarla, sloganlarla geliyor.

Yemen El Kaide’sinin üstlendiği öne sürülen Paris saldırısı duyulur duyulmaz, bildik kodlar devreye girdi.

Olay bir anda “İslami terör” olarak kodlandı, arkasından saldırının “Fransa’nın 11 Eylül’ü” olduğu söylendi. Daha saldırının mahiyeti hakkında bilgi sahibi değilken, allameler hüküm verdi: “İslam’da reform yapmak gerekir!” Tabii bu arada 11 Eylül saldırısında olduğu gibi bütün Müslüman dünyaya amirane bir üslupla “Hemen bu terörü lanetleyin, teröristlerle aranıza mesafe kınayın!” çağrıları yapıldı.

VATAN, Suların bir türlü durulmadığı ilçede...

Gördüğüm kadarıyla Cizre özel olarak seçilmiş bir yer. Maraş gibi, Çorum gibi pilot bölge tayin edilmiş. Süreci provoke etmek isteyen gizli bir güç peş peşe zaman ayarlı eylemler yapıyor.

Son günlerde Cizre’de ilginç olaylar yaşanıyor. Olayları yerinde görmek üzere Cizre’ye gitmeye karar verirken aklımda farklı düşünceler vardı. Yaşananları anlamaya çalışırken bir ölüm daha oldu. Hemen söyleyeyim Cizre diken üstünde. Şehirde doksanlı yıllar benzeri bir gerilim var. Birkez daha  olayların Ankara’dan göründüğü gibi olmadığını yaşayarak gördüm.

Popüler İçerikler

18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!