Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Çözüme adım atmak için, 'belediyemin kabul etmediği bir proje bakanlıkça onaylanırsa istifa ederim' diyen belediye başkanı arıyorum!

“Köyde İnşaata Kolaylık” başlığını okuyunca… aklımdan geçenleri ve dilimin ucuna gelenleri yazamıyorum (Hürriyet, 11 Pazar).

Haberi okudum, anladığım doğruydu, merkezi idare bazı (nasıl nitelendireyim bilemedim) kimi açıkgözlere yol açıyordu. Haberciler Erdinç Çelikkan ve Gülistan Alagöz , yönetmelik değişikliğinden çıkarak, özellikle büyük şehir çevresinde, şimdi köy olmaktan çıkıp “Mahalle” adını almış bulunan yerleşim yerlerinde yapılabileceklerden bahsediyorlardı.

Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik... Bu üç ilke özelde Fransa’nın, genelde ise tüm Avrupa’nın iki yüz yıldır baskılara karşı sürdürdüğü mücadeledeki kazanım ve ideallerinin simgesi.

Bu simgelerin Avrupa için ne kadar kritik öneme sahip olduğunu son Paris katliamı çok daha iyi ortaya koydu. Fransa ve Avrupa halkları katliamdan bu yana ayakta. İnsanlığın en önemli kazanımları olarak gördükleri basın, düşünce ve ifade özgürlüğü silahla susturulmak istenince gece gündüz ‘Je suis Charlie’ (He-pimiz Charlie’yiz) sloganıyla kendileri için bu değerlerin ne kadar vazgeçilemez ve uğrunda direnilmesi zorunlu olduğunu gösteriyorlar.

Gün, acıları yarıştırma veya “kaç Müslüman’a karşılık kaç gayrı Müslim öldürüldü“ diye parmak hesabı yapma günü değil.

Gün, Charlie Hebdo yayıncıları ve karikatürist-lerini ‘hedef’ gösteren, ölümüne neden olan, dolayısıyla ifade özgürlüğüne tahammül edemeyenlere karşı birlik olma günü.

Dün Paris başta olmak üzere, dünyanın pek çok kentinde milyonlar sokağa çıkarak dayanışma gösterdiÖ Place de la Republique’te (Cumhuriyet Meydanı) toplanan vatandaşlar, gazetecilerin “neden buradasınız?” sorusuna şu minvalde cevap veriyordu: “İfade özgürlüğü, Fransa’nın en önemli değerlerinden biridir. Bu değeri savunmak için buradayım.”

Müslümanların hiçbir zihniyet, bağnazlık, şiddet ve kadın eşitsizliği gibi sorunları yok!

El Kaide, IŞİD, Taliban, Boko Haram gibi katliam makineleri Müslümanların değil!

Bunlar hep Batı'nın, Amerika'nın, Siyonizmin 'provokasyonları'!

En fazla, 'birileri' Müslümanları kullanarak İslam'a karşı düşmanlık yaratmak için 'algı operasyonaları' yapıyorlar!

İspat mı istiyorsunuz, işte 'İslamofobi' gittikçe yayılıyor!

Fransa’da Charlie Hebdo Dergisi katliamını gerçekleştirenlerin Yemen El Kaidesi adına hareket ettiklerinin ortaya çıkması, bir tanesinin geçen yaz Suriye’de bulunduğu iddiası, tekfirci anlayışın yayılması ve bu anlayışla mücadele konusunu bir kez daha gündeme getirdi.

Hiçbir coğrafyadan uzak değiller

Cihatçı akımların uluslararası (enternasyonalist değil) dolaşıma girmesinin tarihi Afganistan savaşına, yani yaklaşık 35 yıl öncesine dayanıyor.

Terör saldırılarının Müslüman kurbanlarının göz ardı edilmesi, aşırılık yanlısı örgütlerin Batı ile İslam dünyasını kastederek kullandığı 'biz ve onlar' söyleminin pekişmesine yol açıyor. Teröre yalnızca Batı topraklarında yaşandığında karşı çıkmak, uzak bölgelerde yaşanan terörü umursamadığımız fikrini akla getiriyor.

7 Ocak 2015 günü Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo'nun Paris'teki ofisine düzenlenen korkunç saldırıda 10 gazeteci ve iki polis memurunun öldürülmesi, dünya kamuoyunda büyük infial yarattı.

Dünyanın en genç Nobel ödülü sahibi Malala Yusufzai ödülü alırken yaptığı konuşmasında 'Bilmiyor musunuz; Kur'an-ı Kerim’in Hz Muhammed'e (SAV) verdiği ilk emrin 'oku' olduğunu?' demişti.

Kalaşnikoflu iki kişi 7 Ocak 2015 günü Paris’te Charlie Hebdo adlı mizah dergisini bastı ve 12 kişiyi tarayarak öldürdüler. Karikatüristlerden Jean Cabut, Georges Wolinski, Bernard Maris ve Berharnd Velhat katledildiler ve alçakça işlenen cinayette hayatlarını kaybettiler.

Charlie Hebdo katliamından sonra Avrupa ve ABD basınında izlediğim tepkiler, daha çok “ifade özgürlüğü” ile sınırlanmış bir çerçeveyi ifade ediyordu. Bu yaklaşımı eksik bulan daha sağduyulu Avrupalılar ise, ırkçılık ve İslamofobiye karşı sokaklara çıktılar. İkinci tercih de ilki gibi, aslında yine Avrupa’nın kendisini tartışmakta çarptığı sınırları belirginleştirmişti oysa.

Bu anlamda, ifade özgürlüğü ile ırkçılık gibi kütlesi çok yoğun iki kavramın diğer önemli bağlamları baskı altına aldığı söylenebilirdi.

Öncelikle “cihatçı” kavramını ilk çıktığı günden bu yana sevmediğimi belirteyim. Cihatçı denince akla esas olarak, yabancı bir ülkedeki cihada gönüllü olarak katılanlar geliyor. Bu kişiler Afganistan, Bosna, Keşmir, Çeçenistan gibi cihat alanlarında basit bir şekilde “yabancı mücahit” olarak adlandırılırdı. Ayrıca 11 Eylül 2001’deki intihar saldırılarını gerçekleştiren El Kaide militanlarına da “cihatçı” denmedi. Fakat özellikle Irak ve Suriye’deki iç savaşlarla ve bunların doğurduğu Nusra, (IŞ)İD gibi örgütlerle birlikte yabancı savaşçılar “cihatçı” olarak adlandırılır oldular. Yerine daha iyi bir kavramın da bulunmaması nedeniyle hızla yaygınlaştı ve yerleşti; mecburen kullanmak zorunda kalıyoruz.

“Alnı secde görmüş o iyi Müslümanlar nerede sahi?” diye soruyor Hürrem Sönmez, diken.com.tr’deki yazısında; ardından zehir gibi satırlar geliyor: “Memleketin çeşitli şehirlerinde savaştan kaçan Suriyeli kadınlar pavyonlarda konsomatrislik yapıyor, erkekler parayla savaş mağduru kadın satın alıyor, küçüçük kız çocuklarını alıp satıyor… Müslümanların bunları yapması imanınızı hiç örselemiyorken, belki hayatınızda hiç okumadığınız bir dergide basılmış bir karikatür dini inancınızı rencide ediyor öyle mi?”

Popüler İçerikler

Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Daron Acemoğlu'nun Atatürk Hakkındaki Yorumlarına Gelen Tepkiler