Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Üç kuşak karikatürist-gazeteciyle birlikte toplam 12 kişinin katledildiği Charlie Hebdo saldırısı, sadece Fransa tarihine değil, ifade ve düşünce özgürlüğüne de “kara gün” olarak geçti.

İslamcı teröristlerin vahşetinden tamamen şans eseri sağ kurtulan ödüllü gazeteci Laurent Leger , şahit olduklarını güçlükle anlattığı Aujourd’hui en France gazetesine, saldırganların, toplantı masasında yeni yayımlanmış bir roman üzerine konuşurken girdiğini belirtiyor.

O dehşet anını, hep birlikte önce “bir şaka” zannettiklerini nakleden Leger’nin; yaşadığı derin travmaya rağmen yaptığı şu değerlendirme, ikircikli bütün “ama” cılar için insanlık dersi niteliğinde.

11 Eylül bir vahşetti, şiddetin insanlığa, dünyaya, akla, siyasete meydan okumasıydı. Büyük bir kırılmaya işaret etti. Nitekim onu takip eden günler, başka bir meydan okumayı devreye soktu.

Şiddet silahı bu kez karşı tarafın elindeydi. ABD’nin Afganistan, Irak işgalleri, açtığı toplama kampları, yaptığı işkenceler, Batı kamuoyunda güvenlik tedbirlerinin ayrımcılık kokmaya başlaması, Müslümana karşı önyargı ve tahkir, kestirme ifadeyle İslamofobi 2000’li yıllara damga vurdu.

Bu dalga doğal olarak geri döndü ve İslami dünyada büyük akisler yaptı. Bu dünyadaki köklü Batı endişesi ve karşıtlığı aktif hale geçti.

Charlie Hebdo’ya yapılan aşağılık saldırı, başta ifade ve basın özgürlüğü, tüm özgürlüklere karşı yapılmış bir saldırı olarak tarihe geçecek.

Ne yazık ki tekbir getirerek, “Peygamber Efendimize hakaret edenlere cezasını vermek” gerekçesiyle yapıldığı anlaşılan bu katliam, fanatik İslamcıların evrensel insan hakları değerlerine yaptığı bir saldırı olarak anılacak.

Ve ne yazık ki kendini “öncelikle Müslüman” olarak tanımlayan kesimler, fanatik İslamcılardan kendilerini ayrıştıramıyor, mesafe koyamıyor. Daha öldürülen insanların kanı yerdeyken faili buldular, hatta ilan ettiler bile: Hain Batı! Sömürgeci Batı! İslam düşmanı Batı!

İslam’da siyasi muhalefet başlığı yanlış. Doğrusu “Müslümanlıkta” veya “Müslüman tarihinde siyasi muhalefet” olmalıydı.

Yıllardır “İslam ve İslam’da” diye başlayıp ardı arkası bir türlü kesilmeyen, son tahlilde ya teorik ya da dün ve bugünü baz alan tarihi örneklerden hareketle yapılan siyasi, iktisadi, askeri, hukukî, kelâmî vb. yorumlara atılan başlıklara, kitap isimlerine kategorik olarak karşı çıkmış ve bu yaklaşımın yanlış olduğunu savunmuşumdur. Temel argümanım şu; İslam bir dinin adıdır ve bu keyfiyetiyle din Kur’an ile Efendimiz’in (sas) peygamberlik vasfıyla beyan buyurduğu bağlayıcı hadislerinden ve onu hayata taşıyan pratik hayattaki uygulamalarından ibarettir.

Kimse kimseyi kandırmasın. El-Kaide, ya da IŞİD gözünde, Erdoğan, ya da Ruhani'nin, Obama, Hollande, ya da Putin'den fazla farkı yok. Türkiye ise hem Müslüman dünya, hem Batı sisteminin parçası  

Manzara netleşiyor. Paris’te Charlie Hebdo dergisini basıp 12 kişiyi öldüren, ardından şehri savaş meydanına çeviren teröristlerin Ortadoğu’daki radikal İslamcı gruplarla bağlantıları ortaya çıkmaya başladı.

Hem dergide katliam yapan Cezayir asıllı Müslüman Fransız vatandaşı Şefir ve Said Kuaşi kardeşler, hem de onlar adına bir Musevi dükkânını basarak rehin alanların muhtemelen el-Kaide bağlantılı bir hücrenin “uyandırılan” elemanları olduğu tahmin ediliyor; dünkü çatışmalarda hepsi öldürüldü.

Herhalde, sembolik olarak, Avrupa ile Türkiye’nin tarihlerinde tamamen koptuğu bir nokta varsa, bu da Charlie Hebdo saldırısının gerçekleştiği gün olacak benim gözümde.

ABD’de bir konferansta, Cihatçı hareketler üzerine uzman bir akademisyen, Suriye’de savaşan bir radikal İslamcı’nın şu sözünden bahsetmişti; “ Düşmanının kalbine bir hançer saplayacaksın ve o hançerle, çürümüş yanını arayacaksın. Bulduğunda devam edeceksin; sağlıklı kas, bıçağı zaten iter, ama çürüyen yer, hançer karşısında savunmasızdır.

Charlie Hebdo saldırısı da, hem Avrupa’da, hem de Doğu-Batı fay hatlarının tam üzerine kurulu Türkiye’de, çok hassas sinir uçlarına saplanan bir hançer oldu.

EY kör bıçakla kelle kesenler!

Ey pazarlarda kadın satanlar!

Ey türbe uçuranlar!

Ey karikatürist katledenler!

Ey çoluk çocuğun bile kanını helal görenler!

Ey caniler!

Ey merhametsizler!

Hepinizi tekfir ediyorum.

*

İstisnasız alayınızı tekfir ediyorum.

İstisnasız alayınızı dinden çıkarıyorum.

*

İslam'ın temiz mesajını kirlettiğiniz için...

Merhamet Peygamberi'nin adının, yaptığınız vahşi ve barbar eylemlerle birlikte anılmasına yol açtığınız için...

Fransa’da, Charlie Hebdo dergisine saldırı sonrasında, teröristlere karşı büyük bir operasyon başlatıldı. Bütün dünya bu operasyonu canlı olarak televizyonlardan seyretti. Şeffaflık demokrasinin gereği. Demokrasi ise birçok durumda sonuca ulaşmayı kolaylaştırıyor. Bir kere, halkın güvenini kazanıyorsunuz; kimse “İşin içinde bir iş var” diye düşünmüyor; “provokasyon” şüphesine kapılmıyor. Ayrıca kamuoyu bilgi sahibi olduğu için polise yardım edebiliyor. Neticede bütün millet seferberlik halinde, tek bir amaca kilitleniyor.

Türkiye’de durum çok farklı. Her konuda yayın yasağı var. Yayın yasağı yetmiyor, Twitter ve YouTube engelleriyle sis perdesi yoğunlaştırılıyor.

EL Kaide, 11 Eylül 2001’de ABD’de sembolik değeri yüksek hedeflere yönelik intihar eylemleri gerçekleştirdi ve çok sayıda sivilin ölmesi ve yaralanmasına neden oldu. Bu açıdan bakıldığında 12 Ekim 2002’de Bali’de turistik tesisleri hedef alan eylemleri ; 15 ve 20 Kasım 2003’te İstanbul’da iki sinagog, bir İngiliz bankası ve İngiltere Başkonsolosluğu’na yönelik intihar eylemlerini ; 11 Mart 2004’te Madrid’de trenlere yönelik saldırıları ve nihayet 5 Temmuz 2005’te Londra metrosundaki eylemleri de olarak tanımlayabiliriz.

Bu eylemlerin El Kaide ile doğrudan ilişkili olup olmadığı konusu tam olarak netliğe kavuşmuş değil fakat eylemcilerin El Kaide’den ve 11 Eylül’den esinlendikleri muhakkak.

PARİS'teki cani saldırı kınamalarla olduğu kadar, kimilerinin de alkışlarıyla karşılandı. 'Oh olsun' diyenler az değildi.

'Ya Irak ve Filistin'de ölenler? Pis Batıcılar' klişesi yine sofraya kondu.

Bu nefrete aynı nefretle yanıt vermek yerine, Batı'nın kimi değerlerini savunmanın emperyalizmi savunmak olmadığını anlatmak gerek. 

Bin yıldan uzun süredir hem Batı'da hem de Müslüman âleminde yerleşen kinlere daha fazla saplanmamak gerek.

Bunun için tek çıkış yolu laiklik. İçselleştirilmiş laiklik. 

Laikliği din dışılık gibi gösterenlerle de öyle olmadığını tane tane anlatmak gerek.

Popüler İçerikler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!