Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Neredeyse bir aydır konuşulup duruyor. Müftüler fetva veriyor, milli eğitim müdürleri okullara genelge yolluyor, bazı tarikat liderleri bildiri yayınlıyor, gençler şişme Noel Baba bıçaklıyor.

Ahmet Çakar bile spor programında Türk gençliğine hitap ederek Noel Baba’nın sahtekâr olduğunu beyan ediyor.

Peki, milletimizi şerrinden korumamız gereken bu Noel belası tam olarak nedir arkadaş?

Hıristiyan kavmin hangi “sapkınlıkları” bizleri bu kadar tedirgin ediyor olabilir ki?

İnanın tam olarak bilemiyorum…

Ama isterseniz çevremdeki ailelerde Noel’in nasıl karşılandığı nı anlatayım biraz sizlere.

Yazının devamını çocuklarınıza okutmayın arzu ederseniz, ahlakları bozulmasın sonra.

2014 boyunca çözüm sürecini kemiren olaylar zincirinin son halkasını yılın son haftasında Cizre’de yaşadık.

PKK ile Hizbullah’ın bitirilmesinin ardından bölgede demokratik siyaset arenasına eklemlenmeye çalışılan Hüda-Par’lılar arasında çıkan çatışmalarda üç kişi yaşamını yitirdi.

Bu filmin fragmanını 6-7 Ekim olaylarında izlemiştik.

Cizre’de yaşananları çözüm sürecinin genel seyri içinde, ancak ayrı bir parantez açarak değerlendirmek gerekiyor.

İki somut gerçek var.

Birincisi, sürecin selameti açısından sahanın zaman zaman güvenlik zaafı olarak nitelendirilebilecek düzeyde boş bırakılmasının yarattığı şımarıklıktır ki PKK’yı en iyi tanıyan akademisyenlerin başında gelen Nihat Ali Özcan, bu duruma güzel bir tarif yaptı:

“Erken iktidar rahatlığı.”

2014 yılına (IŞ)İD’in damga vurduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Aslında kökleri 2003’teki ABD’nin Irak işgaline giden ve 2004’te Irak El Kaide’si adıyla kendini gösteren bir yapıdan söz ediyoruz. Daha sonra Irak İslam Devleti adını alan örgüt 2013 yılının Nisan ayında El Kaide’nin Suriye kanadı olan Nusra Cephesi’nin katılımıyla Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) oldu. El Kaide merkeziyle yaşanan anlaşmazlık nedeniyle 2014 Ocak ayında Nusra Cephesi, IŞİD’den ayrıldı.

IŞİD’in 2014’e damga vurmasının esas nedeni, 9 Haziran günü Musul’u ele geçirmesidir. Bundan 20 gün sonra hilafet ilan eden örgüt adını da İslam Devleti (İD) olarak değiştirdi. (Eski adını da hatırlatmak için örgütten (IŞ)İD olarak bahsetmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.)

DEĞİŞEN FAKTÖRLER

Musul’u almasının ardından dünya aylarca (IŞ)İD’i konuştu. Ama bir süredir örgütün eski popülaritesine sahip olmadığını görüyoruz. Bunun nedenleri üzerine kafa yorduğumuzda karşımıza şu hususlar çıkıyor:

Neresinden tutmaya çalışsanız elinizde kalan, dökülen bir dış politikanın yerle yeksan olmasını izledik bu yıl. “Komşularla sıfır sorun” mottosuyla yola çıkıp birkaç yıl içinde bizzat ülkeyi yöneten siyasi heyetin “değerli yalnızlık” tanımıyla anılır olan gidişat, 2014’te “seviyesiz bir komediye” dönüştü. Yalanlarla, çark edişlerle, içi boş diklenmelerle bezeli… “Organize yalan makinası” hangi gerekçeleri sıralarsa sıralasın nafile! İç politikada “otoriter dikta rejimine” koşut olarak 2014 dış politikada “itibarın sıfırlandığı” yıl oldu.

Türkiye’yi yönetenlerin uluslararası medyada ısrarla “mezhepçi, ideolojik, İhvancı, tutarsız, yolsuz” diye anılması tesadüf değil. 2011’de Arap isyanlarıyla başlayan süreçte, Ortadoğu coğrafyasındaki “İslami projenin” sandık zaferlerini yanlış okuyan bu zihniyet, işlerin tersine dönmesiyle kabak gibi ortada kalıverdi. Zaten hiçbir zaman benimsemediği, “benimser-miş gibi yaptığı” “kurumsal demokratik ilkelerin” açıkça reddine yöneldi.

İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun evinden alınmasını televizyonlardan öğrenmesi gibi Çolakkadı da operasyonu televizyonlardan öğrendi.

Oysa başsavcıvekilleri operasyonları başsavcı adına yapıyordu. Ama operasyon başsavcıdan kaçırılarak yapılmıştı. Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı dışında dosya hakkında bilgisi olan yoktu.

Dün HSYK tarafından görevlerinden uzaklaştırılan savcılardan Celal Kara, 2 gün gözaltında tuttuğu zanlılara, ”Savunmanı yapmak için 5 dakikan var” demişti. Bir diğerine lütfetmiş 2 dakika daha cömert davranmıştı. ”7 dakikan var, konuş.”

17 Aralık savcısı yıllardır bugüne hazırlanıyordu sanki. ”Bu Başbakan’a 30 Mart’ı göstermeyeceğim” sesi emniyetin koridorlarını çınlatıyordu. Gözü kara savcının, ”Bir gün onun bileğine kelepçe takacağım” dediği kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Gözaltındakilere ise ”Biz bu parayı alıyorduk. Başbakan’a kadar gidiyordu de seni bırakalım” diye baskı yapılıyordu.

Türkiye ekonomisinin büyümesi, ‘ne kadar döviz gelirse o kadar büyüme’ ilkesine göre boy verir. Bol döviz girişi kredi büyümesine, kredi büyümesi de hane halkı tüketimine yakıt olur. Milli gelirin yüzde 70’e yakını hane halkı tüketiminden oluştuğundan, ekonomik büyümenin ivmesi artar.

2002-2008 arası dönemde ‘bahçe temizliği’ yapılmış ekonominin bir hikâyesi, 2009-2013 arası dönemin bol likiditesi vardı. 2014 ‘partinin bittiğine’ dair önemli bir 

2015, yılın ortasında seçime gidilen bir ülke için, reform namına hiçbir şeyin yapılmayacağı, dolayısıyla ne bir yeni ekonomi programının ne de yeni bir hikâyenin ortaya çıkamayacağı bir yıl olarak görünüyor. Bu koşullarda, yine akışa bırakılmış bir ekonomi politikası, Merkez Bankası üzerinde faizi düşür baskısı olan bir yıl olacak.

Hazine Müsteşarlığı kapatılıyor mu? Umutluyum... Aslında yılın bu son gününde başka şeyler yazma düşüncesi vardı. Daha soft, daha keyif verici bir şeyler... Ancak Paralel Yapı 'nın en iyi kadrolaştığı kurumların başında olan Hazine Müsteşarlığı ile ilgili gelen bir bilgiyi en azından yılın son bombası olarak sizlere aktarma zorunluluğu hissettim. Eğer doğruysa ki öyle olduğu yönünde sağlam veriler var elimde- Hazine Müsteşarlığı'nın Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla yeniden yapılandırılarak kapatılması gündemde. Biliyorsunuz ki 2011 yılında Bakanlıkların yeniden yapılanması çerçevesinde, Başbakanlığa bağlı kurumların çoğu ilgili bakanlıklara bağlanmıştı. Sadece Hazine Müsteşarlığı , Müsteşarlık olarak statüsünü korumuştu. Ancak, son günlerde kurumun paralel yapının kalesi olması ve bu yapıya mensup olmayan insanların mağdur edilmesi ve basında çok sık gündemde olması nedeniyle, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bu kurumu mercek altına aldı. Dört aydır Müsteşarı, 6 aydır da Müsteşar yardımcısı ile pek çok ara makama ait kararnamelerin imzalanmaması kurumun gözden çıkarıldığı şeklinde yorumlanmakta.

Koyun burcu: Her zaman olduğu gibi, bu sene de sizin seneniz… Yandaş astrologları dinleyip dinleyip, kendinizi çok şanslı hissedeceksiniz. Hamdolsun ki bu burçtanım diyeceksiniz. Aşk hayatınızda pozitif gelişmeler olacak, en az üç doğuracaksınız. Hem ay tutulması, hem güneş tutulması, hem de akıl tutulması halindesiniz. Değil teleskop, hubble versek nafile birader… Satürn dünyaya çarpsa, haberiniz olmayacak, o vaziyettesiniz. Dolayısıyla, boşverin siz Noel Baba’yı filan, durmak yok Oruç Baba’ya Zuhurat Baba’ya Telli Baba’ya devam.

2014’te Ortadoğu siyasetini şekillendiren iki önemli dinamik ortaya çıktı: IŞİD’in yükselişi ve petrol fiyatlarının düşmesi . Bu dinamikler 2015’te de bölgeyi şekillendirmeye devam edecek gibi görünüyor.

Musul ’un IŞİD’in eline geçmesi ile başlayan süreç Türkiye’den bölge Kürtlerine, Amerika’dan İran’a pek çok aktörün stratejik hesaplarını değiştirdi.

Bölgedeki çatışmalara dahil olmamak için yıllarca direnen Obama yönetimi , IŞİD’in Irak ve Suriye’de önemli kazanımlar elde etmesinin ardından, bu ülkelere askeri müdahaleye zorlandı. Böylece Amerika bir kez daha Ortadoğu’da yıllarca sürecek bir askeri angajmanın içine girmiş oldu.

IŞİD’in yükselişi Irak ’taki dengeleri de değiştirdi.

Yıllarca Maliki’yi destekleyen İran , IŞİD tehdidi karşısında daha güçlü ve meşru bir merkezi hükümet kurmanın gerekliliğine inandı ve Maliki’den desteğini çekti, yerine Haydar El Abadi ’yi getirdi.

Böyle bir “benzetme” bu kapsamda ifade edilmemişti.

Fadime Özkan’ ın “paralel” sorularını cevaplarken, Adalet Bakanı Bozdağ şöyle benzetti vallahi:

“Çok net söylüyorum. Eğer 17-25 Aralık planlandığı gibi başarılı olsaydı; hükümet düşebilir, tıpkı Humeyni’nin Paris’ten döndüğü gibi Gülen de Pensilvanya’dan Türkiye’ye dönebilirdi.”

İşte Fadime Özkan gibi (bence) iyi bir gazetecinin dahi, Havuz’da buharlaşabildiği an.

Çünkü ikinci soruyu sormuyor:

“Gülen, Humeyni ise; Şah kim?” diye.

En azından, “Oradaki İran Devrimi değil miydi? Bunun neresi devrim olabilirdi?” diye şaşırmıyor.

Belki çok şaşırmıştır; çünkü Bakan bir de “Çok net söylüyorum” demez mi!

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı