Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sarayındaki özel danışmanı Binali Yıldırım'ın, 5 Ocak'ta Bakanlar Kurulu'na Cumhurbaşkanı'nın başkanlık edeceğini açıklaması hükümette 'hoş' karşılanmadı.

Deniz Zeyrek'in, dün Hürriyet'teki analizini okumuşsunuzdur.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'bir hışım ile' konuştu: 'Cumhurbaşkanımızla beni ilgilendiren konular sadece Cumhurbaşkanımızın zatı ve benim tarafımdan açıklanır. Dolayısıyla 5 Ocak'ta böyle bir toplantı yok.'

Biz de bu açıklamasını televizlondan dinleyip, 'Peh peh peh' dedik!

'Türkiye'ye özgü olan, basın mensuplarının birbirini yemeye olan hevesi. Normal şartlarda basın özgürlüğüne bu kadar sert saldırılar yapılırken medya örgütlerinin ve tüm gazetelerin birleşmesini, ortak tepki koyması beklenirdi.'

Stockholm Üniversitesi ekonomi bölümünden Doç. Erik Meyerson ’ı bir süredir izliyorum. Hem blogunu hem de Twitter hesabını. Türkiye siyaseti ve medyasıyla ilgili Batılı bir çok gazeteci ve analizciden daha derinlikli nokta atışları yapıyor.

1991 seçim kampanyasını yolsuzluklarla mücadele üzerine kurmuştu Süleyman Demirel.

Meydanlarda, seçim otobüsünün üzerinden beline kadar sarkıyor, elindeki dosyaları sallayarak,  ”Elimde Koskotas dosyaları var, hesabını soracağım” diyordu.

Seçimden sonra Demirel’in Başbakanlığında DYP-SHP koalisyon hükümeti kuruldu.

Meydanlarda, ”yolsuzlukların hesabını soracağım” sözünü veren Demirel, Koskotas dosyalarını bulmaları için Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu’nun başkanlığında bir ekip kurdu.

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Yüce Divan’a gönderilmesini talep etti. Kendisini tebrik ediyorum. Yalnız bu isteği dile getirirken, Savcı Ekrem Aydıner’in takipsizlik kararını hatırlattı ve hakkındaki suçlamaların düştüğünü beyan etti. Oysa söz konusu takipsizlik kararı, hukuk camiasında bir hayli tartışılıyor. Birçok gerçeğin görmezden gelindiği ifade ediliyor. Zaten, konunun Ağır Ceza Mahkemesi’ne intikal etmesi, yargı sürecinin ardından, gerçekten yeterli delil yoksa beraat kararı verilmesi gerekirdi.

Siyasetle ilgilenen herkes siyasetin konuları üzerinde etkili olmak ve bunu görmek ister. Çevrenizdeki insanların fikrini değiştirmekten ülkenin gidişatını etkilemeye uzanan bir yelpaze… Böyle bir kaygısı olan kişinin kendisini aktörleştirecek, anlamlı kılacak bir perspektif geliştirmesi doğaldır. Çünkü eğer etkili olmak istiyorsanız, oyunun ‘içinde’ olmanız gerekir. Diğer bir deyişle siyasetle uğraşanlar öyle analiz ve değerlendirmeler yaparlar ki, bizzat kendilerinin sunulan çerçeve içinde etkili olduklarını ya da olabileceklerini ima ederler. Aksi halde söz konusu analiz ve değerlendirmeler depresiftir.

Her senenin sonu kendi defterini atıyor önümüze. Bazen hâlâ içinde olmaktan, bazen bir ucu uzakta göründüğünden, senenin hafızada başlayıp bitebilmesi için defteri karıştırmak gerekiyor.

Kadınlar açısından ne yazık ki gelenin gideni arattığı yıllar birbirine bağlanıyor. Sadece Ekim ayına kadar, içlerinde o esnada devlet koruması altında bulunan da yer almak üzere 255 kadın hayatlarındaki erkekler tarafından öldürüldü. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın kadınlara şiddet uygulayan erkeklere dair “Elleri kırılsın” bedduası yeterince caydırıcı olamamıştı.

AB yetkililerin euro birliğinin muhafaza edileceğine dair kati güvence vermesi üzerine finans piyasalarındaki hava sakinleşti. Ancak Güney Avrupa ekonomileri henüz durgunluk, deflasyon baskısı ve yüksek işsizlik oranı sarmalından çıkamadı.

Euro krizinin bittiği söyleniyor. Avrupa Birliği (AB) yetkililerinin – özellikle de Avrupa Merkez Bankası'nın – para birliğinin muhafaza edileceğine dair kati güvence vermesi üzerine finans piyasalarındaki hava sakinleşti. Ancak Güney Avrupa ekonomileri henüz darboğazdan kurtulabilmiş değil.

Zaman izafi; saat, gün, ay, yıl dediğimiz, ihtiyaçtan kullandığımız ölçüler. İşte o ölçülere göre, bir yıl daha bitti.

Her şey bir yana, bir kez daha ne kadar yorgun düştüğümüzü fark ettik. En kötüsü yorgunluk, en kötüsü bezginlik! İnsan yılmamayı başarıyor, bezmemeyi başaramıyor bazen. Tanık olmaktan utanıyor, beziyor, tanık olmaktan bunalıyor, yoruluyor insan.

Bazıları ne kadar açgözlüymüş, hesap edemiyor insan. Gözlerinin açlığından, arsızlıklarından yorgun düşüyor, tanık olmaktan utanıyor.

Önümüzdeki yıl ekonomi için pek çok risk var. Bu riskleri dikkate almadan ekonomik projeksiyonlar yapmak hatalı olur. İşte bu nedenle bugün bu risklerin neler olduğuna bir bakalım.

Önce Suriye riskini ele alalım. Suriye’deki çatışma Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye sıçrayabilir. Çünkü sıçramaması için ortada bir garanti yok.

“30 Ekim 1995’ti, günlerden Pazartesi. Tarihten eminim çünkü bir gün önce Cumhuriyet Bayramı kutlanmıştı. Eşim askerliğini yapıyordu. Ben çocuklarımla evdeydim. Sabah 08:00 gibi jandarmalarla korucular evimize geldi. İfade verecekmişim. Annemi aradım, çocuklara bakın ben tabura gideceğim, dedim. Annemle babamı da gözaltına almışlar, bilmiyordum. Kızımı annemin evinin kapısına bırakmışlar, oğlum benimle tabura geldi. Tabura gittiğimizde Yüzbaşı Mehmet Tire 1,5 yaşındaki oğlumu kucağımdan alıp duvara fırlattı. Hiçbir şey söylemeden bana tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Sonra zemin kata götürdüler, gözümü bağladılar.

Popüler İçerikler

Kızıl Goncalar Naim'in Yıllar Öncesinin Efsane Dizisinde Oynadığı Ortaya Çıktı!
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan 'Audi A8' Savunması: 'İhtiyaç'
TikTok’ta "Karagül" Adıyla Açtığı Yayınlarla İnfial Yaratan Kadının Çocuklarını Devlet Korumaya Aldı!