Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Gazeteci değil, örgüt üyesi” sorgusunda, “Terörle Mücadele Müdürlüğü”nde Savcı, Ekrem Dumanlı’ya “Gazetecilik sorusu” sormuş:

“Genel yayın müdürlüğünü yaptığınız Zaman Gazetesi yayım politikası ve gazetede yayınlanacak haberler Fethullah Gülen’in söylemleri ve talimatlarına göre mi şekillenir?”

Bu hakikaten önemli.

Çünkü iktidarın, Emniyet’in ve bağımsız yargının, “editoryal bağımsızlık”a nasıl titizlendiğini, medya etiğine nasıl bağlı olduklarını gösteriyor.

AB'yi bir başarı öyküsüne dönüştüren 'dikte' değil 'müzakere' ve 'uzlaşma' kültürüdür. Bu kültürü içselleştirmek bir yana böylesi meziyetlerden nefret edenlerin uyarılar karşısında 'milli gurur' ve 'bağımsız dış politika' retoriğine sarılmalarının bir anlamı yok.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2011’de AB’ye “Önümüzü keserseniz Kopenhag kriterlerinin adını Ankara kriterleri olarak değiştirir yolumuza devam ederiz' resti ile 14 Aralık 2014 operasyonuna gelen tepkiler üzerine verdiği “Kendi göbeğimizi keseriz… Kendi aklınızı kendinize saklayın… AB kendi işine baksın… Biz AB’nin kapıkulu değiliz… AB kendisinde müdahale yetkisi aramasın” çıkışları arasında mutlak bir yön sapması var.

Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi malum konu hakkında dünkü köşesini şu sözlerle noktaladı: “Yahu arkadaşlar bu ülkede basın özgürlüğünü katledenlerden biri siz değil miydiniz…” Selvi Ahmet Şık’ın Gülen Cemaati’ni eleştiren “İmam’ın Ordusu” kitabı yüzünden başına gelenleri sıraladığı yazısında bugünlerde mağdur pozisyonuna düşen Cemaatçilere “aynaya bakın” diye sesleniyordu. Oda TV’nin sahibi Soner Yalçın Milliyet gazetesinde dün yayınlanan mülakatında benzer serzenişlerde bulundu.

Ben de 2011 yılında Hanefi Avcı, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın’ın uğradığı haksızlıklardan ötürü hareketi eleştirdiğim için Today’s Zaman gazetesinin hedef tahtasına oturtulmuştum.

Tarihçi yazar Necip Hablemitoğlu 2002 yılı 18 Aralık günü, AKP’nin iktidara gelmesinin hemen ardından siyasi bir cinayete kurban gitti. Tayyip Erdoğan, daha sonra Danıştay’a yapılan saldırı sonrası sözü bu cinayete de getirmiş şöyle demişti:

“Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonrasında her şey örtbas edilmiş bir ülke...”

Bu sütunda yıllardır sormaktayız:

- Cinayet sonrasında her şeyi kim örtbas etti? AKP buna neden izin verdi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralel yapı hakkında birkaç gün önce:

“Eğitimden, hizmetten, himmetten bahseden yapının birtakım kirli cinayetlere, faili meçhul cinayetlere bulaştığını dahi bugünlerde görüyoruz” dedi.

Dünkü yazıyı okumayanlar için bir tekrarla başlayalım:

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş cemaat kaynaklı olduğu düşünülen malum dinleme furyasına takılmış ve 2011 yılından itibaren 18 ay süreyle hakim kararıyla dinlenmişti. Durum ortaya çıkınca usulüne uydurulmuş dinlemelerin peşine düşen yargı kendisini davet ederek şikayetçi olup olmadığını sormuş. Öneş şikayetçi olmuş. Ancak savcılık mülkiye müfettişlerinin ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ön inceleme raporlarına dayanarak, Öneş’in geçerli ve gerekli nedenlerle dinlendiğine hükmetmiş. Bu geçerli neden Öneş’in bir iki sivil toplum örgütü toplantısına katılması ve buradan hareketle PKK içinde faaliyet gösterdiğinin varsayılması...

Başbakan Yardımcısı Akdoğan çözüm süreciyle ilgili umutlu konuştu

“Nihai noktaya seçimlerden önce varacağımıza inanıyorum. İyi yoldayız. Görüşmeler sürüyor. Bunun çıktılarını yakında göreceğiz. Son dönemde yaşananlardan herkes gerekli dersleri çıkardı. Aramızda genel bir anlayış birliği var. Seçimden önce nihai çözüme ulaşma konusunda ortak amacımız var.

Takvim budur.”

 Başbakan yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’la paralel yapı olgusunu ve çözüm sürecinin geleceğini konuştuk. Akdoğan “Seçimden önce önemli gelişmeler olabilir” ifadesini kullanırken paralel yapıyla ilgili çok sert değerlendirmeler yaptı.

Önce Demokrat Partililer ufukta gözüktü. Demokrasi askeri darbeyle rafa kaldırılmış, Yassıada’da yargılanıyorlardı. “Vatan Cephesi” ile ülkeyi kutuplaştırmışlar, CHP’nin mallarına el koymaya karar vermişler, gazetecileri hapsetmişler, sansür uygulamışlar ve ülkeyi adeta bir karpuz gibi ortadan ikiye bölüp yönetmişlerdi.

Askeri darbe hiçbir gerekçeyle açıklanamazdı. Ülkenin seçilmiş siyasetçilerini dar ağaçlarına gönderen bir zulüm dönemi sonrasında  Demokrat Partililer, siyaset yapma yasağı, parti kapatma ve sürgünlerle tanışıyordu.

Tarımsal potansiyeli yüksek bir ülkede, 4,1 milyon hektar tarım arazisi boş dururken birçok ürünün ithal edilmesi, yanlış politikaların sonucudur. Tarımı destekleyip ekonomiye katkısını artıracak politikalar üretilemiyor.

Türkiye’de 2014 yılında gerçekleşen kuraklığın etkisiyle birçok tarım ürününde üretim düştü. İlkbaharda yaşanan don felaketi de geleneksel ihraç ürünlerinden fındık ve kayısı başta olmak üzere ceviz, elma, kiraz gibi meyvelerde büyük zarara neden oldu.

Oysa her şey ne kadar güzel başlamıştı.

E. ile G. aynı dünyanın insanıydılar.

Birbirlerine hayrandılar.

Ama bir aşk evliliğinden ziyade mantık izdivacıydı onlarınki…

Aileleri, camiaları, servet bölünmesin istemişti.

İmam nikâhı ile evlenmişlerdi.

***

Nikâhta E, “Bütün servetim bu yüzük” diye gösterdi parmağındaki altın halkayı:

“Bir gün zengin olduğum söylenirse bilin ki haram yemişimdir”.

BAŞKA bir 17 Aralık'tan bahsedeceğim bugün.

AK Parti'nin yüzünün Batı'ya dönük olduğu, liberal demokrasiyi benimsediğini ilan ettiği, kuruluş bildirisinde kuvvetler ayrılığını vurguladığı dönemlerdeki bir 17 Aralık...

17 Aralık 2004, Brüksel... Tam on sene önce, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül liderliğindeki Türkiye, AB ile 'tam üyelik müzakerelerinin' başlaması için tarih almıştı.

Bütün gazeteler Başbakan Erdoğan'ın 'Başardık' sözünü manşet yapmıştı. Aile fotoğrafında bugünkü gibi tedirgin ve öfkeli değil, huzurlu ve memnun bir Erdoğan vardı.

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!