Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Son günlerin tozu dumanı arasında, farkında mısınız bilmem, AKP Ergenekon’la sinsice iş bağlıyor. Devlete büyük ölçüde hakim olan iktidar, bir yandan eski ortağı Cemaat’e yeni darbeler vurmaya hazırlanırken öte yandan devletin derinliklerinde kod adı Ergenekon olan yapıyla buluşuyor, uzlaşıyor, bütünleşiyor.

Ergenekon derken sadece Ergenekon davasını değil kadim devlet aklını ve onun emrindeki Türk Gladyosunu, daha doğrusu Gladyo’nun bugünkü şekillenmesini kastediyorum.

Bugün 17 Aralık. Türkiye’nin en ağır ve ciddi siyasi yolsuzluk iddialarının ifşaatının yıldönümü. Ama konu sadece yolsuzluk iddiaları değil. Sorun daha büyük ve vahim…

Bir yıl önce, geniş çaplı yolsuzluk iddiaları, belli ki büyük ölçüde, ‘Cemaat’ adı verilen çevre ile iktidar partisi arasındaki kavganın neticesi olarak ortalara saçıldı. İktidar partisinin tepkisi, bu dosyaları kendisine karşı bir ‘darbe girişimi’ olarak takdim etmek oldu. Hala da bu kalkanın ardına saklanmakla meşguller.

Hanefi Avcı şanslıydı.

Çünkü onu kitabı çıktıktan sonra içeri aldılar.

Yıllarca muhafazakar kesim içinde yer alan Hanefi Avcı’yı solcu Devrimci Karargah Örgütü’nden dolayı hapse attılar.

Bir de sevgili işi uydurup evlerin içine ateş attılar. Ailelerin arasına fitne soktular.

1361 gün hapis yattıktan sonra tahliye edilen Hanefi Avcı için neden şanslı dedim.

Çünkü o en azından kitabının çıktığını görebildi.

Ama Ahmet Şık o kadar şanslı değildi.

Rusya, Ukrayna toprağı Kırım'ı ilhakının bedelini ABD ve AB yaptırımlarıyla fena ödemeye başladı. Ama Rusya fazla köşeye sıkıştırılırsa büyüyen kriz Türkiye'yi de sarsabilir.

Her şey Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukeviç’in meydan protestolarına daha fazla dayanamayıp bu yılın 21 Şubat’ında başkent Kiev’i terk etmesiyle başladı.

O zaman pek az kimse bu gelişmenin kısa sürede bir İkinci Soğuk Savaş’a doğru evrileceğini tahmin ediyordu.

Kuddusi Okkır...

Ergenekon’un kasası olduğu iddia edilmişti; hapiste hastalandı, doğru dürüst tedavisi yapılamadı, yoksul olarak vefat etti.

MİT Daire Başkanı Kaşif Kozinoğlu...

Odatv davasından dolayı Silivri’de hapisteyken bir gece aniden yaşamını yitirdi.

Yarbay Ali Tatar...

İkinci kez tutuklanması için evine gelindiğinde, bu durumu hazmedemediği için intihar etti.

Albay Murat Özenalp...

Mamak’ta, kumpas olduğu ortaya çıkan Balyoz davasından hükümlü yatarken beyin kanamasından vefat etti.

İlhan Selçuk...

Ergenekon’dan dolayı, 83 yaşında gözaltına alındı, uykusuz bırakılıp sorgulandı, tahliye edildikten çok kısa bir süre sonra kalp krizi geçirdi, açık kalp ameliyatından bir süre sonra da aramızdan ayrıldı.

Bütün mesele, hırsızlık ve yolsuzluk iddialarının konuşulmasını engellemek. Ama herkes, bunun farkında olduğu için, konu bir türlü gündemden düşmüyor.

Korkuyorlar ve korktukça yanlış yapıyorlar. Aradılar taradılar, Cemaat ile polis ilişkisini ispat etmek maksadıyla, “Tahşiye operasyonunu” icat ettiler. İcat diyorum çünkü Bülent Arınç itiraf etti: “Onları arayıp, şikâyetiniz var mı diye soruldu” dedi. Meğer adamlar mağdur olduk diye kendiliklerinden ortaya çıkmamışlar. Bir operasyona start verebilmek için, polis ya da savcılar onlara başvurmuş. Kısacası daha operasyonun başlangıcı fiyasko.

TEKRARLAYALIM: 17 Aralık rüşvet/ yolsuzluk operasyonunun birinci yılında Fethullah Gülen Cemaati ağır yaralı durumda. Sadece devletten tasfiye edilmiyor, aynı zamanda can damarı olan sivil/toplumsal kurumlarını kaybetme endişesi taşıyor. Zira Recep Tayyip Erdoğan, özellikle ilk turda Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Cemaat’e karşı savaşında üstünlüğü bariz bir şekilde ele geçirdi. O andan itibaren de Cemaat’e sistemli ve etkili darbeler indiriyor.

Fakat ağır yaralı olması, Cemaat’in savaşı kaybettiği veya çok geçmeden kaybetmesinin mukadder olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü geçen süre zarfında düşmanını ağır biçimde yaralamış olan hükümetin, özellikle sürecin ilk dönemlerinde almış olduğu yaralarını tam anlamıyla kapatabildiği söylenemez.

Avrupa ile uzun süredir papazız.. Sarkozy döneminde Fransa ile yıldızımız hiç barışmadı..

Merkel malum..

İlişkiler beş yıldır yerinde sayıyor.. AB bakanlarının gezileri ‘seyahat’ formatının dışına çıkamadı..

Tek bir başlık açılmadı, tek bir dosya kapanmadı..

Egemen Bağış döneminde AB Bakanlığı AB’ye fırça bakanlığına dönüşmüştü.. O dönemde bol miktarda laf edildi, laf çakıldı.. AB’den gelen eleştirilere sert tepkiler verildi..

*

‘Kendi işine bak’ düzeyinde olmasa bile ‘Söyledikleriniz bir kulağımızdan girer, ötekinden çıkar’ havasındaydı..

Her insanın bir sabrı vardır; her ülkenin, her toplumun da…

Ben kendi payıma, sabrımın sonuna ulaştığım noktadayım ve bu konuda toplumun büyük çoğunluğuyla da duygudaş olduğumu sanıyorum.

AB sözcülerinin 14 Aralık operasyonu üzerine yaptıkları açıklamalar tam olarak küstahlıktır; haddini bilmezliktir; 77 milyona yapılmış yenilip yutulamayacak bir saygısızlıktır.

Başlatılan soruşturma konusunda zerrece bir fikir sahibi değilken, “Gözaltına alınan gazeteciler serbest bırakılsın” diye ültimatom vermeye kalkmak, gözaltına alınanlar içinde birkaç gazeteci var diye “Türkiye’de basın özgürlüğü ayaklar altında” diye esip savurmak, arkasından da “Galiba Türkiye AB’ye girmekten vazgeçti” diye sözde tehdit savurabilmek için had safhada terbiyesiz olmak gerekir.

Gözaltında, neyle suçlandığını bile bilmeyen gazetecilere kelimeleri mermi gibi doldurup kalem yerine makineli tüfekle ateş edenler, umarım ileride aynaya bakıp nedamet getirirler.

Kavganın da bir usulü, üslubu ve âdâbı olmalı. Devlette aradığımız şey ise hukuktan ibaret. Hukuka riayet etmediği zaman devlet yargıcıyla, polisiyle, hapishaneleriyle en dehşet verici suç çetesine dönüşür. Devleti bağlayan hukuk sadece hakkın ve adaletin teminatı değildir; hukuk aynı zamanda bir üst akıldır. Toplumun ortak çıkarları, yani devletin varlık sebebine uygun hareket etmesi hukuk kurallarına bağlanarak bir üst irade ve akıl olarak hükmünü sürdürür.

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi