Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Pazar gününün tutuklamaları ile AKP iktidarı, ama tabii ondan ötürü Türkiye, yeni bir aşamaya girmiş oldu. Bir süreden beri ve daha çok da iktidar cephesinin katkılarıyla, “darbe” kelimesi siyasetin “gözde” kelimesi haline geldi. Herkes başka herkesin “darbeci” olduğunu söylüyor. Şimdi, iktidar cephesinin iddiasına göre, gözaltına alınan otuz küsur kişi de hükümete karşı darbe girişiminde bulundukları için derdest edilmiş durumda. Onların suçlandığı bu darbe bizim yıllardır alışık olduğumuz darbelere benzemiyor. Silâhlı Kuvvetler “Atatürk yolu”ndan çıkıldığı gerekçesiyle darbe yapardı.

Zor bir ikilem var karşımızda. Dün sosyal medyada Ekrem Dumanlı’nın 2011 yılında Ahmet Şık, Nedim Şener ve Oda Tv yazarları tutuklandığı dönemki yazıları dolanıyordu. Hazin ifadeler. O dönem Zaman, ifade özgürlüğünden yana tavır almadı. Tam tersine, tutuklamaları savundu. 2010-2012 dönemindeki korku dolu günlerin, toplu tutuklamaların mağduru olan olan insanlar, hâlâ Gülen cemaati ve yayın organlarına çok kızgın. 14 Aralık operasyonuna üzülmüyorlar.

Benim bile içimde kalan kötü tortular var. O yıllarda Oda Tv davasına karşı çıktığım, herkes cemaate yaranma derdindeyken Oda Tv ve KCK gibi davaları eleştirdiğim için başıma nahoş işler gelmişti. Hakkımda yapılan neşriyatları saymıyorum; asıl üstü kapalı mesajlar ürkütücüydü.

Gel gör ki gün bunları konuşma günü değil.

Bomba hazırlandığı bilgisini alan polisin hazırlık sırasında buna el koyması ne kadar doğru ise, tehlike arz eden bir kitaba polisin aynı muameleyi yapmasının doğal olduğunu iddia etmişti. Kim olduğunu biliyorsunuz. Tayyip Erdoğan. Hem de bunu üç-beş bindirilmiş gazeteciyle yaptığı yolculuk muhabbetinde değil, Avrupa Konseyi’nde herkesin gözünün içine bakarak söylemişti. Sadece Zaman gazetesi değil, o dönemin bilumum iktidar yanlısı gazeteleri de onaylamışlardı bu veciz yumurtayı. Şimdi eski gazeteleri Taraf’ta medya-polis işbirliğinin nadide örneklerini sergilediklerini itiraf edenler, o zaman tutuklananların gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanmadıklarını haykırıyorlardı. Sırtlarını iktidara yaslamışlardı. AKP ve Gülen cemaati ortaklığında öküz daha ölmemişti.

Önce 150’si gazeteci olmak üzere 400 kişilik bir operasyon listesinin yürürlüğe konacağı istihbaratı yayıldı, sonra 150 gazeteci değil, çoğu polis 27 kişi gözaltına alındı. Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın gözaltına alınması, operasyonun sadece gazetecilere, medya dünyasına yapılan bir “darbe” olarak lanse edilmesini sağladı. Asıl konunun paralel yapının başına çorap ördüğü bir grup Nurcu’nun yaşadığı mağduriyete ilişkin olduğu unutuldu, hatta dikkate bile alınmadı.

İddia şu: “Tahşiyeciler” adlı bir Nurcu grubun Fethullah Gülen’i eleştiren yayınlar ortaya koyması, 2009 yılında da Gülen’in bir işaretiyle başta “âmâ” Molla Mehmet Doğan olmak üzere 120 mensubunun içeri alınmasına neden oluyor.

Diyorduk ki:

Devlet içinde, yargıda, poliste Cemaat’e bağlı bir yapılanma, muhaliflere kumpas hazırlıyor.

Hükümet tınmıyordu. Çünkü ortaklardı.

Diyorduk ki:

Bu hükümet, askeri vesayetin yerine polis vesayetini kuruyor. İş, bir sivil diktaya gidiyor.

Cemaat tınmıyordu. Çünkü ortaklardı.

Ne zaman ki ortaklık bozuldu, içerden darbe yiyen Hükümet “Kumpas”çıları ilan etti.

Medyası kuşatılan Cemaat, “Diktaya gidiyoruz” diye feveran etti.

Haklı çıkmanın haklı gururu içinde ikisine de dönüp “Günaydın. Tanıdınız mı şimdi birbirinizi” demek geçiyor içimizden…

Ya da Türk filmlerinden bir replikle, “Durun, siz kardeşsiniz” diye bağırmak…

Ama gün o gün değil.

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, paralel yapıyı, ”Milli orduya kumpas kurdular” diye suçlamıştı.

Paralel yapının sadece TSK’ya değil, kendisi için tehdit olarak gördüğü cemaatlere de kumpas kurduğunu görmüş olduk.

Tahşiyeciler operasyonundan söz ediyorum.

En sonda yazacağımı en başta söyleyeyim.

Bu kadar güçlü delilleri olan bir olay, ancak bu kadar algı operasyonuna kurban edilebilir.

- BİR: İstihbarat alanında o kadar beceriksizler ki... 'Bu ülkede Bülent Arınç'ın bile bilmediğini Fuat Avni bilebiliyor' şeklinde bir algıyı dost-düşman herkesin zihnine yerleştirdiler.

- İKİ: Arama yok, baskın yok. Ama Zaman'a ve Samanyolu'na baskın yapıyorlarmış gibi girdiler. Böylece dünyaya 'Türkiye'de gazeteler ve televizyonlar polis marifetiyle basılıyor' görüntüsü verdiler.

- ÜÇ: Davet etseler 'hop' diye gelecek olan Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca'yı, gazete ve televizyona gidip aldılar. Böylece iki isme de mükemmel bir 'şov' yapma fırsatı sundular.

- DÖRT: Operasyona giden polisler o kadar şaşkın, o kadar beceriksiz, o kadar iş bilmezdiler ki... Canlı yayında dört kat merdivenleri ağır ağır çıkarak farkında olmadan 'bir mağduriyetin görsel malzemesini' sundular.

Neden bu kadar çok korkuyor? Bu kadar hukuksuzluk ancak korkunun eseri olabilir. Ancak korkan biri aklını ve mantığını bu kadar kaybedebilir? Yine de kapı üç kere çalınınca, korkunun zevale fayda ettiği görülmemiştir.

Savcılığın gerekçesi, saraydaki korkuyu ele veriyor. 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğini ele geçirmeye teşebbüs suçu'nu tersinden okumayı deneyin. Koskoca devlete, bu koskoca devleti var eden egemenliğe birileri göz dikiyor, ele geçirmeye kalkıyor. Devletin egemenlik hak ve yetkilerini kullanan hükümeti, bakanları, ordusu, istihbarat örgütü, polisi, jandarması, mahkemeleri, valileri, kaymakamları, savcıları, devletten maaş alan yüz binlerce memuru bir tarafta, iki medya kuruluşunun iki tepe ismi öbür tarafta.

Bugün yaşananları anlayabilmek için 15 yıl geriye gitmek gerekiyor. Aksi takdirde kısır döngüden çıkamayız. ‘28 Şubat bin yıl sürecek’ denilen günlerde zamanlaması manidar gelişmeler oldu. Bu olaylara siz tesadüf de diyebilirsiniz. Ancak her tecrübeli Türkiye vatandaşı baktığında ‘vay be’ diyecektir. Bakın 1999 kışında neler yaşanmış...

- 15 Şubat 1999  Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildi.

- 22 Mart 1999 Fethullah Gülen ABD’ye gitti .

- 26 Mart 1999 Tayyip Erdoğan Pınarhisar cezaevine girdi.

Pazar günü, erken saatlerde, Fuat Avni’nin haber verdiği operasyonun bir bölümü gerçekleşti. Nedir, ne değildir diye sebepleri tartışılırken, yandaş medya “Tahşiyeciler” diye bir örgütten söz etmeye başladı. Nitekim gözaltına alınanlar arasında, Samanyolu’nda yayınlanan “Tek Türkiye” dizisinin yapımcı ve senaristleri, hatta grafikeri bile vardı. Tabii ilk anda kimse bir anlam veremedi. Bilgiler akmaya başlayınca, kurgulanan senaryo anlaşıldı.

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"